TR EN

Dil Seçin

Ara

Kudüs'ün Geleceği ve İsrail

Cenâb-ı Hakk (cc), İsra 7’de, Yahudilerin bu devlet zulmünün de biteceği ve Müslümanların tekrar Mescid-i Aksa’ya girerek Yahudileri cezalandıracağını bizlere müjdelemektedir. Dikkat edilirse, Müslümanların tekrar Mescid-i Aksa’ya gireceği ifadesinde; Mescid’in Yahudilerin işgalinde olacağı da anlaşılmaktadır. Nitekim Mescid-i Aksa, 1967 yılında Yahudilerin eline geçmiştir.

Kararan geceler sabahı müjdeler. Kudüs’ün ve Müslümanların üzerindeki karanlık, zülüm ve işkenceler de, sabahı müjdeliyor. Evet inşaallah, onların mağlup, Müslümanların galip olacağı günler yakındır…

 

NASIL BİR TOPLULUK!..

Lakabı İsrail olan Yakub Peygamberin oğullarına İsrailoğulları denilmiştir. Bunlar önce Kenan ilinden (Filistin) göçerek Mısır’a yerleştiler. Hz. Yusuf Peygamberden sonra Firavun hanedanlarının zulümleri altında yaşadılar. Zamanla inanç noktasında da bozuldular ve putperest bir topluluk oldular.

İlginçtir ki, Musa (as) onları Firavun’un zulmünden kurtardı, yarılan Kızıldeniz’den geçtiler, çölde Allah’ın pek çok özel nimetlerine mazhar oldular… Fakat o kadar peygamber mucizelerine şâhit oldukları halde yine eski putperestliklerine geri döndüler ve ineğe taptılar. Ayrıca, Musa Peygambere şunları da dediler: Yâ Mûsâ sen Rabbinle birlikte git savaş biz gelmiyoruz… Bize anlattığın Rabbini görmedikçe sana iman etmeyeceğiz…

Onların bu sapmışlığını Kur’an-ı Hakîm şöyle bildirir: “Bundan sonra kalpleriniz yine katılaştı; taş gibi, hatta daha katı. …Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir!” (Bakara Suresi, 74) 

 

BİRKAÇ BİN YILLIK HAYALLERİ

Hz. İbrahim Peygamberin, M.Ö. 17. veya 19. asırlarda yaşadığı kabul edilir1 ve üç büyük dinin peygamberlerinin atasıdır. Hz. İbrahim’e Kenan illeri (Filistin) toprakları vaad edilmiştir (Arz-ı Mev’ud).2

İsrailoğulları, “Arz-ı Mev’ud”un sadece kendileri için olduğunu iddia ederler. Siyon, eski ahitte Kudüs ve çevresi için verdikleri isimdir. Siyonizm ise, Doğu Anadolu’yu da dahil ettikleri topraklarda, büyük bir Yahudi devleti kurma hayallerinin adıdır. Bu amaçlarına ulaşmak için her yolun meşru olduğuna inandıkları için her fırsatta fesat çıkarmaktan çekinmezler.

Siyonist Theodor Herzl’in, 1896 yılında Yahudi Devleti diye bir kitap yazması ve sonrasında yaşanan fitneler ve kargaşalar da bu hayalin gerçekleşmesi içindi.

Sultan Abdulhamid Han’dan Filistin’i Osmanlı Devletinin borçları karşılığında istediler. Herzl başaramayınca, Müslümanlara karşı her kötülüğün ya icracısı veya destekçisi olan İngilizler devreye girdi. 

İngilizler, Yahudilerin emellerini gerçekleştirmeleri için 1918’de Filistin topraklarında kontrolü ele geçirdiler. Daha sonra da Amerika İsrail’e destek oldu… Nihai hedefleri ise, Kudüs’te hiç bir Müslümanın kalmamasıdır. İşte geçmişten bugüne yaptıklarının arka planı özetle budur.

 

YAHUDİLER NEDEN LÂNETLENDİ?

