TR EN

Dil Seçin

Ara

Çocuklarımıza Allah’ı Nasıl Anlatmalıyız?

Bir hadiste Efendimiz: “Çocuğu olan onunla çocuklaşsın” buyuruyor. Bunun eğitim psikolojisindeki anlamı empatidir. Efendimiz, bu sözüyle, çocuğa bir şey anlatırken ve öğretirken onun seviyesine inin; onu dinlerken kendinizi onun yerine koyun, ne demek istediğini anlamaya çalışın” demiş oluyor. Bir başka anlamı da şudur: Oyun çocuğun en güçlü öğrenme aracıdır; çocuğunuza zaman ayırın, onun oyun ihtiyacını giderin. Zira çocuk oyun vasıtasıyla sosyalleşir. Çoklarımızın hadisten anladığı mana budur.

Anne babalar genellikle çocuk sorularının arkasındaki amacı sezmekte zorlanır; bu soruyla ne öğrenmek istediğini fark edemez; olaya yetişkin gözüyle bakarlar. Özellikle iki konuda, cinsiyet ve din konusunda, çocuğun sorularını cevaplandırırken konuya yetişkin gözüyle yaklaşarak üslup (anlatım) hatası yapar, detaya girerek çocuğun kafasını karıştırırlar. Çocuğun sorularına cevap verirken kendisini onun yerine koymayı bilen anne babalar, onun zihinsel olarak detayı anlayacak olgunluğa ulaşmadığını, bu yüzden detaydan sıkılacağını bilir, onun anlayacağı basit bir dil kullanırlar.

 

ÇOCUĞUN ALLAH HAKKINDA SORULARI

Çocuk yedi yaşından önce Allah’ı isim ve sıfatlarıyla anlamakta güçlük çeker. “Allah büyüktür, her şeye gücü yeter, noksanlıklardan ve ihtiyaçtan münezzehtir, doğmamış ve doğurmamıştır, bizim gibi yemek-içmek-hava almak- uyumak gibi şeylere ihtiyacı yoktur, zamandan ve mekândan münezzehtir, zamanı ve mekânı yaratan O’dur” gibi açıklamaları anlayamaz. Allah hakkında açıklama yaparken çocuğun anlayacağı basit bir dil kullanmamız gerekir.

Annesi, beş yaşındaki Hüseyin’e Allah’ı anlatırken “Allah yemez, içmez, uyumaz, bir yerde oturmaz, annesi, babası, çocukları yoktur,” gibi açıklamalar yapmıştı. Bu açıklamadan üç gün sonra Hüseyin’le annesi arasında ilgi çekici bir olay yaşandı. Hüseyin önüne konan yemeği yemek istemiyor, nazlanıp duruyordu. Annesi onu ikna etmek için: “Yemek yemezsen büyüyemezsin, güçlü bir çocuk olamazsın,” dedi. Hüseyin kendi kendine şöyle mırıldandı: “Hayret, yemek yemediği halde Allah nasıl bu kadar güçlü olabiliyor?”

Çocuk annesine sordu: “Anne Allah’ın evi yok mu? Allah nerde oturuyor?”

Annesi: “Allah’ın evi yoktur,” dedi. “O bize benzemediği için eve ihtiyacı yoktur.”

Çocuk başını salladı: “Anlamıyorum.... dedi, evi olmayınca kışın üşümüyor mu?”

Bir gün bu çocuk annesine şöyle dedi: “Anne, ne düşünüyorum biliyor musun? Gece olunca biz etrafımızı görmek için ışıkları yakıyoruz. Allah da gündüz dünyayı görmek için güneşi yakıyor. Gece olunca da güneşi söndürüp ayı ve yıldızları yakıyor.”

Bazı anne babaların “Allah gökyüzünde oturur. Allah cennette oturur,” şeklinde cevaplar verdiğini duyuyoruz. Allah mekândan münezzeh olduğu için bu cevaplar İslâm itikadına aykırıdır.

