Dünyada öyle ince ve hassas dengeler var ki, bunlarda küçük bir değişiklik olsa ve insanlık çözüm için bir araya gelse, dünyanın kıyametinin önüne geçemez. Okyanusların aside dönüşme ihtimali de bunlardan biri.
Kimya ilmiyle meşgul olanlar bilirler ki, aslında okyanusların aside dönüşmemesi, dönüşmesinden daha hayret edilesi bir durumdur. Nasıl mı?
İlköğretim seviyesinde kimya görenlerin de bildiği gibi, yerküremizi çepeçevre saran havada kütle bakımından %78 azot, %21 oksijen, %1 de argon, neon, karbondioksit ve su buharı karışım halinde bulunur. Soygazlar olarak adlandırılan helyum, neon, argon, kripton ve radon haricindeki bütün gazlar gibi, azot gazı da serbest halde ve havadaki diğer gazlarla karışım halindeyken, iki atomlu molekül olarak bulunur. Azot molekülündeki iki azot atomu birbirlerine üçlü bağla bağlıdır; bu onun kararlı bir molekül olmasına, yani kolaylıkla atomlarına bölünüp başka atomlarla bileşik yapmamasına sebep olur. Buna azot elementinin “inert” (âtıl) olma özelliği denir.
N2 + 172.000 kal. → N + N (Çok güç)
Azot molekülü azot atomlarına kolay ayrılmaması bakımından çok kararlı olmasına rağmen, su beraberinde oksijenle yükseltgenip (oksidasyona uğrayıp) bileşik yapmak bakımından kararsızdır.
N2 + 5/2 O2 + H2O → 2 HNO3 (Çok yavaş)
Hakikaten bu reaksiyon çok yavaş olarak meydana gelir. İşte sözünü ettiğimiz bu reaksiyon çok yavaş meydana gelmeseydi, atmosferdeki azot ve oksijenin tamamı, okyanusların suyuyla birleşerek “nitrik asit” meydana getirebilirdi. Ve en dehşet verici küresel felâket senaryolarından daha dehşetli bir felâket olurdu. Okyanusların nitrik aside dönüşmesiyle havanın oksijeni ve azotu tükenebilirdi.
Eğer “Madem bu reaksiyonun böylesi bir tehlikesi var, hiç meydana gelmemesi daha iyi değil midir?” diye sorulsa, cevaben diyeceğim şu ki, “Bu reaksiyonun hiç olmaması da arzu edilmez. Okyanus kimyasında hava azotundan canlıların ihtiyacı olan azotlu bileşiklerin teşekkülü için, bu reaksiyonun şimdiye kadar olduğu gibi çok yavaş bir hızda meydana geliyor olması lazımdır.”
Konunun hassasiyetini sanırım herkes anladı, ama ben yine de derişik nitrik asidin tahripkâr özelliği hakkında fikir vermesi için hoş olmayan bir olayı hatırlatmak istiyorum. Geçmiş bir tarihte şehirlerarası yollarımızın birinde derişik nitrik asit yüklü bir tankerle bir yolcu otobüsü çarpışmış, tankerin içindeki derişik nitrik asit şarampole dolmuştu. Otobüsten oraya düşen yolculardan geriye hiçbir iz kalmadı.
İnsan kâinatın en mükemmel mahlûku, ama onu tehdit eden tehlikelere karşı nihayetsiz acz içinde. Onca bilimsel gelişmeye rağmen, insanlığın azot molekülünün oksijenle yükseltgenip sonuçta nitrik asit meydana getiren reaksiyonun hızını hem kendisine zarar vermeyecek hem de fayda verecek şekilde ayarlamaktan ve bu ayarı sabit tutmaktan aciz oluşu da, bunun en iyi delillerinden biri.