“…Onlar, Allah'ın gazabına uğradılar. Bunun sebebi, onların; Allah'ın âyetlerini inkâr ediyor, peygamberleri de haksız yere öldürüyor olmaları idi. Bütün bunların sebebi ise, isyan etmek ve aşırı gitmekte oluşlarıydı.” (Bakara Sûresi, 61)

Zekeriya Peygamberi, içinde bulunduğu ağaçla birlikte keserek şehit ettiler, Yahya Peygamberin ise başını kestiler ve sonuçta “Peygamber Katilleri” sıfatıyla lânetlendiler. Bu lânetli kavim, aynı düşmanlığı sırf kendilerinden gönderilmedi diye, kıyamete kadar tüm insanlığa Allah’ın Elçisi olan Peygamberimiz Hz. Muhammed (asm) için de yapmış ve bir Yahudi kadının marifetiyle O’nu zehirlemek istemişlerdi.

Ayrıca Peygamber Efendimiz (asm), Ebu Ubeyde’den nakledilen bir hadisinde, Yahudilerin 43 peygamberi öldürdüklerini haber vermiştir.3

Bu Peygamber katilleri hakkında, Mâide Sûresinin 64. âyetinde ayrıca şöyle buyuruluyor: “Bir de Yahudiler, "Allah'ın eli bağlıdır" dediler. Söylediklerinden ötürü kendi elleri bağlansın ve lânete uğrasınlar! Hayır, O'nun iki eli de açıktır, dilediği gibi verir. Andolsun, sana Rabbinden indirilen (Kur'an) onlardan birçoğunun azgınlık ve küfrünü artıracaktır. Biz onların arasına kıyamete kadar düşmanlık ve kin saldık. Her ne zaman savaş için bir ateş yakmışlarsa, Allah onu söndürmüştür. Onlar yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışırlar. Allah, bozguncuları sevmez.”

 

KUR’AN’DA, YAHUDİLER HAKKINDA VERİLEN HÜKÜM

Mekke döneminde inzal edilen İsra sûresinde Allah (cc), İsrailoğullarının çıkaracakları ve yok edilmeleriyle sonuçlanacak iki fesattan haber verir.4

Peki bu iki fesat, âyetin nüzulünden önce mi gerçekleşmiştir, yoksa daha sonra mı gerçekleşecektir? Cevabı için ayete bakalım:

Birinci Fesat:

a) “Kitapta İsrailoğullarına şu hükmü verdik ki: Doğrusu siz o ülkede iki defa fesat çıkaracaksınız ve çok kibirlenip böbürleneceksiniz.” (İsra, 4) Bu âyette yer alan “le tüfsidunne” “ve le ta’lunne” kelimelerindeki “le”, Arap gramerinde gelecek için kullanılır.

Aynı şekilde, 5. âyette geçmekte olan “İzâ” Arapça’da zarf edatı olarak kullanılan bir kelimedir ve olayın gelecekte gerçekleşeceğini gösterir. Öyleyse bu kelimeler, Yahudilerin çıkaracakları fesadın gelecek bir zamanda gerçekleşeceğini anlatmaktadır.

b) “Bu ikisinden birincisinin vakti gelince, üzerinize güçlü kuvvetli kullarımızı göndereceğiz ve onlar bütün diyarlarınızı kontrol altına alacaklar, bu gerçekleştirilmesi gereken bir vaattir.” (İsra Suresi, 5)

İsra suresinin 4 ve 5. âyetlerin açık şekilde anlaşılmaktadır ki, Yahudilerin birinci fitne ve fesatları, İslâm’ın Mekke döneminden sonra olacaktır… Aynen böyle olmuş, Mekke dönemi, Medine hicreti ve sonra gelişen olaylarla Yahudiler, çıkardıkları her türlü hile ve entrikaya rağmen ilk Müslümanlar tarafından mağlûp edilmişler ve Medine, Hayber, Teyma gibi bölgelerdeki Yahudi gücü yok edilerek buralardan kovulmuşlardır. Yâni, İsra suresinin 5. âyetindeki vaat gerçekleşmiş ve Yahudiler, ikinci fesatlarına kadar bu bölgelerden kovulmuşlardır.

 

PEKİ ÂYETTE GEÇEN İKİNCİ FESATLARI NE ZAMAN OLACAKTIR?

İsra Suresinin 6. âyeti, çok anlamlıdır: “Sonra onlara karşı size tekrar egemenlik verdik. Mallar ve çocuklarla sizi güçlendirdik; sayınızı daha da çoğalttık.”

