TR EN

Dil Seçin

Ara

İnsan Niçin Önemlidir?

İnsan kâinatın bir küçük misâlidir.

 

Allah’ın zâtı, yaratmış olduğu hiçbir şeyin zâtına benzemediği gibi, sıfatları da yine hiçbir varlığın sıfatlarına benzemez. İnsanın ise zâtı gibi sıfatları da mahlûktur ve sınırlıdır. Ancak, bu mahlûk olan sıfatlar Allah’ın sonsuz sıfatlarına birer ayna olabilirler ve insanın cüzi işleri de Allah’ın bu muhteşem kâinattaki külli icraatına küçük birer temsil, birer numune olurlar.

İnsan kâinatın bir küçük misâlidir. Şu büyük âlemdeki haşmetli icraatların küçük numuneleri de insanda sergileniyor… Öte yandan, bu küçük insan kendisine verilen o zengin istidadıyla harika işler yapıyor ve pekçok eser ortaya koyabiliyor. İnsanın sıfatları, İlahi sıfatları tefekkür etmesi için birer numune olduğu gibi, yaptığı bu eserler de İlahi sanat eserlerini düşünmesi için birer örnek… Ve insan, bu numuneleri doğru değerlendirdiğinde çevresini saran, her biri diğerinden güzel ve her biri ötekinden mükemmel mucize eserleri hayret ve hayranlıkla seyretme imkânını yakalıyor.

Allah, kâinatta deryalar yaratıyor, nehirler akıtıyor. Ve bu küçük insan da barajlar kuruyor, o birikmiş suları arklarla arazilere taşıyor. Barajlar denizlerin, su arkları da nehirlerin küçük birer temsili, birer numunesi.

Nurlarda dünya için sefine-i Rabbaniye ifadesi kullanılır.

Dün güneşten kopan bir ateş yığınını Allah terbiye etmiş ve bugünkü haline getirmiş. Ateşi okyanus yapmış, taş yapmış, toprak yapmış; ateşi orman yapmış ve nihayet dünün yakan ateşini, milyonu aşan canlı türlerini yüklenerek feza denizinde seyahat eden bir gemi haline getirmiş. Bu, akıllara durgunluk veren İlâhî bir terbiye tecellisidir.

İnsanoğlu da deryalarda birer nokta kadar kalan o büyük gemileri yapmakla bu İlâhî icraatın küçük temsillerini sergilemiş oluyor. Bir geminin yapımında kullanılan madenler, keresteler ve sair maddeler ayrı birer terbiyeden geçerek insanın istifadesine hazır hale getirilmişler… Ve insan, o maddeleri ve madenleri ilim ve sanatla yoğurup gemi haline getirmiş.

İnsanın yaptığı uçaklar gezegenlerin yanında, diktiği gökdelenler de yıldızların yanında görülemeyecek kadar küçük kalırlar, ama bir yönleriyle onlar da İlâhî sanatlara ve icraatlara küçük birer temsil, onların azametini seyrettiren küçük birer penceredirler.

Bütün bu icraatlar küçük olmaya mahkûmdurlar, zira insanın bütün sıfatları sınırlıdır; İlâhî sıfatlar ise sonsuz. Ve sınırlı, sonsuzun yanında ölçüye girmeyecek kadar küçük kalır…

İnsan arza halife kılınmış. Onun halifeliğini, yer yüzünde Allah’ın izniyle ve O’nun ihsan ettiği istidat ile bir takım icraatlar yapma yetkisine sahip kılınma şeklinde tefsir ediyorlar.

Nedir bu küçük icraatlar?

İnsanoğlu, yirmi-otuz balığın bakımını üslenmek ve onları zevk ile seyretmek üzere bir akvaryum satın alıyor. Ondaki suyun değişimini sağlamak üzere, akvaryumuna elektrik akımı çekiyor. Yavruların diğer balıklar tarafından yenilip yok edilmemesi için özel bir bölüm yapıyor. Balıklarına muntazam olarak yemlerini veriyor, bunun için de kendisine ayrı bir masraf kapısı açılıyor.

Bu akvaryum meraklısı, bir gün büyük okyanusun kıyısında oturarak o haşmetli manzarayı seyre koyuluyor. O şimdi dalgalara bir başka gözle bakmaktadır. Onun elektrikle yaptığı işin çok daha harika olarak dalgalanma olayıyla yerine getirildiğini hayretle düşünmekte, denizin temiz tutulmasını şimdi bir başka türlü seyredip hayran olmaktadır. Akvaryum; denizlere küçük bir temsil, küçük bir numune.

