TR EN

Dil Seçin

Ara

Rabbim, Her İşine Hayretteyim

Rabbim, Her İşine Hayretteyim

Beyaz ve tatlı meyveleri olan bir dut ağacının altındayım. Sanki tüm varlığın odak noktasındayım...

“Leziz taamları, güzel meyveleri,

Cenâb-ı Hakk’ın ihsanı ve o Rahman-ı Rahîm’in inamı cihetinde sevmek,

Rahman ve Mün’im isimlerini sevmektir,

hem manevî bir şükürdür.”

(Bediüzzaman) 
 

Beyaz ve tatlı meyveleri olan bir dut ağacının altındayım. Sanki tüm varlığın odak noktasındayım.

Bir merak tuttu bugün. Dut ağacının macerasını bir de ondan duymalıyım dedim. Göz olup görmek, kulak olup dinlemek sevdasındayım. Sakın susuyor sanmayın ağaçları, yapraklarıyla ve meyveleriyle konuşuyor onlar. Hatta dallarında şakıyan kuşlarla konuşuyorlar. Hem de ne konuşmak…

Hayretteyim Rabbim. Senin her işine, her dem hayretteyim.

Bu koca dut ağacı, bir zamanlar küçücük bir tohumdu. Ağaç olmak istedi Rabbinden, “Senin güzel isimlerinin nakışlarını kendimce, kendi kabiliyetimce göstereyim izin ver” dedi. Ve duası kabul olundu. Bu kadarla kalmadı, tohum ağaç oldu, ama ağacın duası da başladı. Bu defa da her bahar, yeşeren ellerini göklere doğru açıp, günler ve geceler boyu hiç aralıksız Rabbini zikretti, akıl sahiplerine anlattı durdu. Ona devamlı dualarını sundu. Ve gün geldi duaları kabul olundu. Ardından meyveler belirmeye, o tatlı, bal gibi dutlar görünmeye başladı. Hem de yüzlercesi, binlercesi birden yeşeriverdi dallarda.

Gün be gün belirlenen hedefe doğru yürüdüler. Olması gereken büyüklüğe gelince de kokular süründüler, kendilerine has renklere büründüler. Dikkatimizi çekmek, iştahımızı açmak için, dalların elleriyle ikram edildiler bize; “Buyurunuz, geliniz, bismillah deyip yeyiniz.” Bazı gözler görmese, bazı kulaklar duymasa da; kalp gözü ve kalp kulağı açık olanlar bu sesi, bu daveti duydular. Ne bileyim belki de bunun için buradayım, bu ağacın altındayım.

Hayretteyim yine Rabbim! Senin her işine, her dem hayretteyim.

Bu ağacın dalları, meyvelerinin ağırlığından yerlere sarkmış. Diğer bir köşedeki ağaçta ise—geçen senenin aksine—tek bir dut bile göremedim. Belli ki maharet ağaçlarda değil; hepsi birer tablacı. Rabbimiz, sen vermezsen, rahmet hazinenden göndermezsen eğer, ağaçlar bize tek bir meyve dahi yapıp veremezler. Belli ki her ağaç bir servis penceresi gibi, Senin gönderdiğin nimetleri vermekten başka bir görevleri yok. Yapan, yaptıran Sensin. Ağacın, dalın, her bir dutun arkasında iş gören, Senin bin bir güzel isminle, ilmin, iraden, kudretin ve rahmetin…

Yâ Allah, yâ Rahman, yâ Vedûd, yâ Fettâh; bize burada tattırdığın bu leziz nimetlerinin asıllarını, membalarını göster, bizi huzuruna ve ebedî ziyafetgâhın olan cennetine al. Orada da nimetlendir.

Biz sana muhtaç kullarınız. Sen ise dualarımıza en güzel şekilde cevap veren, Rahman ve Rahîm olan Rabbimizsin.

Kendinden habersiz, içinde ne olup bittiğini bilmeyen kara toprağın bağrından, bu güleç yüzlü meyveleri bize gönderen sensin.

