TR EN

Dil Seçin

Ara

Sevde Sevan Usak İle “Çocuk Ve Kitap” Üzerine Bir Söyleşi

“Çocuklar için macera ve heyecan olmazsa olmaz. Kahramanla beraber koşacaklar, kaçacaklar, saklanacaklar, keşfedecekler, tehlikeler onlara vız gelecek.” Bir çocuğun kitaba bağlanmasını, böyle izah ediyor çocuk kitapları editörü Sevde Sevan Usak. Çocukların hangi kitaplardan hoşlandığını, anne baba olarak çocuklarımıza kitapları sevdirmek adına neler yapabileceğimizi, okullarda niçin bir türlü çocuklarımıza okumayı sevdiremediğimizi, sevdirmek için öğretmenlerin neler yapabileceğini ve anne-baba/eğitimci olarak bu konuda kafanıza takılan daha pek çok soruya bu söyleşide cevap verildiğini anlamak için yapmanız gereken son derece basit: Okumaya devam edin lütfen…

 

Uzun yıllardır çocuk yayınları alanında çalışıyorsunuz. Sizce iyi bir çocuk kitabının ölçüsü (ya da ölçüleri) nedir?

Açıkçası ben “iyi bir çocuk kitabı” ifadesi yerine “çocukların severek okuduğu” kitaplar ifadesini tercih ediyorum. İyi bir çocuk kitabı tanımlaması birçok kişiye göre değişebilir. Akademisyenler, yazarlar, yayınevleri, editörler, kitapçılar… Ama çocukların severek okuduğu kitaplara baktığınızda tercih sebeplerinin -gerçi kitapları pek kendileri seçmiyorlar ama- ya da daha doğrusu beğeni sebeplerinin neredeyse ortak olduğunu görüyorsunuz. En azından 5 yılı aşkın süredir çocuklarla çalıştığım “Yaratıcı yazı, kitap okuma alışkanlığı kazandırma” derslerinde ben rahatlıkla bunu görebiliyorum.

Bu programda evde okumaları için verdiğim kitaplar ve sınıfta da kitap okuma alışkanlığını pekiştirecek oyunlu etkinlikler var. Evde okunan kitapları sınıfta tartıştığımızda ve beğeni sebeplerini ortaya koyduklarında temelde vurguladıkları iki nokta var çocukların: macera, eğlence.

Çocuklar için macera ve heyecan olmazsa olmaz (Bu çocuklar 9-12 yaş aralığında). Kahramanla beraber koşacaklar, kaçacaklar, saklanacaklar, keşfedecekler, tehlikeler onlara vız gelecek. Hep bir sonraki adımı merak edecekler, heyecanla takip edecekler; soluk soluğa kalacaklar. Ama bu yeterli değil, mümkün mertebe gülümseyebilecekler de. Metnin tamamının mizahi unsurlar üzerine kurulması anlamına gelmiyor bu, ama zaman zaman gülümseyebilmeli çocuklar. Yani bir taraftan da eğlenebilmeliler. Ben metinlerde bazen maceranın, bazen de mizahın yoğun olduğu kitapları okutmayı tercih ediyorum çocuklara… Kitapların konularında çocukların dünyasına ve ilgi alanlarına yakın konuların olması yine önemli. Kendisini ilgilendiren bir şeyi çocuklar daha bir merakla okuyorlar. Bilgisayarla yoğun birlikteliği olan bir çocuğun ‘bilgisayar dedektifleri’ tarzı bir kitabı zevkle okuması gibi… Üslup olarak didaktik bir tarzın çocukları rahatsız ettiğini söyleyebilirim ayrıca. Son paragrafı bir dersle biten öyküler ve bu tarz kitaplardan çocuklar pek hoşlanmıyor. Haklılar da bence; biz hoşlanıyor muyuz? Ayrıca kitabın sunumu da çocukları etkiliyor. Kapak resminden, kağıdına kadar her şeyi inceleyip bir güzel de eleştiriyorlar. Gerçi beğenilerini söyleme konusunda da cömertler. Bu arada derslerden birinde çocuklara yaptırdığım kitap tarifi var ki, bir-iki örneğe yer verebilirim bu röportajda. Yetişkinlerin sevdiği çocuk kitaplarına gelince; onlar daha ziyade çok katmanlı-Küçük Prens gibi-çocuk kitaplarını seviyorlar, ben çocukların bu sembolik anlatımların farkında olduğunu düşünmüyorum. Onlar neyi sevdiklerini biliyorlar; yeter ki onlara sorulsun.