Beride bir çiftçi… O da birkaç büyükbaş hayvanın ve bir o kadar koyun ve keçinin bekçiliğini üslenmiş… Onlara bakıyor, ihtiyaçlarını karşılıyor. O hayvanlar da ona hizmet ediyorlar; bir kısmı gücü ve kuvvetiyle, bir kısmı da sütü ve yünüyle…

Bir milyon altıyüz bin olarak tahmin edilen hayvan türleri içerisinde insanın hizmetine verilen ve buna karşılık insandan da bu hayvanların bir takım ihtiyaçlarını karşılamaları istenen hayvan türü birkaç tane. Geride akıl almaz bir kalabalık kalıyor…

Ama, bu birkaç türün bakımını yapması bütün hayvanlar âlemindeki mucize tanzim ve tertibin küçük bir numunesi oluyor ve insanı o İlâhî icraatların haşmeti karşısında hayran bırakıyor.

İnsanların, ekip biçtikleri bitkilere de ayrı bir hizmeti var.

Allah, insanları ana rahimlerine ektiği gibi, onlar da tohumları toprağa ekiyorlar… Allah, insanları besleyip büyüttüğü ve sonunda ölüm kanunuyla ayrı bir âleme göç ettirdiği gibi, insanlar da ekinleri biçiyor, meyveleri topluyor ve onları ayrı birer âlem olan tüketim mahallerine ulaştırıyorlar.

Allah, bütün hayvanlar âleminin birbirinden çok farklı ruhlarına göre o türlerin her birine en uygun bedeni giydiriyor. Meselâ, her birine onun mahiyetine en uygun gözler takıyor. İnsanoğlu da bozulan gözlere uygun gözlükler imal ediyor. O gözlükler de o gerçek gözlere birer temsil ve küçük birer numune oluyorlar.

Allah, her türün bütün fertlerine en uygun ayaklar takıyor. İnsan ise farklı ayak yapılarına uygun ayakkabılar imal ediyor. Bu ayakkabılar da ayaklara küçük birer temsildirler. Bu iki örneğe başka organları da ekleyebiliriz.

Çevremizdeki her mahlûk ve her hadise İlâhî icatlardan birer küçük numune sergiler.

Gökyüzü bütün yıldızlarıyla, yer küremiz bütün denizleri ve karalarıyla, her canlı bütün organlarıyla kaderin çizdiği ilmî program üzere yaratılmışlar. İnsanoğlunun ortaya koyduğu bütün eserlerde de bu hakikat küçük mikyasta kendini gösterir. Yani, onlar da bir plan ve program üzere yapılmışlardır.

İhkak-ı hak; yani her hak sahibine hakkını vermek, her canlıya hayatına lâzım her şeyi eksiksiz ihsan etmek, her organın çalışma şartlarını en mükemmel şekilde hazırlamak İlâhî bir kanundur. İnsanoğlu da, meselâ, bir ev yaptığında bu kanuna riayet eder, onun küçük bir misâlini sergiler. İnşaatına yetecek kadar demir kullanır. Mutfağı, misafir odasını ve oturma odasını gerekli büyüklüklerde yapar.

İnsan bu küçük evinin her şeyini hikmet ve adalet üzere tanzim etmekle, kâinat sarayındaki hikmet tecellilerinin ve ihkak-ı hak gerçeğinin küçük bir temsilini sergilemiş olur.

Arının önünde sadece bal, ipek böceğinin önünde yalnız ipek varken, insanın önünde sayılamayacak kadar çok sanat eseri dizilmiştir. İşte insan, bu kadar çok ve farklı eserin vücuda gelmesinin kendisine ihsan edilen o cami ve geniş istidattan kaynaklandığını unutmamalı ve yaptıklarıyla övünmek yerine onları birer temsil, birer numune olarak değerlendirip İlahi sanatlara ve mucize icraatlara iman ile, hayret ile, hayranlıkla mukabele etmelidir. Aksi halde, bu kısa dünya hayatında yine kısa bir süre hislerini tatmin etmesine karşılık ebedî âlemde sonsuz bir hüsrana uğrar.