Güneşten ışık gelmez, Senin emrinle gönderilir. Gökten yağmur inmez, ancak Senin emrinle indirilir. Toprağa emir gelir, “besle” diye; ve toprak, Senin emrinle çekirdeği besler. Bir küçücük çekirdek yüzlerce kiloluk bir ağaç olur; göklere uzanır devrilmez. Köklere emir gelir, “toprağa tutun” diye ve ağaçlar ayakta kalır; yine Senin emrinle…

Güzel Allahım, güzel Rabbim, Senin emrinle toprak binlerce çiçeği, binlerce yaprağı besler büyütür. Sessiz, gürültüsüz, bir fabrika gibi çalışır durur. Fakat o topraktan neredeyse hiçbir şey eksilmez. Bu nasıl olur? İnsanın aklı, imanı olur da sormaz mı? “Kim bu işleri yapan harika sanatkâr” diye sorup tanımak istemez mi?

Kara toprağın bağrından, tertemiz rızıkları çıkarıp, onları en güzel tat ve kokularla olgunlaştıran Allahım; en lâtif ambalajlar içinde takdim eden Yüce Rabbim, Senin her işine hayretteyim…

Bir meyveyi gafletle ya da küçümseyici bir bakışla görmezden geldiysem affet. Bir tek meyve için, Sana dünyalar dolusu şükür borcumuz olduğunu görüyor ve biliyorum. Yapamadığım şükürleri, sonsuza kadar hiç yorulmadan söylemek istiyorum. Niyetimi kabul eyle…

Her gün son gün gibi geliyor; her akşam son akşam gibi. Her namaz vakti, son vakit gibi; bir telaş, bir heyecan içindeyim. Yapılacak bunca iş, telafi edilecek bunca zarar varken, sermayem gün be gün erirken, ya kalbim birden duruverirse? Ya aldığım şu birbirinden mukaddes olan nefesler biterse, diye derin düşüncelerdeyim…

Geçen gün, bir dostun cenaze namazında helâllik verilirken hocanın konuşması içimde yer etti: “Bu kardeşimize şahitlikte bulunup, helâllik vermekle görevimizi yapıyoruz, bu gayet güzel; ancak biz de yaşayanlar olarak, yeryüzünde Allahın ve hakkın şahitleri değil miyiz? Bizim de üzerimizde birçok kul hakkı yok mu? Vakit ve fırsat varken, üzerimizdeki haklar ve hukuklar için, onların sahipleriyle şimdiden helâlleşmemiz gerekmiyor mu? İlle de vefat edip, musalla taşına getirilip, helâlliği burada mı almamız gerekiyor? Bunu yaşarken yapmalıyız, mahşere kalırsa işimiz çok zor,” demişti.

Merhum Ali Ulvi Kurucu Bey hatıralarında, rahmetli Bekir Berk Ağabeyin, vefatından önce iki üç yıl boyunca, uzak yakın demeden bütün tanıdıklarına ulaşmaya çalışıp, herkesten tek tek helâllik almak için sergilediği ince ve hassas davranıştan sitayişle bahseder.

Hayranım Sana. Her işine, her dem hayretteyim Rabbim.

Ey kuru dallara can verip dirilten Rabbim! Bizim de hayatımıza yepyeni bir can bahşeyle. Günahlarımızı rahmetinle affeyle… Belki bu dua için buradayım, bu ağacın altındayım.

Gördüğümüz bütün meyveler, bizden bir şükür ve tefekkür görevi bekliyor. Bunu hiç olmazsa bu dut ağacının altında; bütün ağaçlar ve meyveler için yapılmış bir şükür ve hamd olarak kabul eyle. Belki de bunun için buradayım. Güzellikleri açmanla şahit olduğumuz fettahiyet hakikatini bir ağaçta tefekkür etmek için buradayım…

Ey Rabbimin bin bir isminin şahitliğini yapan yerler, gökler, ağaçlar, meyveler hakkınızı helâl edin. Ey doğan güneşler, batan aylar, ışıldayan yıldızlar, basıp geçtiğim topraklar, hakkınızı helâl edin. Ey sesini dinlediğim rüzgârlar ve ey yaşadığım baharlar hakkınızı helâl edin.

Allahım şefkat ve merhametin dünya ve ahireti kuşattığından ve rahmetinin ise çok özel cilveleri olduğundan, Sana sonsuza kadar hamd ve senalar ediyorum. Kalbimize bu sevgiyi koyan ve bize bu dersi veren biricik Peygamberimize de salât ve selâm olsun.