 

Çizdiğiniz bu çerçeve içinde mevcut çocuk yayınlarını nasıl değerlendiriyorsunuz? En çok hangi noktalarda hata yapılıyor?

Okul çağı kitaplarında yukarıda bahsettiğim özellikleri taşıyan yerli çocuk kitabı sayısı pek fazla değil. Benim severek okuttuğum ve okununca sevilen birkaç Türk yazar var. Okul çağında çok başarılı kitapların ağırlıkla çeviri kitaplar olduğunu söyleyebilirim. Bu arada çocuk edebiyatının tabi bir de okul öncesi kısmı var. Bu alanda da hem görsel olarak hem de metinleri itibariyle iyi denilebilecek, sevilen çocuk kitapları yine yurt dışından telifleri alınanlar. Okul öncesinde ağırlıklı olarak resim, illustrasyon da kitabın bir parçası olduğundan, bu tarz kitaplar hazırlamanın da farklı zorlukları var tabi. Resim, metin dengeleri; metnin okul öncesi çocuğun anlayabileceği düzeyde olması, konunun ilgi çekmesi ve mümkün mertebe interaktif olması gibi. Bana göre en önemli sorunlar okul çağı kitaplarının kurgularının tekdüze olması ve çocukları harekete geçirecek, kitaba bağlayacak, hayal gücüne seslenen unsurların olmaması. Bir de çoğu zaman duyguların aktarılması meselesinde, pek inandırıcı bulamıyorsunuz metni. Ve bu diyaloglar asla böyle olmaz, bir çocuk böyle düşünmez ya da böyle sorular sormaz diyorsunuz. Zaman zaman inandırıcılık sorunu da var metinlerin… Özellikle gençlik romanlarında.

 

Aynı zamanda çocuklara eğitsel amaçlı kitap okuyan biri olarak, çocukları kitapla buluşturmanın püf noktaları var mı?

Okumadığım ve bilmediğim hiçbir kitabı çocuklara okumaları için vermiyorum çalışma grubumda. Seçilen kitaplar okuduğum, bildiğim, beğendiğim ve üzerinde tartışabileceğimiz, ayrıca üzerinden yazı etkinlikleri yaptırabileceğim kitaplar. Öncelikle kitap seçimi önemli; bu kitabı neden tercih ettiğinizi, çocuğun bu kitabı sevip sevmeyeceğini ve bu kitapla neler yapabileceğinizi düşünmeniz lazım. Grup çalışmalarının dışında tek tek çocuklara kitap vereceksem eğer, o zaman da çocukların ilgi alanlarına dikkat ediyorum. Mesela, son çalışma grubumda kedileri çok seven tatlı bir kız çocuğu var; Zeynep. Grup çalışmalarının dışında ayrıca ona kahramanı kedi olan bildiğim bütün kitapların isimlerini verdim. Birkaç günde kitapları bitirdiğini söyledi annesi; üstelik kendisi de okumuş. Kitapların sayfa sayısı da yaş düzeyine göre seçilmeli tabi. Yaşlarına göre sayfa sayısı fazlaysa ya kitap gözlerinde büyüyor ya da olaydan kopuyorlar, kitabın bütününü kavramakta zorlanıyorlar.

 

Peki bu konuda anne babalara ne tavsiye edersiniz?

Temel prensip her zaman olduğu gibi örnek olmak. Kitap okumanın anlamlı, yararlı ve lezzetli olduğunu önce sizin çocuğa hissettirmeniz gerekiyor. Kitap okuma zamanı oluşturup bu saatlerde -15-20 dk. gibi- beraberce kitap okumak her zaman işe yarıyor. Ya da bir kitabı elden ele geçirerek sayfa sayfa okumak. Kitabın para vermeye değer bir şey olduğu hissi de pek yaygın değil aslında. Kitaba verilecek para başka herhangi bir şeye verilse ses çıkarmayan yetişkinler, aynı meblağ bir kitabın etiket fiyatında olduğunda hemen ‘pahalı, alamam’ diyorlar. Aynı sorun kitabın iyi bir hediye olarak algılanmamasında da öne çıkıyor. Tek başına kitap, uygun ve güzel bir hediyeymiş gibi gelmiyor bize. İlla yanına bir şey daha eklemek zorunluluğu doğuyor sanki. Aslında yetişkinlerin de kitabın değeri ile ilgili sorunları var, da pek farkında değiller.

