TR EN

Dil Seçin

Ara

Dört Bacaklı Bebek, Neyi Ders Veriyor?

Dört Bacaklı Bebek, Neyi Ders Veriyor?

Yaratılan her şey, aslında Cenâb-ı Hakk’ın kudretinin bir mucizesidir. Yani Sonsuz Güç Sahibinin, tüm sebepleri aczde bırakan sanatlı bir eseridir. İnsan, diğer varlıklar üzerindeki üstünlüğüyle her ne kadar “sultânü’l-esbab” (sebeplerin sultanı) da olsa, sonuç itibarıyla o da, kendisi dahil tüm mevcutları yaratmaktan acizdir.

“Güney Afrika’da dört bacaklı dünyaya gelen bebek doktorları hayrete düşürdü. Resmî kaynaklar, Polokvan bölgesinde dünyaya gelen bebeğin fazla iki bacağının alınması için ameliyat edileceğini belirttiler. Doktorlar, ameliyatın bebeğin normal bir hayat sürdürmesini sağlayacağını söylediler. Bebeğin testlere olumlu cevap verdiği ve ameliyatın Güney Afrika’da yapılacağı bildirildi.” (Nethaber)

Yaratılan her şey, aslında Cenâb-ı Hakk’ın kudretinin bir mucizesidir. Yani Sonsuz Güç Sahibinin, tüm sebepleri aczde bırakan sanatlı bir eseridir. İnsan, diğer varlıklar üzerindeki üstünlüğüyle her ne kadar “sultânü’l-esbab” (sebeplerin sultanı) da olsa, sonuç itibarıyla o da, kendisi dahil tüm mevcutları yaratmaktan acizdir.

İşte bu yönüyle aslında tüm varlık âlemi, insanı her an hayrete düşürmesi gereken ibret tablolarıyla doludur.

Fakat ne yazık ki insanoğlu, Allah’ın iradesiyle işleyen düzene, hep böyle olması gerekiyormuş gibi bir gaflet nazarıyla bakmaktadır. Allah’ın sürekli meydana getirdiği harikulâde ibret levhalarını ve mucize işleyişini bayağılaştırmakta ve adîleştirmektedir. Hâl böyle olunca da, hayret nazarını sadece düzenin dışına çıkmış varlıklara çevirmektedir. Sözgelimi, dört bacaklı doğan bir bebeği şaşılacak bir şey olarak sunarken, her an şaşırılması ve ibret alınması gereken kâinattaki sürekli işleyişi ve sanatlı, mükemmel yapılan varlıkları görmezden gelmekte, gaflet perdesine sarmaktadır.

Peki, yaratılıştaki genel işleyişin dışına çıkan böylesi hilkat garibelerinden insanoğlu nasıl bir ders çıkarmalıdır?

Bediüzzaman’a göre, Cenâb-ı Allah, her zamanki âdetini bozarak varlık sahasına çıkardığı mahlûkat ile, beşerin zihnindeki monotonluk perdesini yırtmaktadır. Böylelikle aslında her şeyin, her an Kendisine muhtaç olduğunu ve Kendi rububiyetine boyun eğmek durumunda olduğunu göstermektedir. Ve kendisinin hiçbir kayıt altında olmadığını bildirmekle gafleti dağıtıp, insanların dikkatini sebeplerden, Sebeplerin Sebebi olan kendisine ve iradesine çevirmektedir.

İşte insanoğlu, Allah’ın, kâinata koymuş olduğu bu düzenden, O’nun kudretini, hikmetini ve hiçbir şeyin tesadüfen meydana gelmediğini anlamalıdır. Öte yandan düzen dışı yarattığı varlıklarla da, Kendi koyduğu düzene bağlı kalmak zorunda olmayan büyük ve sonsuz ihtiyar (dilediğini yapma gücü) sahibi bir Zat olduğunu idrak etmelidir.

Medyada yer alan böylesi haberler, Yaratıcının hiçbir kayda bağlı olmadığı, gerektiğinde Kendi koyduğu düzeni değiştirebileceği yönünde marifet dersleri çıkarmaya vesile kılınmalıdır. Allah’ın her an yarattığı varlıkların—medyada yer almasa bile—her zaman için birer ibret ve tefekkür vesilesi olduğu unutulmamalıdır.

Son olarak, Bediüzzaman’ın, hakikatten mahrum kalmış felsefenin, insanın mükemmel yaratılışını görmezden geldiğini ifade ettiği şu satırları dikkatlerinize arz edelim:

“Felsefe hikmeti ise... Meselâ, en câmi’ bir mucize-i kudret olan insanın hilkatini âdi deyip lakaytlıkla bakar. Fakat insanın kemâl-i hilkatinden hurûc etmiş, üç ayaklı yahut iki başlı bir insanı, bir velvele-i istiğrabla (garipsemeyle) nazar-ı ibrete teşhir eder.” (Sözler)