Yeni eğitim öğretim yılının başında mutad veli toplantılarından biri yapılıyordu. Konuşmasına klasik ifadelerle giriş yapan okul müdürü genel bir bilgilendirmeden sonra “Okulumuzun ihtiyacı olan temizlik ve güvenlik hizmetlerinin satın alınabilmesi için siz değerli velilerimizin onayı ve maddi katkıları gerekmektedir.” diyerek sözünü tamamladı. Konuşmayı dikkatle takip eden veli, ekonomik kavramların hayatımızın ne kadar merkezine oturduğunu düşündü. Bunda üretim tüketim ilişkilerinin neredeyse tüm toplumsal ilişkileri belirleyici unsur haline geldiği günümüz toplum yapısının önemli bir etkisi olsa gerekti. Ekonomik kaygıların çepeçevre kuşatması altında bulunan modern insan, kavram dünyasında böyle bir değişimi ister istemez yaşıyordu herhalde.
“Mal ve hizmetler” doğal olarak “satın alınacak” idi. Sistemin baskın unsuru haline gelen alışveriş kültürü, eğitimin zorunlu ilk basamağında dahi karşımıza çıkar olmuştu. Kendi öğrencilik yıllarına döndü bir an. Okulun temizlik hizmetiyle görevli yaşlı hanım tüm öğrencilerin “hademe teyzesi” idi. Mütebessim yüzü ve ışıldayan gözleriyle minik öğrencilere güven telkin eden bu hanımdan gerektiğinde hiç çekinmeden yardım isteyebileceklerini bilmek herkes için bir huzur kaynağıydı. Onlar da bu hanıma hiç kıyamazlar, teneffüs arasında veya ders çıkışlarında bir işle meşgul ise eğer hemen yanına koşup işinin bir ucundan tutmaya çalışırlardı.
Hele haftanın son günü okul sonrası sınıfın taş döşemesini temizleme işi onlar için eşsiz bir eğlence zamanı demekti. Önce zemin hafifçe ıslatır. Sonra marangozdan temin edilen talaşlar bir güzel yere yayılır. Sonra gelsin ayakkabı tabanlarıyla talaş üzerinde sağa sola dönüp durmalar. En sonunda kocaman yer paspasını sınıfın bir ucundan diğer ucuna iterek talaşları toplarlar, işlem sonrası tertemiz hale gelen zemini görünce ne kadar da mutlu olurlardı. Bir oyun havası içinde yapılan temizlik işi birlikte hareket etme ve yardımlaşma hissini pekiştirirdi.
Ayrıca hafta boyunca ders yapılan, iyi kötü anıların yaşandığı sınıf sadece resmi-formel bir anlam taşımaktan çıkar, öğrencilerin hayatlarının önemli bir kısmını geçirdikleri, bu nedenle de kendisine karşı aidiyet ve sorumluluk duygusu taşıdıkları bir kimliğe kavuşurdu. Şimdi “okul temizliği” dendiğinde mevcut imkânların yetersizliği nedeniyle “temizlik şirketinden satın alınacak bir hizmet”in akla gelmesi yaşadığımız değişimin zihin ve kavram dünyamızdaki yansımalarıydı.
Hizmetler alınıp satılır, profesyonelliğe dayalı ilişkilerde insanî boyut ya hesaba katılmaz ya da iyimser bir yaklaşımla en aza indirgenirdi. Bu tür ilişkilerin hâkim olduğu bir ortamda yaşanan çocukluk döneminin gelecek zamanlarda insanın sıcak koynuna sokulup bir an olsun dinlenebileceği hatıraları barındırmaktan ne kadar uzak olduğu düşüncesi ile içi cız etti.
Bir de daha ilköğretim döneminde karşı karşıya kalınan bir güvenlik meselesi vardı. Bir eğitim kurumunda, üstelik daha sistemin birinci basamağında güvenlik kaygısı ile okul koridorlarına güvenlik kamerası konması ve kapıya yine bir şirketle anlaşılarak güvenlik görevlisi yerleştirilmesi gereğinin hasıl olması içini acıttı. Önceleri çocuklar sokakta başıboş kalmasınlar, güvende olsunlar diye okula göndermek teşvik edilir, okullar bir sığınak veya güvenli bir liman olarak görülürdü.
