TR EN

Dil Seçin

Ara

Faiz Yasağı ve ‘Altı Mal’ Hadisi / Ekonomi Yazıları

İslâm’daki faiz yasağının teknik yönü, büyük ölçüde ‘6 mal hadisi’nde ifadesini bulmuştur. Bu hadisin faizle ilgili kuralların toplu biçimde açıklandığı tek belge oluşu, ona özel önem kazandırmaktadır.

Dönemin para birimleri olan altın (dinar) ve gümüş (dirhem) ile temel gıda maddelerinden oluşan dört kalem mal olmak üzere, altı adet malın mübadele (değiş-tokuş) koşullarının hükme bağlandığı Hadis’in metni şöyledir:

“Altının altınla, gümüşün gümüşle, buğdayın buğdayla, arpanın arpayla, hurmanın hurmayla ve tuzun tuzla mübadelesi misli misline, dengi dengine ve peşin olmalıdır. Eğer malların türleri farklıysa, peşin olmak şartıyla onları dilediğiniz gibi satın.”

Hadis ilk bakışta akıllarda bir soru işareti yaratmaktadır. Hem ağırlık hem de kalite olarak birbirinin aynısı olan iki malı, insanlar hangi nedenle trampa etmek isteyebilirler? Bu sorunun cevabı bizi hadisin vurgulamak istediği noktalardan birine götürüyor. Trampa peşin olmalıdır derken asıl kastedilen, “vadeli mübadelenin” yasak olduğudur. Peygamberimiz devrinde, Arabistan’da fakir ve muhtaç insanlar çaresizlikten dolayı meselâ, peşin iki kilo arpaya karşılık ileri bir tarihte yani vadeli olarak aynı vasıfta üç veya dört kilo arpa vermeye razı olabiliyordu. İşte Hz. Peygamber, zenginin fakiri bu şekilde sömürmesine imkân verdiği için vadeli trampayı yasaklamıştır. Peygamberimiz bu hadiste mal cinslerinin farklı olması hâlinde, mübadeleyi serbest bırakmış, yani malların misli misline ve bire bir olması mecburiyetini kaldırmıştır. Buna göre, söz gelimi 10 kilo buğday ile 20 kilo arpanın trampası serbesttir. Ancak yine de alış-verişin ‘peşin olması’ şarttır. Mallardan birinin veya her ikisinin vadeli olarak teslimi şartını taşıyan mübadele ise bâtıldır. Böylece takas konusu mallar, birbirinden farklı bile olsa, vadeli işlemlere icazet verilmemiştir.

Hadis; peşin trampa işlemini açıkça yasaklamasa bile, uygulamasını son derecede kısıtlamıştır. Malın malla mübadelesi, taraflardan birisi kötü niyetli olduğu zaman istismara kolayca yol açabildiği gibi, iki taraf da iyi niyetle davrandığında bile haksızlığa (faize) yol açabilir. Bunun nedeni, hiçbir malın para gibi kesin bir kıymet ölçüsü teşkil edememesidir. Paranın yer almadığı alış-verişlerde meselâ, konutla ekmeğin, halıyla etin, çikolatayla elbisenin hangi paritelerle değiş-tokuş edileceği çözülmesi imkânsız bir meseledir. Dolayısıyla, trampa ekonomisinin yaygın biçimde uygulanabilmesi pratik olarak olanaksızdır. Geçen yüzyılın büyük iktisatçılarından Samuelson’un dediği gibi; ayakkabı imâl eden ve malvarlığı tabiatıyla sadece ayakkabılardan ibaret olan bir insan, her gün fırından nasıl ekmek alacaktır? Ekmeğe her ihtiyacı olduğunda, karşılığında ayakkabı almaya razı olacak bir fırıncıyı nasıl bulabilecektir?

Trampa konusu mallar arasındaki kalite farkı da, yasak için istisna teşkil etmez. Nitekim, Peygamberimiz, kalitesiz hurmayı, daha küçük ölçekli ama kaliteli hurmayla takas eden sahabelere yaptıklarının riba olduğunu açık ve sert bir şekilde bildirmiş; ve önce kalitesiz hurmayı satarak paraya çevirmelerini, sonra da bu parayla, kaliteli hurmayı satın almalarını buyurmuştur. Gerçekten kaliteli ve kalitesiz mal mübadelesinde, kaliteli mal lehine haksızlık potansiyeli her zaman mevcuttur.

Hz. Peygamber bu hadis ile potansiyel adaletsizliklere açılan kapıyı önceden kapamıştır. Böylece, çağdaş işletmecilik ilkelerinden olan “önleyici tedbir alma” ilkesinin mükemmel bir örneğini vermiştir.

Resulullah’ın, ticaret hayatında sadece paranın mübadele aracı olmasını öngördüğü ve trampayı çok sınırlarken, çağdaş para ekonomisini teşvik ettiği açıkça anlaşılmaktadır. Nitekim, yukarıda açıkladığımız üzere, cinsleri aynı da olsa, farklı da olsa malların birbirleriyle vadeli satışını yasakladığı halde, satışın parayla yapılmasına ve peşin ‘fiyatın üzerine’ vade farkı konulmasına izin vermiştir. Kısaca, modern anlamda yapılan ticaret serbesttir.

