TR EN

Dil Seçin

Ara

Mucizevi Bir Pompa: Kalbimiz

Mucizevi Bir Pompa: Kalbimiz

Göğsünde atınca

senin mi sandın?
 

Beklenen yeni dünya misafiri anne rahmindeki serüveninin 25. gününde. Çok gelişmiş bir MRI cihazı ile görüntüleniyor. Kalp inşasının başlangıç safhasında görülen sadece hücrelerden ibaret kalp kası. Bu kas o kadar küçük ki, çıplak gözle görülmüyor. Ancak görüntüleme cihazıyla görünen birbirine bitişik bu iki şerit, birden kusursuz bir origami sergiler gibi, katlanarak gelişmeye başlıyor. Heyecan veren sürecin henüz başlangıcındayız.

Birkaç gün sonra kulakçıklar ve karıncıklar görünmeye başlıyor. Birkaç hafta içinde, tamamen gelişmiş bir kalbe ulaşana kadar, her bir valf, kalbin içine doğru çekilmeye devam ediyor. 

Embriyo daha 6-8 haftalıkken, 8-12 gr ağırlığa ve yaklaşık 2 cm boya ulaşıyor. Bir üzüm tanesi küçüklüğündeki bebek namzedinin, üzüm çekirdeği kadar minicik kalbinden gelen, kalp atış sesleri işitilmeye başlıyor. Dakikada 110-160 defa.

Bu mucizevi pompanın hacmi sabit değil. Vücudun gelişimiyle uyumlu olarak, kalbin büyümesi devam ediyor.

Yale University’den Alexander Tsiaras, Nobel ödülü kazandıran MRI cihazıyla, embriyonun anne rahmindeki gelişimi ile ilgili gözlemlerde bulunan birisi. Kalbin inşa sürecinden büyülendiğini belirterek şunları söylüyor:

“Bu matematiksel modellerin karmaşıklığı ve tüm bunların nasıl yapıldığı, insanın anlayabileceğinin ötesindedir. Bir matematikçi olmama rağmen, bizi oluştururken, bu yapıların nasıl kurulduğuna, hiç hata yapılmayışına, büyülenerek bakıyorum. Bu bir gizem, bu bir büyü, İlahi bir şey bu.”

Görüntüleme cihazı ile gördüklerinden sonra yaşadığı aydınlanmayı, Yaradan’ın ilim ve kudretinin sonsuzluğuna dair düşüncelerini, konferanslarında heyecanla dile getiriyor.

Göremediğimiz yaratıcımız, eserleriyle kendini tanıtıyor. Bilinenler kavrandıkça, bilinmeyene pencereler açılıyor. Zaten akıl ve vicdan bunun için verilmiş.

Kalbimiz, dakikada 70-100 atımlık tempoyla, ortalama olarak 3 milyar defa atacak şekilde tasarlanıyor. Yaklaşık 300.000 ton, yani 10.000 petrol tankerinin alacağı kanı pompalıyor, takribi (yaklaşık) bir ömür boyunca…

 

Kontrolümüz Dışında Çalışan Bir Tasarım Mucizesi

Yorucu egzersizler sırasında kalp, temposunu 180 defaya kadar yükselterek pompaladığı kan miktarını artırır. Vücudun daha fazla enerjiye ihtiyaç duyduğu anda, normal temposunda çalışsaydı, denge bozulacağından vücutta hasarlar meydana gelirdi. Kalbin mükemmel yapısı sayesinde böyle bir şey olmaz. Pompalanacak kan miktarı, bizim bir müdahalemize gerek kalmadan ayarlanır. 

Kalbimiz bilincimiz dışında işleyen bir organizasyonla inşa edilir ve bir ömür boyu çalışır. Her şeyi kontrol altında tuttuğunu sananların da kontrolü dışında çalışır. Gerektiği kadar çalışan kalbin, pompalayacağı kan miktarı ve hızı, ister uykuda, ister uyanık olalım, hassas bir incelikle düzenlenir. Kalpteki yapı kusursuz bir tasarım mucizesidir.

Kanın vücudumuzdaki dolaşımını sağlayan kan dolaşım sisteminin yapısı, işletim sistemi de hayranlık verici. Atar damar, toplar damar ve kılcal damarlar dahil, kan dolaşım ağının; takribi uzunluğu 100 bin ila 160 bin km. Bu uzunluk, ekvator çevresini 2,5 ila 4 sefer dolaşmaya denk geliyor. Vücudumuzdaki trilyonlarca hücreye ulaşan muhteşem bir taşıma ağı…

Elimizi göğsümüze götürüp, zaman zaman kalbin atışını hissetmek ne güzel… Kalbimiz bir gün içinde 100.000’den fazla kasılıyor. Parmaklarımızı yumruk yapacak şekilde kapatıp açmayı tekrarladığımızda, bunun ne demek olduğunu daha iyi anlarız. Elimiz kısa zamanda yorulur. Ama yumruk kadar kalp bir ömür boyu çalışır.

Ağırlığı 400 gramdan daha az olan kalp, her gün bir tırı 32 km götürecek kadar enerji üretiyor. İnsan kalbinin sağladığı basınç, kanı 10 m yükseltmeye yeterli. Kalbimizin attığını hissetmemiz de bundan. Bütün vücuda kanı dağıtabilmek için; böyle bir basınç ve buna dayanacak kadar sağlam böyle bir organ gerekli.

