TR EN

Dil Seçin

Ara

Kilo Vermek Mi, Az Yemek Mi?

Son yıllarda, Batı toplumlarında olduğu gibi, İslam toplumlarında da endamlı ve ince bir vücuda sahip olma arzusu bir tutku haline geldi.

Zayıflama, kilo verme, moda ve salgın halini aldı. Kilo verdirici ilaçlar, spor aletleri, elbiseler piyasayı kapladı. Sosyal ilişkilerde, kilo, gündemin birinci sırasına oturdu.

Uzun süreden beri birbirini görmeyen iki arkadaş karşılaştıklarında daha hal hatır sormadan, sağlığını, işini, eşini, aşını, çocuklarını, derdini, tasasını, yerini, yurdunu sual etmeden karşısındakine:

“Kilo almışsın!..”

“Kilo vermişsin!” konusuna girilmektedir..

Hele kendisi kilo almamışsa karşısındakine imalı bir zevkle:

“Kilo almışsın, kendine dikkat et!..” uyarısı yapılmaktadır.

Acaba insanlar kilo üzerine niçin bu derece odaklanıyorlar?

Aslında, arzulanan sağlıklı bir vücut değildir. Asıl amaç, adaleli, çekici, etkileyici, dik, endamlı, hayranlık uyandıran bir vücuttur. Böyle zayıf ve endamlı olma tutkusu bizim toplumumuza Batı’dan sıçramıştır.

Gerçi, Batılılar hiç de filmlerde görüldüğü gibi zayıf ve endamlı değiller; hatta kilo, toplumsal bir sorun haline yükselmiş durumda.

Batı medeniyeti bilindiği gibi üç ayrı medeniyetin temelleri üzerinde yükselmiştir: Yunan medeniyeti, Roma medeniyeti ve Hıristiyanlık.

Eski Yunan ve Roma dönemlerinin eserlerinin sergilendiği müzeleri gezdiğiniz zaman, sergilenen insan heykellerinin gövdelerinin, insanlarda hayranlık uyandıracak derecede abartıldığını görürsünüz. İnsan vücudu adeta ilahlaştırılmıştır. Adaleler dolgun ve güçlü, vücutları heybetli, cinsellikleri abartılıdır. Tam bir dünyevileşme söz konusudur. İnsan gövdesi putlaştırılmıştır.

Tanrı heykelleri ile, kral, devlet adamı, tüccar, sanatçı, asker vs. gibi diğer insanların heykelleri tıpatıp aynı gibidirler. Tanrılar insanlaştırıldıkları gibi, adeta insanlar da tanrılaştırılmışlardır.

Tanrıların insan şeklinde modelize edilmelerinde, tanrıyı insan suretine indirgeme ilkelliği değil, insanları tanrılaştırma sapkınlığı söz konusudur.

İnsanlık tarihi içinde İbrahim Peygamber, Tanrı’ya heykel şekli verilerek somutlaştırmaya, cisimleştirmeye karşı çıkması, bu uğurda mücadele vermesi ile ün kazanmıştır. Başta İslam dini olmak üzere bütün semavi dinlerde kutsal varlıkların heykelleştirilmesi, somutlaştırılması, şekillendirilmesi hoş karşılanmamıştır.

Peki, günümüzde İbrahimî bir din olan İslam ve onun tâbileri olan toplumlarda İbrahim Peygamberin put karşıtı tavrını göz ardı eden “GÖVDEYİ PUTLAŞTIRMA” trendi ne anlama gelmektedir?

İslam toplumları dünyevileşmekte, dünyevi değerler, uhrevi değerlerle yer değiştirmektedir. Şüphesiz salaşlığı, çirkinliği, kabalığı, hantallığı, bakımsızlığı savunmak ve istemek mümkün değildir. Ancak bedeni putlaştırmak, vücuda odaklanmak, hayatın gayesi ve hedefi haline getirmek de İslam’ın mesajı ile çelişmektedir.

İslam zaten temel prensipleri ile, kilo problemini Müslümanın hayatından çıkarmıştır. Müslüman, zevk için yemez, yaşamak için yer. Doyuncaya kadar yemez, doymadan kalkar. Sık sık oruç tutar, aç durmaya bedenini alıştırır. Çünkü İslam, her şeyin israfını hoş karşılamadığı gibi yemenin israfını da hoş karşılamaz. 

Şiraz’lı Sadi, Bostan ve Gülistan’da şu güzel öğütte bulunur:

Çok yemekten kendini alamayan biri, doktoruna bu halinden şikâyetçi olur.

Hekim ona:

“Az yersen, az yemek seni taşır, çok yersen sen yediklerini taşırsın!” demiştir.

Bedeni kutsamadan, zayıflığı kutsallaştırmadan, İslam’ın temel prensiplerine sadık kalarak sağlıklı olmak ve zinde kalmak zaten mümkündür. Amaç az kilolu olmak değil, az yemek olmalıdır.