Para-mal takasına müsaade eden Peygamberimiz, paranın parayla takasını ise yasaklamıştır. Mübadelenin aynı cins paralar arasında veya birbirinden farklı paralarla yapılması da sonucu değiştirmemektedir. Örneğin, TL’nin peşin teslimi karşılığında 3 ay vadeli TL teslimini öngören bir anlaşma bâtıldır. Ayrıca ABD doları ile Euro’nun bir parite üzerinden ‘peşin’ mübadelesi mubah olmakla beraber, bunlardan sadece birisinin veya her ikisinin vadeli olarak değiş-tokuşunu öngören anlaşmalar dinen geçersizdir.

Acaba trampa yasağı sadece hadiste sayılan mallarla mı sınırlıdır, yoksa bahsi geçen mallar sadece örnek olarak mı verilmiştir? Bu soru farklı mezheplere mensup müfessirler arasında tartışılmış ve farklı sonuçlara varılmıştır. Kanaatimce, hadis hükümlerini içinde sayılı altı malla sınırlamanın imkânı yoktur. Aksi takdirde, hadiste zikredilmediği gerekçesiyle günümüzde tedavül eden kâğıt paraların birbiriyle peşin takasında misli misline olma zorunluluğunu inkâr etmiş olur ve örneğin; 20 milyon lirayla, 25 milyon liranın mübadelesinin mubah olduğu şeklinde saçma bir sonuca ulaşırız. Ayrıca, riba yasağının buğday, arpa, hurma ve tuz için var olup da, günümüzün temel gıda maddelerinden meselâ şeker ve et için geçersiz olduğunu varsaymanın hiçbir anlamı yoktur.

Hadisteki kullanılan misli sözcüğü; çarşı, pazar ve diğer alış veriş merkezlerinde benzeri kolayca bulunan malları ifade eder. Bu kelimenin bugünkü terminolojideki karşılığı ‘standart mal’dır ve önemli bir kavramdır.

Günümüzde bir yandan ihtiyaç maddeleri adedinin binlere ulaşması, diğer yandan her mal cinsinde üretici ve pazarlamacılar tarafından standardizasyona gidilişi nedeniyle hadisin uygulama alanı teorik olarak çok genişlemiştir. Ancak uygulamada mal takasının artık çok sınırlı olduğu da bilinen bir gerçektir. Fakat paraların vadeli takası demek olan “swap” muamelelerinde işlem hacimleri trilyonlarca dolara ulaşmaktadır.

Hadisin en önemli vurgularından biri olan vadeli takas yasağının temel nedeni, riba denen haksızlığa yol açma potansiyeli taşımasıdır. Ribaya yol açan ise; taraflardan birinin diğer tarafa tanıdığı vade süresine karşılık olarak maddî bir menfaat talep etmesidir. Bu noktada karşımıza “paranın zaman değeri” denilen çağdaş bir finans kavramı çıkmaktadır.

Buna göre, paraya ilâve değer kazandıran faktör ‘zaman’dır. Bu katma değer, ödünç para kullananlar için maliyet, kullandıranlar için ise kazançtır.

Banka ve diğer finans kurumlarında maliyetlerin çıkarılması, fiyat tespiti velhasıl tüm hesaplamalar paranın zaman değerini bulmak suretiyle yapılmaktadır. Teknolojideki inanılmaz gelişmelere rağmen, banka ve finans âleminde sağlıklı karar verme, hizmet tasarlama ve üretmenin vazgeçilmez koşulu, paranın zamana göre değişen kıymetini hesaplamaktan geçer.

İşte Resulullah, mala-mal ve nakde-nakit takasında vadeye izin vermeyerek, “zamanın” nakde veya nakitle ifade edilebilecek maddî bir menfaate dönüştürülmesini yasaklamıştır. Çünkü Hristiyan büyüklerinden D’augustin’in veciz sözlerle açıkladığı gibi, “Tanrı tarafından insanlara bedava verilen zamanın, parayla satılması ahlâksızlıktır.”

Özetle, 6 Mal Hadisi, Müslümanlar için iki türlü fonksiyona sahiptir. Bunlardan birincisi, riba yasağının pratik hayattaki uygulaması konusunda yol göstermek; ikincisi ise Peygamberimizin çağdaş ekonomi ve finansın özünü oluşturan kavramlara tamamen vakıf olduğunu açıkça göstermektir. Resulullah:

Sosyal adaletin ihmal edilmediği serbest piyasa ekonomisini, paranın ticaret hayatında kıymet ölçüsü olma özelliğini, takasın verimsizlik yaratan ilkel bir ticaret şekli olduğunu, faize dayalı banka ve finans âleminde “paranın zaman değeri söylemi ile, aslında zamanın paraya tahvil edildiğini” tam 14 asır öncesinden mucizevî bir şekilde saptamış ve bu öngörülerini hadislerle hayata geçirmiştir.

Batılılar tarafından ekonomi biliminin peygamberi sayılan Adam Smith’in kitabını yaklaşık iki asır kadar önce yazdığını hatırlarsak, Allah’ın peygamberinin tek bir sözünün kıymetini daha da iyi anlayabiliriz.