Bu âyette Cenâb-ı Hak, Yahudilerin aynı bölgelerde bir gün tekrar hâkimiyet şeklinin bir “devlet” tarzında olacağını haber vermektedir. Zira âyet metnindeki “kerre” kelimesi, Arapça’da “devlet” ve “hâkimiyet” mânâlarında kullanılır. Nitekim, İslâm’ın ilk devirlerinden sonra (1. fesattan sonra) Müslümanlar, 1948 yılında Yahudilerin İsrail devletini kurmasıyla ikinci Yahudi fesadıyla karşılaşmışlar ve Yahudiler, bu bölgeyi işgal etmişlerdir. Öyleyse Yahudilerin ikinci fesadı, şu andaki fesat ve zulümleridir.

Yahudilerin yapmakta oldukları her türlü işkence, taşla kol bacak kırma, toprağa diri diri insan gömme, çeşitli şekillerde öldürme, evleri ve camileri basma, sayısız insanı tutuklama, bombalama, olayları manipüle etme, genetiği, fıtratı bozma vs şeklinde devam eden bu ikinci fesatlarının sonunu merak edenler, Yahudilerin Peygamberimizden sonraki durumuna işaret eden İsra Sûresinin 7. âyetini dikkatle okusunlar: “ikinci bozgunculuğun ceza vakti geldiğinde (öyle kullar göndeririz ki) yüzlerinizi kötü duruma soksunlar (kederden suratlarınızın asılmasına sebep olsunlar) ve ilk kez girdikleri gibi yine Mescid’e (Kudüs’e) girsinler ve ele geçirdiklerini mahvetsinler.”

Cenâb-ı Hakk (cc), İsra 7’de, Yahudilerin bu devlet zulmünün de biteceği ve Müslümanların tekrar Mescid-i Aksa’ya girerek Yahudileri cezalandıracağını bizlere müjdelemektedir. Dikkat edilirse, Müslümanların tekrar Mescid-i Aksa’ya gireceği ifadesinde; Mescid’in Yahudilerin işgalinde olacağı da anlaşılmaktadır. Nitekim Mescid-i Aksa, 1967 yılında Yahudilerin eline geçmiştir.

Âhirzaman Peygamberi Efendimiz de (asm) şöyle buyuruyor:

“Müslümanlar, Yahudilerle harp etmedikçe kıyamet kopmayacak. Harp olacak ve Müslümanlar onları yenecekler…”5

 

HZ. ÖMER KUDÜS’Ü, YAHUDİLERE NEDEN YASAKLADI?

Hicretin 15. yılında Kudüs fethedildi ve Hıristiyanlardan alındı. İslâm’ın bu ikinci mübarek beldesi ve Müslümanların ilk kıblesi olan mukaddes şehrin anahtarlarını Hz. Ömer (ra), Patrik Safranyus’tan teslim aldı. Patrik’le yapılan anlaşmada Hz. Ömer’in koydurduğu dikkat çekici bir madde vardı: “KUDÜS’TE HIRSIZLAR VE YAHUDİLER İKÂMET EDEMEZLER.”6

Peki neden? Çünkü Müslümanların İkinci Halifesi, Kudüs ve Filistin’e Yahudinin göz diktiğini üstün ferasetiyle biliyor ve bu mukaddes beldede alevlenebilecek fitne ve fesadı, daha baştan önlemeye çalışıyordu. Nitekim, o tarihten 1300 yıl kadar sonra Filistin’e yerleştirilen işgalci İsrail, bir kanser dokusu gibi o bölgeye yayılıp işgal etti ve Hz. Ömer haklı çıktı.

 

VE BUGÜN: İSRAİL TERÖR ÖRGÜTÜ

1800’lü yılların başında Osmanlı egemenliğinde olan Filistin topraklarında nüfusun büyük bir bölümü Araplardan oluşuyor ve herkes dinini özgürce yaşıyordu.

İsrail devletini kurmak için ilk adım, 1879’da İsviçre’nin Basel kentinde I. Siyonizm Kongresi’nde atıldı. Gazeteci Theodor Herzl’in üzerinden, Yahudi devleti kurma düşüncesi dünyaya ilan edildi. Ve Filistin’e ilk göçler başladı. 1897’de bölgeye gelmeye başlayan göçmenlerin sayısı 1903’te 25 bine, 1914’de 40 bine ulaştı. Bu arada milyonlarca Filistinli de evlerini terk etmek zorunda kalmıştı…

Osmanlı’nın 1918’de çekilmesiyle bölgedeki oyunda İngilizler devreye girdi. İngiltere Dışişleri Bakanı Arthur Balfour, Filistin’de bir İsrail devleti kurulması için özel gayret sarfetti. Siyonist örgütler de dünyanın her yerindeki Yahudileri Filistin’e göç etmeye teşvik etti. 1922’de Yahudilerin Filistin’deki nüfus oranı %11 olmuş, sonraki 15 yılda 300 bin Yahudi daha bölgeye gelmişti.

