TR EN

Dil Seçin

Ara

Karıncalar

Karıncalar

Drahta (ağaca) ger zarar verse karınca

Günahı var mıdır ânı kırınca.       

Yarın Hakkın divanına varınca

Süleyman’dan hakkın alır karınca.

Rivayet edilir ki, bir gün Kanuni Sultan Süleyman has bahçesinde gezerken bir ağacın karıncaların istilâsına uğradığını görür. Derhal nediminden kâğıt-kalem isteyerek yukarıdaki dörtlüğün ilk iki mısrasını yazarak nedimine verir ve onu Şeyhülislâma götürmesini emreder. Şeyhülislâm meşhur Ebussuud Efendi’dir. Kâğıtta yazılanlara bir göz atar ve cevaben alttaki iki mısraı yazarak iade eder.

 

Hz. Süleyman’ın Şükrü

Kur’ân-ı Kerim’in 27. sûresinin adı Neml olup, 93 âyetten oluşan uzun bir sûredir. Sadece 18-19. âyetleri karıncalardan bahseder ama bu uzun sûre karınca adını taşır ve insanların dikkatini karıncalar üzerine çeker.

“Hatta karınca vadisine geldiklerinde dişi bir karınca dedi ki; ‘Ey karıncalar yuvalarınıza giriniz ki, Süleyman ve ordusu farkında olmadan sizleri ezmesinler.’ Onun sözünden Süleyman gülümsedi ve dedi ki: Yâ Rabbi, bana ve ana-babama lütfettiğin nimetlere şükretmeyi, senin razı olacağın işler yapmayı bana ilham et ve rahmetinle beni salih kullarının arasına kat.” (Neml: 18-19)

İşçi Karınca

Cismi Küçük, Sanatı Büyük

Karıncalar, hayvanlar âleminin böcekler sınıfından olup, böcek türleri içinde yeryüzünün her tarafına dağılmış, en fazla nüfusa sahip ve böcekler içinde beyinleri en büyük olan canlılardır. 2-3 mm’lik bir vücut içine 500 bin sinir hücresi sığdırılmıştır.

Fakat karıncaların yaptıkları işlere bakınca, bunları beyinleriyle veya sinir hücrelerinin çokluğuyla izah edemeyeceğimizi göreceğiz. Bu güne kadar 12.000 türü tarif edilmiş olup, hâlâ da yeni türleri keşfedilmektedir. Boyları 1 mm ile 5 cm arasında değişen bu böcekler, cinslerine göre kendi ağırlıklarının 20-100 katını taşıyabilirler, hem etçil, hem de otçul olup, ortalama ömürleri 45-60 gündür. Kara hayvanlarının biyokütlelerinin %15-20’si karıncalara aittir, bu ağırlık omurgalı hayvanlarınkinden fazladır. Antarktika ve Grönland gibi bazı uç yerler ve iklimler hariç dünyanın her yerine dağılmışlardır, hatta şimdi de apartman dairelerine yerleşmeye başlamışlardır.

Karınca Toplumu

Karıncaların bu başarıları sosyal örgütlenme, yaşam alanlarını değiştirme ve oraya uyum sağlama, kaynaklardan yararlanma ve kendilerini savunmalarına bağlanmıştır.

Karıncaların insanların dikkatini çeken en önemli özellikleri sosyal hayatları olmuştur. Toplumsal örgütlenme ve uzmanlaşma bakımından hiçbir canlı ile kıyaslanamayacak üstünlüktedirler. İnsanlar bile bunca filozoflarına, bunca ideologlarına, bunca think-tank kuruluşlarına rağmen bugüne kadar gelir dağılımında eşitlik, herkesin şahsi menfaatinden çok toplumun menfaatini gözeten, polisi, jandarması olmadığı halde suç işlenmeyen, herkesin halinden ve görevinden memnun olduğu bir topluluk kuramamışlar. Nasıl olmuş da bir milyon tanesinin beyinlerinin toplam ağırlığı 20 gr’ı geçmeyen bu hayvancıklar böyle ideal bir organizasyona girmiş, binlerce seneden beri de isyan etmeden, anarşi çıkarmadan bu düzene itaat etmişler?

