TR EN

Dil Seçin

Ara

Satır Arkası

Satır Arkası

HAT SADECE GÖRSEL SANAT MI?

Eski dergâhlarda Muharrem ayında aşure pişirilirken mablak denilen ahşap kürek dervişler tarafından evrad ü ezkar okunarak karşılıklı iki vav harfi meydana getirecek şekilde karıştırılırmış. Buna çifte vav çevirmek denilirmiş. Vav harfi ebced hesabında 6 rakamına karşılık gelir. İki tanesi yan yana gelince 66'yı gösterir ki, bu 'Allah' ism-i şerifinin ebced değeridir. Çifte vav çeviren dervişler bu sayede aşureyi, dillerinin yanı sıra elleriyle de Allah'ı zikrederek pişirirlermiş. 

Vav, aynı zamanda Allah'ın Vahid isminin ilk harfidir ve vahdeti, yani onun birliğini simgeler. Yanına 'he' harfi geldiğinde ise 'Hû' olur ki bu da esmâ-i hüsnadan bir isimdir. Vav başka bir görüşe göre ise imanın 6 şartını da ifade eder. Hattatların elinde bir sanat eseri olarak ortaya çıkan vav ve çifte vav levhalarının arka planında bu bilgiler yer alır.

Sadece bir harf bile bu kadar anlam ifade ederse ayet ve hadislerin, İlâhî isimlerin, kelâm-ı kibarların gerisindeki anlam derinliğini siz hesap edin. 

Geçmişte evlerin, camilerin duvarlarını, kitabeleri hatta mezar taşlarını süsleyen levhaları yazanlar da, onları bulundukları yerlere asanlar da bu levhaların anlam derinliğinden uzak değildi. Başlarını her çevirdiklerinde pek çok mânâ suertini görüp özünü hatırlıyorlardı. Hat sanatı eserlerinin çoğu kişi tarafından sadece bir 'görsel sanat' olarak algılandığı günümüzde Mehmet Demirci'nin kaleme aldığı '40 Levha 40 Yorum' kitabı hat levhalarının nasıl anlaşılması gerektiği konusunda 40 güzel örnek veriyor. 

Kitabın kapağında ise ''Ve fevka zî külli ılmin alîm / Her ilim sahibinin üstünde daha iyi bir bilen vardır.'' ayeti yerleştirilmiş, bu konular ne kadar anlatılsa yazılsa da kim bilir daha ne anlamlar vardır dercesine...

Mehmet Demirci, levhaları izah ederken tefsir ve hadis kitaplarına başvurmuş, tasavvufî yorumlara da işaret etmiş.

 

***

 

Safranbolu'ya bağlı Yörük Köyü, tarihî yapılarının yanı sıra gelenekleriyle de dikkat çekiyor. 

140 haneli köyde komşular, evlerin avlu kapılarındaki ip üzerine atılan düğümlerle haberleşiyor. 

Kapıdaki tokmaklara bağlanan ipin tek düğüm olması 'kısa sürede döneceği', iki düğüm 'eve dönmelerinin zaman alacağını', üç düğüm 'gün boyu gelmeyecekleri' anlamını taşıyor. Üçten fazla düğüm ise ev halkının köy dışına çıktığı ve birkaç günden önce dönmeyeceklerini gösteriyor.

 

***

 

BİR MUHABİRİN İTİRAFI

İngiliz gazeteci Richard Peppiatt, İngiliz basınında bir dönem editörlerin muhabirlere Müslümanları karalamak için fabrikasyon haberler yaptırdığını söyledi. Peppiatt, ''Göçmenlere ve özellikle de Müslümanlara yönelik fabrikasyon haberler yapmamız istenirdi. 'Müslümanlar ülke güvenliğini tehdit ediyor.' veya 'Göçmenler ülkeyi ele geçiriyor.' şeklinde kurgulu haberler yapmamız talep edilirdi.'' diye konuştu. Ülkenin önde gelen tabloid gazetelerinden Daily Star'dan istifa ettikten sonra yaptığı çarpıcı itiraflarla ülke gündemine gelen Richard Peppiatt, çalıştığı dönemde gazete editörlerinin kendilerine ''Müslümanları karalayıcı haberler yapmaları'' yönünde nasıl baskı yaptığını da anlattı.

           — Ee ne diyelim, haberi al ama bağını da sor. Zira her zaman ve her yerde insanların zihinlerini manipüle etmek isteyenler var ve olacak.

 

***

 

VAN GOGH'TAN MEKTUPLAR

Van Gogh'un kardeşine yazdığı mektuplarda resimlerini nasıl söze döktüğünden bahsetmiştim. Fakat tabii kendisinin ve her şeyin içinde olduğu o en büyük resmi görmesine imkân yoktu. Kadere kim vâkıf olmuş ki o olsun? 1877 tarihli bir mektubunda elini attığı her işin bozulmasından dolayı yaşadığı korkunç bunalımı anlatıp, ''Kendi kendime yinelediğim, çevreden işittiğim ayıplamaları üstümden atabilsem...'' diyor. Başarması gereken tek iş resim ve onu da başaracak zaten ileride. Sanat tacirliği, vaizlik, öğretmenlik; başarması değil geçmesi gereken duraklar sadece. Ama bilmiyor bunları o tarihte. Yine de hissediyor hakikati diyor ki: ''Tanrı var. Eminim ki, O planlıyor yaşamımızı ve biz aslında tam anlamıyla kendi kendimize ait değiliz...''

Van Gogh'tan söz eden bazı yazılarda onu gençliğinde dindar, orta yaşlılığında dinsiz olarak anlatırlar. Oysa bağını kopardığı şey Kilise'dir, Tanrı değil. Bunu mektuplarında gayet net görürsünüz. Bir mektubunda ''Din adamları hepimizi günahkâr sayıyorlar, tohumumuz günah içinde atılmış, doğumumuz günah içinde olmuş, laf! Saçmalığın en iğrenci bu!'' diye isyan eder. Din adamlarının Tanrısı, onun için bir kapı tokmsğı kadar cansızdır. Acaba dersiniz, her çocuğun günahsız doğduğunu söyleyen İslam'la tanışmış olsaydı, kalbi biraz ferahlamaz mıydı? Sonra bir başka mektupta ''Her şeye kadir olan Tanrı bir günahkârı terk edemez.'' satırlarını okursunuz, içiniz tebessüm eder.

           — Nuriye Akman

 

***

 

Rüzgârın yönünü tayin edemeyiz ama geminin yönünü değiştirebiliriz. 

           — Seneca

 

***

 

Başkaları için duyduğun kaygı, kendin için duyduğun kaygıların önüne geçtiği zaman olgunlaşmışsın demektir.

           — John Mac Noughton

 

***

 

Kişisel başarı için televizyonunuzu öldürün.

          — Ya televizyon başarıyı öldürecek ya da televizyonu biz öldürüp başarının önündeki en büyük engellerden birini bertaraf etmiş olacağız. Steve                       Chandler'in bu ifadesi biraz abartılı görülebilir; fakat televizyonun hayatımızdan götürdüklerini ya da hayatımızı götürdüğünü düşündüğümüzde ona                 katılmamak mümkün değildir.