TR EN

Dil Seçin

Ara

Kader Denince Ne Anlamalıyız?

Kader Denince Ne Anlamalıyız?

Kader denince hemen hatıra gelen, miktar ve ölçüdür. Herşeyin güzelliği ve kemâli ölçüye dayanmaktadır.

Bir elbisedeki güzellik, kumaşın bir terzinin takdiriyle biçilip dikilmesi neticesinde ortaya çıkar. Elbisedeki nizam ve intizama dikkat eden her insan, onun arkasındaki takdir ve ölçüyü aklıyla görebilir.

Bir de nazarımızı elbiseden çekip, onu giyecek olan insana çevirelim. İnsanın bütün organlarının en güzel şekilde, yerli yerinde, gereken miktar ve büyüklükte yerleştirilmesi de bir kaderi, bir planı ve programı göstermektedir. Örnekteki elbise gibi, insanın maddî vücudu da bu şekil ve güzelliği kendi kendine kazanmış değildir; bunlar bir plan ve programdan, yani ilâhî kaderden gelmektedir.

Diğer taraftan, bir kitaba baktığımızda kitabın tamamının belli bir amaç için yazıldığını, bütün bölümlerin, paragrafların, cümlelerin, hatta kelimelerin ve harflerin hep o amaca göre dizildiğini göreceğiz. Bölümler arasındaki ilgi, kitapta her bölümün önemi nisbetinde yer tutması, hep yazarın zihninde takdir edilmiş, planlanmış ve daha sonra o takdire göre o kitap yazılmıştır.

Bu kâinat da Kudret kalemiyle yazılmış İlâhî bir kitaptır. Zerreler bu kitabın mürekkebi hükmündedir. Bir binanın inşasında kullanılan maddî kalıplar, içlerine dökülen harcın taşmasına mâni olduğu gibi. Kaderin manevî kalıpları da bu âlemde maddeyi ve eşyayı aynı şekilde sınırlandırmış, en faydalı bir şekle sokmuştur.

Bu hakikati şu şekilde izaha çalışalım: Elimize aldığımız kalem ve onun içindeki mürekkep emre hazır bir vaziyette beklemekte, ne yazmak istersek kalemin ucundan o dökülmektedir. Meselâ, meyve kelimesini yazmak istediğimizde, harflerin şekli, sıraları ve büyüklükleri hep takdir ettiğimiz tarzda teşekkül etmektedir. Bu şuursuz mürekkep maddesi ve iradeden mahrum olan kalem, o yazının yazanı olamayacaklarından, mürekkebin bir zihinde belirlenen programa göre döküldüğünü her akıl sahibi, rahatlıkla anlayabilir.

İşte meyve kelimesinin yazılmasında insan aklında bir plan ve program esas olduğu gibi, hakikî meyvenin yaratılmasında da Cenâb-ı Hakk'ın ilminde takdir edilen şekil ve özellikler esas olmaktadır. Bu örnekle kıyaslarsak, her bir insan, hayvan, ağaç, yıldız, dağ bir Kudret kelimesidir; Kaderin programına göre yazılırlar ve yaratılırlar. 

Diğer bir örnek: Bahar mevsiminin resmedildiği bir yağlı boya resim düşünelim. Bu resimdeki güzellik ressamın takdirinden, tanziminden gelmektedir. Resmi önce zihninde planlamış, daha sonra o plana göre fırçasını çalıştırmış, resmi yapmıştır.

İşte bu kâinat, Kudret kalemiyle çizilmiş rengârenk muhteşem bir tablodur. Fakat bu tablo canlıdır; güneşi ışık vermekte, ağaçlarından gıdalı meyveler dökülmekte, bulutlarından yağmur akmakta, insanları düşünmekte, konuşmakta, yürümekte, koyunları süt vermekte, toprağından hayat fışkırmaktadır.

Herşeyi ile cansız olan bir tabloya baktığında ressamın bilgisini ve tercihlerini aklıyla görebilen ve bu ilmin resimden önce de var olduğunu idrak eden bir insan, elbette ki bu hayat dolu kâinat tablosunu seyrettiğinde herşeyin Allah'ın takdir ettiği plan ve programa, yani Kadere göre yaratıldığını anlayabilir.

O halde, bu kâinatta tecelli eden, aklımızla ve kalbimizle gördüğümüz, sanat, ilim, hikmet, rahmet gibi nice hakikatler de Cenâb-ı Hakk'ın İlâhî kaderine, Rabbânî plan ve programına dayanmaktadır. Kadere inanan kimse, bu konuda hatırına gelen sorulara haddini aşmadan, kul olduğunu unutmadan cevap aramalıdır. Bu kâinat sarayının sanatkârı olan Cenâb-ı Hakk'a inanmayan bir kimsenin ise, kaderden bahse ve münakaşaya hakkı yoktur.