Çocuğun sıklıkla sorduğu sorulardan biri de “Neden Allah’ı göremiyoruz?” sorusudur. Bu soruya cevap verirken çocukla şöyle bir diyalog geliştirebiliriz:

Çocuk: “Anne, neden Allah’ı göremiyoruz?”

Anne: “Gözlerimiz her şeyi görebilir mi?”

Çocuk: “Bilmem.”

Anne: “Havada bulut varken Güneş’i görebilir miyiz?”

Çocuk: “Hayır.”

Anne: “Ama havada bulut varken de biz Güneş’in orada olduğunu biliyoruz, değil mi?”

Çocuk: “Evet.”

Anne: “İçinde oturduğumuz bu ev kendi kendine olur mu?”

Çocuk: “Olmaz.”

Anne: “Yani evimizi yapanları görmesek de onu binlerinin yaptığını biliyoruz.”

Çocuk: “Evet.”

Anne: “Bir ev kendi kendine olmayınca, bu dünya, üzerindeki canlılar, güneş, ay ve yıldızlar kendi kendine olur mu?”

Çocuk: “Olmaz.”

Anne: “Onları kim yarattı, yani kim yaptı?”

Çocuk: “Allah.”

Anne: “Aferin, sen akıllı bir çocuksun. Demek Allah’ı görmesek de yaptığı şeylere bakarak varlığına inanırız.”

Bazen çocuklar çok basit bir açıklama ile yetinirler. Bir anne “Neden Allah’ı göremiyoruz?” diye soran dört yaşındaki oğluna şu cevabı verdi: “Bizim gözlerimiz çok küçüktür. Allah da çok büyük olduğu için göremeyiz.” Çocuk gülerek: “Evet, doğru ya... dedi, bunu nasıl düşünemedim.”

Çocuklarımıza Önce Cenneti Olan Allah’ı Anlatmalıyız

Bir anne çocuğuna “Allah çocukları çok sever” dediğinde çocuk sordu: “Yaramazlık yaptığım zaman da Allah beni sever mi?” Anne: “Evet, dedi, yaramazlık yapsan da Allah seni sever.” Çocuk bu cevaba çok sevindi: “Ben de seni seviyorum Allah’ım!” dedi.

Aynı saatlerde başka bir çocuk annesine bağırıyor, saygısızca cevaplar veriyordu. “Annene saygısızlık yaptığın ve bağırdığın için Allah seni cehenneminde yakacak!” dedi kadın. “Seni de sevmiyorum, Allah’ı da sevmiyorum!” dedi çocuk.

Annesinin cehennemle korkuttuğu bir çocuğa arkadaşı sordu: “Allah’ı mı Peygamberi mi daha çok seviyorsun?” Çocuk: “Peygamberi” dedi. Arkadaşı nedenini sorduğunda “Çünkü Peygamberin cehennemi yok” dedi.

Konu cennet ve cehennemden açılmışken okuduğum bir röportaj aklıma geldi. Soru sorulan yazar, namazdan ve camiden uzak kalışının temelinde ilkokulda din dersi öğretmeninin anlattığı cehennem tasvirinin yer aldığını, bu korkunç tasvirin onu dinden ve Allah’tan uzaklaştırdığını söylüyor. Çocukları cehennemle korkutan o öğretmen Peygamberimizin şu hadisini bilmiyor muydu acaba: “Bulûğa erinceye kadar çocuktan kalem kaldırılmıştır, ona günah yazılmaz.”

Çocuğa günah yazılmadığı halde çocukları cehennemle korkutan anne babalar, aile büyükleri ve din dersi öğretmenleri Allah’a haksızlık yapıp vebal altına giriyorlar. Çocuklarımıza önce cenneti olan Allah’ı anlatmalıyız. Çocuk Allah’a korku ile değil; sevgi ile bağlanmalıdır. Ruh sağlığı için doğru olan budur.