Kitap almaya gelince… Anne babalar çocuklarına kitap seçerken kendi çocukluklarında okudukları ve beğendikleri kitaplar yerine, çocuklarının sevebileceği kitapları seçmeliler. Bu noktada çocuğu tanımak ve bilmek çok önemli tabi.

 

Eğitim sistemimizin çocuklarımızın okuma alışkanlığı kazanmasında yetersiz kaldığını biliyoruz. Size göre, okul nerede hata yapıyor?

Öncelikle çocuklara okutturulan kitaplar belli listelerden seçiliyor. Öğretmenler çocuk kitaplarını takip edip, okuyup, karar vererek oluşturmuyorlar bu listeleri. Böyle olunca çocukların çok ilgisini çekmeyen, zaman zaman yaşlarına uygun olmayan kitaplar bulunuyor listede. Zor olmakla birlikte öğretmene çok görev düşüyor okullarda. Kitabı okumadan önce, kitap okunurken ve kitap okunduktan sonra sınıfta neler yapılabileceğine dair bir program oluşturabilir öğretmenler. Böylece okumalar daha nitelikli bir hale dönüşebilir. Çocukları çok sayıda kitabı hızlı hızlı, anlamadan, tad almadan okumaya değil, daha nitelikli kitapları tadını ala ala okumaya yönlendirmek gerekiyor. Duyduğum bazı örnekler var ki üzücü, okul döneminde yüzün üzerinde kitap okuyan çocuklar tatilde ellerine hiç kitap almıyorlar. Demek ki aslında alışkanlık kazandırılmamış, sadece zorlanmış çocuklar ve bıkmışlar artık okumaktan. Okumanın lezzetini tattırmak zorundayız galiba… ve bunun için ne gerekiyor diye de düşünmeliyiz!

 

Televizyon, CD gibi görsel malzemeler ile kitabı, çocuğun hayal dünyası üzerindeki etkileri bakımından nasıl değerlendiriyorsunuz?

Televizyon ve CD’leri çocukların kitap okuma alışkanlığını pekiştirmek için bile kullanmak mümkün. Tabi izleme sürelerinin belirlenip, izlenecek olanların da seçilmesi gerekiyor. Bir ülke ile ilgili belgesel seyredilip ardından o ülkenin halk masalları okunup tartışılabilir mesela. Ya da kitabı olan bir film, animasyon seyredilip kitabı ile arasındaki farkları da konuşmak mümkün. Ama televizyon, bilgisayar ve CD izlemenin sınırlandırılmış zamanlarda olması gerektiği kanaatindeyim. Televizyonun evde bütün gün açık duracak bir nesne değil de, belki çamaşır makinesi gibi ihtiyaç olduğunda, gerektiğinde kullanılması gereken bir iletişim aracı olduğu kanaatindeyim.

Çocukların hayal dünyalarına gelince; çok televizyon izleyen ve bilgisayar başında oturan çocukların hayal dünyasında bir daralmanın olduğu görülüyor. Daha farklı bir şey düşünemiyorlar; ama ‘uydurma antremanları’ ile biz derslerde bu sorunu çözmeye çalışıyoruz.

Asıl mesele şu ki; elinizdeki malzemeyi hedefinize uygun kullanmak yine elinizde ama biraz emek istiyor.

 

Başka eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Genelde aileler ve öğretmenlerle ilgili konuştuk ama ben bunların dışında bir şey eklemek istiyorum.

Çocuklar için yazan insanların mutlaka bir şekilde çocuklarla beraber olması gerektiğini düşünüyorum.

Çocuklar bunu sever diyerek yazılan şeyler, yazarın zannından öte gitmiyor çoğu zaman. Geri bildirim alınabilecek ortamların oluşturulması ve buralarda bulunulması gerekiyor. Ben yaptığım radyo programı ve çocuklarla olan çalışmalarım sebebiyle bu noktada kendimi şanslı sayıyorum. Onlar benden öğrenirken, ben de onlardan çok şey öğreniyorum.