İlginçtir ki, Avrupa’dan Nazi zulmünden kaçan yüzbinlerce Yahudi’nin İsrail’e göç etmesi de Siyonistlerin amacına çok büyük hizmet etmişti. Artık 1947’de Yahudiler nüfusun üçte birini oluşturuyordu. Birleşmiş Milletler’in kurduğu özel bir komite, toprakların Arap ve Yahudiler arasında bölünmesini önerdi. Buna göre toprakların %56’sı Yahudi devletine, %43’ü de Arap devletine verilecekti.

O güne kadar Filistin’i kontrolü altında tutan İngiltere amacına ulaştı ve bölgeyi terk etme niyetini ilan etti. Bundan sonra, silahlı Yahudiler, köy ve kasabalara kanlı baskınlarını artırdılar ve bölgede açık katliamlar yaptılar. 

Sonra Yahudilere açık şekilde destek için ABD devreye girdi. Ve Filistin topraklarına iyice yerleşen Yahudiler, 14 Mayıs 1948’de Tel Aviv’de İsrail devletini ilan ettiler.

Uzun ve çileli zulüm yıllarının ardından 2002’de ikinci intifada başladı. İsrail bunun karşılığında Batı Şeria’yı işgal etti. Filistin kentleri kuşatıldı, kanlı ev baskınları yapıldı. Uluslararası Af Örgütü, İsrail’in Cenin ve Nablus kentlerinde yaptığı katliamlarla binlerce kişiyi öldürdüğünü ve savaş suçu işlediğini ilan etti.

2009’a gelindiğinde başbakan olan Netanyahu’nun ilk icraatı yeni yerleşim yerleri için inşaatlara başlamak ve Mescid-i Aksa Camiinin altında arkeolojik kazılara izin vermek oldu.

Bir yandan da İsrail’in Gazze Şeridi’ne yönelik zulmü sürüyordu. İsrail, 2014’te 51 gün sürecek kara harekatı başlattı. Saldırılarda 530’u çocuk, 302’si kadın, 2 bin 100’den fazla Filistinli hayatını kaybetti. 10 binden fazla Filistinli de yaralandı.

Filistin’e en büyük darbelerden biri de 2018’de ABD’den geldi. Dönemin Başkanı Trump, tek taraflı olarak Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıdı; Tel Aviv’de bulunan ABD büyükelçiliğini Kudüs’e taşıma kararı aldı. Açılış öncesi İsrail güvenlik güçleri, protesto eden onlarca Filistinli’yi ateş açarak öldürdü. Sonuçta İsrail’in, Müslümanlara uyguladığı şiddet her geçen gün artarak devam etmekte. 

 

HAYALLERİ YIKILDI DÜZENLERİ DE YIKILACAK

Aslında Yahudilerin ve destekçilerinin planlarının 2006’da neticelenmesi gerekiyordu. Ancak başaramadılar… Onların hesaplarına göre şu âna dek Irak, Suriye, Şam ile birlikte Güneydoğu Anadolu Bölgemizi, Gazze ile birlikte topraklarına katmış olmalıydılar. Son iki merhaleyi atlayıp Lübnan’a yönelmeleri ve (Talmut’a göre kendileri ile asla savaşmamaları tembih edilmiş) Türklere karşı açık düşmanlık sergilemeleri de bu yüzden… İsrailoğulları’na, ikinci iktidar zamanları için verilen süre bitti, bitiyor. 2024 sonun sonu. Kur’an’ın kendilerine önerdiği şeyi de yapmadılar. Allah en son metin olan Kur’an’da onlara “in ahsentüm ahsentüm li enfusiküm, ve in ese’tüm fe lehâ” (ikinci iktidar zamanında barışçı davranırsanız, biz de size iyi davranırız, kötülük yaparsanız, neticelerini size döndürürüm) buyurmuştu. Bu emre uymadılar, kendilerine verilen her fırsatı kötüye kullandıkları gibi kötü olmayı ve “yine vurulmayı” seçtiler.7