Kan basıncı diğer organlara zarar vermeyecek şekilde ayarlanıyor. Kalbimiz tek pompa gibi değil, yan yana duran iki pompa gibi çalışır. Her pompanın kendi kulakçığı ve karıncığı var. Bu bölünme dolaşım sistemini de ikiye ayırır. Kalbin sağ tarafı kirli kanı, nispeten düşük bir basınçla akciğerlere yollar. Sol taraf ise temiz kanı yüksek bir basınçla tüm vücuda pompalar. Bu basınç ayarı hayati öneme sahiptir. Şayet akciğere giden kan, vücuda yayılan kanla eşdeğer basınçla pompalanmış olsaydı, akciğerler bu basınca dayanamaz ve parçalanırdı. Kalpteki bu kusursuz yapı ve işletim sayesinde böyle bir problem olmuyor. 

Kalbimizi böylesine olağanüstü mükemmellikle yaratan sonsuz ilim ve kudret sahibi, kalbimizden geçenleri de bildiğini bildirmiş. Böyle hadsiz bir ilim sahibinin bilmediği olmaz elbette. Allah her şeyi bilen ve her şeyden haberdar olandır.

 

Kendini Rüzgâr Zanneden, Rüzgârın Önündeki Yaprak...

İnsan yapısı pompalarla kıyaslandığında hayranlık veren özellikleri ve kusursuz tasarımı daha iyi anlaşılıyor.

Suni kalpler yapabilmek için, yoğun gayretler var. Milyarlarca dolar harcandı ve harcanmaya devam edecek. Kalp nakli ameliyatlarındaki başarı haberleri medyada büyük yankılar uyandırdı.

Asıl yankılar uyandırması gereken, kalbimizi yaratan ve çalıştırana teşekkürler olması gerekmez mi? Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı varsa, kalbimizin hatırı rakamlara sığar mı hiç? Allah’ı hatırlamamak kalpsizlik değil mi?

Biz, ne kalbimiz, ne de diğer organlarımız için hiçbir bedel ödemedik. Teşekkür etmek vicdani bir sorumluluk. Şükreden bir kul olmayalım mı? Yeryüzünün en mükemmel pompası olan kalbimizin yaratıcısına teşekkürde, marifette derinleşen bir kul olmayalım mı?

Aşikar olan şu ki; bizden başkası bizde tasarruf ediyor. Bilincimizin, bilinçdışı olarak vücudumuzda gerçekleştirilen mucizevi faaliyetlere oranı, binde bir bile değil. Hatta sistemin bütününe bakınca, milyonda bir bile değil. Bunun farkında olmayınca, rüzgârın önündeki yaprağın kendisini rüzgâr zannetmesi gibi bir aldanış içinde bir ömür yaşanıyor.

***

Kalbinin Hakiki Sahibi Kim?

Bir iş adamı doktoruna dert yanmış:

“Milyarlarca liralık bütçemi yönetiyorum, kalbimi yönetemiyorum.”

Doktor demiş: 

“Tabi yönetemezsin. Kalp, Allah’ın mülkü. Göğsünde atınca senin mi sandın. Kalbin senin değil ki, sana emanet. Problem çıkarmadığı müddetçe pek hatırlamasan da, çok değerli bir emanet.

***

Kalbimin Sesi

“Unutma, bir kalbin var.” diyor içimden bir ses.

Nankör olma kalbine, aç kapılarını kendine. Yorgun savaşçı olsan bile. Uzat elini bırak kalbinin üstüne ve dinle, düşün biraz. Sessizlikte, sadece o sese odaklanarak. Kendini o kalp atışındaki akışa bırakarak. İşitmeye çalış o gizemli sesi. İşiteceksin. Vakit daha varken. Ömür sermayesi henüz tükenmemişken.

Üzüm çekirdeği küçüklüğündeki bu kalpten nabız sesleri işitiliyordu bir zamanlar. Her gün yüzbin defa attı. Binlerce tankeri dolduracak kadar kan damarlarında aktı. Zaman aktı. Nehirler, şelaleler aktı. Çocukluk, delikanlılık gürül gürül. Ümit, kaygı, coşku, korku, güç, zayıflık, gözüpeklik, ürkeklik, acı, hüzün, huzur, karmaşa… Hep akıp geçti, geçiyor hâlâ.

Hani bir zamanlar bu fırtınalı ömrü yaşarken hiç durmadı nabız, hiç kesilmedi sesi.

Hayat motifindeki renkler, sesler, ışıltılar, karanlıklar hep o ritmin eşliğinde yaşandı. Hayatın ve evrenin ritmi, kalbin sesi işitildikçe hissedildi. Saçlar aklaşmaya başladıkça, gürültü patırtıdan sıyrılmayı başardıkça, nabız sesi daha fazla fark edildi. Sadece kalbinin değil, sevdiklerinin, sevmediklerinin, mevsimlerin, gündüzün, gecenin, mehtabın, çöl rüzgârlarının, okyanus dalgalarının, kısacası ömrün nabzıydı işitilen.

Diyordu İçimden Bir Ses…

Farkında ol kalbinin hakiki sahibinin ve kalpten ötesinin.

Elini çekmeden göğsünden. Bir film izler gibi akıp geçen düşler bitmeden 

Gece geçtik biz dünyadan. Karanlığa aldırmadan. Umudumuz hiç kaybolmadan

Anlar vakti gelince insan. Değerli olan sadece şu an

Hiçbir şeyin unutulmadığı o günü, hatırla anbean.

Sarhoş eden hülyaların girdabına kapılmadan 

Bir kalbin var, unutma hiçbir zaman