Ne yazık ki bugün tehlikenin okul kapısına ve hatta içine kadar sızmış hale gelmesi acı bir gerçekti. Devir teknoloji devriydi. Kameralar ve benzeri güvenlik sistemleri insanın hizmetindeydi. Ancak haber bültenlerinde hemen her akşam bir yerlerde yapılan soygun veya gaspı “saniye saniye görüntüleyen” güvenlik kamerası haberlerini izliyorduk. Bu da insan unsurunu devre dışı bırakan bir zihniyet ve toplum yapılanmasında huzur ve güvenliğin temin edilmesinde teknolojinin tek başına bir anlam ifade etmeyeceğini gösteriyordu.
Okul müdürünün dikkat çektiği bir başka husus bunu teyit eder mahiyetteydi. Bayan güvenlik görevlisi ergenlik döneminin vurdumduymazlığı içinde hareket eden birtakım öğrenciler tarafından rahatsız edilmekteydi. “O halde bu güvenlik görevlisini korumak ve kollamak adına bir başka güvenlik görevlisi daha mı istihdam etmek gerekecek?” diye sormadan edemedi bizim veli. İnsanları başlarına başka insanları dikerek veya her köşeye kamera yerleştirerek nereye ve ne zamana kadar suçtan alıkoyabilirsiniz ki?
Oysa eğitim sisteminin, insanı insan yapan esas boyutuna hitap etmek gibi bir derdi olmalıydı. Böyle bir derdimiz olsaydı şu anda başımıza musallat olan bu gibi dertler yerine eğitimin iyileştirilmesi ve kalitenin yükseltilmesine dair daha nitelikli meseleler gündemimizi oluşturuyor olacaktı. Okullarda verilen eğitimin insanı maddi ve manevi boyutuyla bir bütün halinde ele almaması büyük bir eksiklikti. Ruhun terbiyesine ilişkin ihmallerin yanı sıra kitle iletişim araçlarının yönlendirmesi ile toplumda yanlış modellerin popüler hale gelmesi genç kuşakları olumsuz yönde etkiliyordu haliyle.
Bu eksikliğin giderilmesi noktasında genç kuşaklara ilk benimsetilmesi gereken husus sağlam ve doğru bir Allah inancına vakıf olmalarını sağlamaktır. Her şeyi gören ve işiten, her halimizden haberdar olan, ilmi ve kudreti sonsuz, kullarına karşı çok şefkatli ve merhametli bir Allah inancı kalplerine yerleştiği takdirde insanların başka birilerine yakalanma veya güvenlik kameralarına takılma endişesi taşımaksızın kötülüklerden alıkonacağı bilinen bir gerçektir. Hayatın sadece maddi boyuttan ibaret olmadığını ve Alemlerin Rabbi’nin her bir kuluna yoldaş kıldığı nurdan varlıklarla sürekli bir irtibat halinde olduğunu bilmek de davranışlara çeki düzen veren bir işlev görecektir. Yine insan olmanın varlık içindeki anlam ve önemini bilen, yapıp etmelerinden sorumlu olduğunu idrak eden ve bir gün kendisine hayat bahşedenin huzurunda tüm hayatının hesabını vereceği şuuruyla hareket eden nesilleri yetiştirmeye yönelik yaklaşımlar eğitime farklı bir boyut kazandıracaktır.
Her gün tanık olduğumuz birbirinden ibretlik nice olay, vicdan aynalarının devre dışı bırakıldığı yerde güvenlik güçleri veya güvenlik kameraları ile huzur ye güvenin tesis edilemeyeceği gerçeğini bize en yalın haliyle anlatmıyor mu sanki?
Tasavvur dünyamızın ekonomi gibi insanı tek bir boyutuyla tanımlayıp onun üzerinden hayat anlayışı vaaz eden sığ yaklaşımlarla değil, Hak ile şekillenmesi gerekiyor ki bu hal kullandığımız kelime ve kavramlara yansısın.Yine bunlarla inşa ettiğimiz dünya daha insani ve yaşanabilir bir dünya olsun.