 

SONUÇ VE ÇARE

Bundan yıllar önce gazeteciler, İsrail’in o günkü başbakanı Şimon Perez’e “Kur’an-ı Kerim, sizin devletinizin yıkılacağından haber veriyor” diye hatırlattıklarında, Perez şu cevabı vermişti: “Kur’an’ın bahsettiği Müslümanlar gelsin, düşünürüz.”8

Evet galip gelmek ve ilerlemek istiyorsak Kur’an’ın bahsettiği Müslümanlar olmalıyız. Bu noktada Bediüzzaman’ın çok önemli bir çözüm önerisini hatırlayalım:

“Bizim düşmanımız cehalet, zaruret, ihtilaftır. Bu üç düşmana karşı sanat, marifet, ittifak silahıyla cihad edeceğiz.”9

Yani, bilim, teknolojiye önem verip çalışarak cehaletimizden; sanat ve üretimle fakirlikten kurtulacağız; Müslümanların kardeş olduğu ilahi hükmünü unutmadan aramızdaki ayrılık noktalarını bir kenara bırakıp, birliğimizi, dirliğimizi sağlayıp her alanda işbirliği yapacağız.

Buna mecburuz, çünkü Yahudiler ve batılılar bin küsur yıllık tarihin intikamını alma peşindeler. Bu süreçte bizi böldüler, bize tarihimizi ve kimliğimizi unutturdular… Ancak yaşanan olayları anlamak ve ayağa kalkmak için kendi değerlerimizi öğrenip yaşamamız gerektiğini bilmeliyiz.

Böyle yaparsak istikbal, İslam’ın ve Müslümanların olacaktır inşaallah.

 

Kaynaklar:

 

1. http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/37/769/9773.pdf

2. https://islamansiklopedisi.org.tr/arz-i-mevud (Açıklama: Arz-ı mev‘ûd ilk önce Hz. İbrâhim’e ve onun zürriyetine vaad edilmiştir (Tekvîn, 13/14-17). “Ve senin gurbet diyarını, bütün Ken‘an diyarını sana ve senden sonra zürriyetine ebedî mülk olarak vereceğim ve onların Allah’ı olacağım” (Tekvîn, 17/8). Ancak Kitâb-ı Mukaddes geleneği daha sonra Hz. İsmâil’i devre dışı bırakarak vaadin Hz. İshak ve onun zürriyetine ait olduğunu belirtmektedir (Tekvîn, 21/12). … Vaad öncelikle Hz. İbrâhim’e yapıldığına göre, bu vaad bir hak doğuruyorsa, İshak soyundan gelen yahudiler kadar İsmâil neslinden gelenlerin de o topraklarda hakkı olmalıdır. Diğer taraftan vaadin gerçekleşmesi birtakım şartların yerine getirilmesine bağlanmıştır. Bunların başında Allah’a itaat gelmektedir (el-Mâide 5/12). Halbuki İsrâiloğulları Allah’ın emirlerine boyun eğmemiş yapılan ahidleri yerine getirmemiş, hatta Allah’ın elçilerini öldürüp fesat çıkarmışlardır (el-Bakara 2/61, 100; en-Nisâ 4/155-156; el-Mâide 5/13). Ayrıca Kur’an’da “arz”a belli ırklara mensup olanların değil “sâlih kullar”ın vâris kılınacağı ve bu ilâhî kanunun bütün mukaddes kitapların hükmü olduğu bildirilmiştir (el-Enbiyâ 21/105; krş. Mezmur, 37/29; 69/32-36)

3. Mehmet Vehbi Tefsiri: 2. cilt. shf: 567.

4. Zafer Dergisi, Mayıs 1988, 137.sayı.

5. En-Nihaye, cilt 1, shf. 87, 103, 104, 117; İbni Mace, cild: 2, shf: 1363; Müslim, cild. 4 shf. 2239.

6. Zafer Dergisi, A. Akgündüz, sayı 133, Önemli Bir Vesika, s.12.

7. http://mehmetalibulut.com/mehmetalibulut/ayagi-yere-basmayan-bir-yazi-ii-ifsat-iktidarinin-sonu/

8. Tercüman Gazetesi, Ergun Göze, 1986.

9. Bediüzzaman, Divan-ı Harb-i Örfi.