Washington Carnegie Enstitüsü başkanlarından Dr. Caryl Haskins “60 yıllık araştırmalara rağmen hâlâ karıncalardaki sosyal davranışları anlamış değiliz” demiştir. Materyalist zihniyetle 60 değil, 600 yıl daha geçse böyle şeyler anlaşılmayacaktır. Ama kâinatta hükmünü yürüten bir RÛBÛBİYET hakikati olduğu bilinse, her şey son derece kolaylaşacaktır. O zaman bir başka böcek olan arının nasıl bal yaptığı da, öbürünün nasıl ipek yaptığı da, yumurtadan yeni çıkan ördek yavrusunun nasıl yüzdüğü de kolaylıkla anlaşılacaktır.

Karıncalarda Teşkilatlanma

Karıncalarda başlıca teşkilatlanma şöyledir:

1-Kraliçe ve erkekler: Döllemeden sonra erkeklerin çoğu ölür. Koloninin büyüklüğüne göre ana kraliçe sayısı artar. Afrika’nın İshikari sahilleri gibi bazı bölgelerinde 45 bin yuvalık süperkoloni halinde yaşayan büyük topluluklarda 1 milyondan fazla kraliçe, yüz milyonlarca işçi ve asker bulunur. 2.5-3 km karelik bir alana yayılmış, böyle kalabalık bir nüfusun nizam ve intizam içinde yaşaması gerçekten hayret vericidir.

2-Askerler: Bunların bir kısmı alanın korunmasını sağlar, bölgelerine yabancı kolonilerden sızmalara mani olurlar. Bir kısmı da avcılık ve öncülük yaparak yiyecek temin eder, yuvadan uzaklaşan öncü, dönüş yolunu bıraktığı koku sayesinde bulur. Büyük bir kısım ise istilâcı koloni askerleriyle savaşır. Yuva girişinde nöbet tutan da vardır, bunlar başka kolonilerden gelip, yuvaya girmek isteyenlere mani olur, çünkü bazen komşulardan yumurta hırsızlığına gelenler olur, bunlar çaldıkları yumurtalardan bazılarını yetiştirerek hizmetçi olarak kullanırlar. Ordu içinde rütbeli takımı, emir komuta zinciri yoktur, ama ihtiyaç anında herkes görevini en iyi şekilde yani kendisine ilham olunduğu gibi yapar.

3-İşçiler: Bunlar kısır dişi karıncalardan oluşur ve kendi aralarında iş bölümü yapılmıştır. Bir kısmı ana kraliçe ve yavruları beslerken, diğerleri yuvayı temizler. Bir kısmı inşaatçıdır, ihtiyaca göre yuvada yeni yollar, galeriler açar, besin ambarları yapar. Yuvanın havalandırılması ve ısı ayarıyla uğraşır. Bir kısmı tarımla uğraşır, yuvaya taşınan yaprakları çiğneyerek yumuşatır, onların üzerinde mantar yetiştirir.

Koloni bu mantarlarla beslenir, karıncalar yapraklardaki selülozu doğrudan sindiremezler onun için bu yol onlara öğretilir.

Cumhuriyetçi Karıncalar

Karıncalar bizim kültürümüzde çalışkanlığın ve hırsın, akrabaları olan arılar ise kanaatkârlığın sembolü olmuştur. Bediüzzaman Hazretlerinin kırlarda çay içerken karıncaların yolu üzerine şeker koyduğu ve “Bunlar cumhuriyetçidir, bu da onların çayı olsun” dediği anlatılır.

Onlar, nimetin küçük kırıntılarını da israftan, abesiyetten kurtaran minik temizlikçilerdir. Kıtlık ve açlık zamanlarında işçilerin hemen durumdan vazife çıkararak midelerinde kalan şeylerle ötekileri besledikleri görülmüştür. Şartlar normale döndüğünde ise “besleyicilikten” vazgeçip tekrar asli vazifelerine dönerler. Bu bana, Bedir savaşında su isteyen yaralıların getirilen suyu içmeyip, öbür yaralıları tercih etmesini hatırlatıyor. Zaten insan topluluklarında fedakârlığın bu en ekstrem örneklerine asr-ı saadetten başka hiçbir yerde rastlamıyoruz. Anlaşılan o ki, insanlığın karıncalardan öğreneceği hâlâ çok şey var gibi görünüyor. Küçücük bir böceği böyle terbiye edip, bizlere öğretmen yapan Allah’ın rububiyeti ne yücedir.