TR EN

Dil Seçin

Ara

Özel Finans Kurumları ve Faiz Yasağı / Ekonomi Yazıları

Özel Finans Kurumları (ÖFK); banka sayılmayan, İslâmî esaslara göre fon kabul edip, kaynak kullandırabilen tasarrufları değerlendirme ve kredi verme yöntemleri olarak faiz yerine kâr-zarar ortaklığı esasına dayalı olarak çalışan kurumlardır. Dünyada “İslâmî banka” olarak adlandırılan kuruluşlara ülkemizde Özel Finans Kurumu denmiştir.

Faizi haram sayan Müslüman nüfusun giderek artması ve Batı dünyasında da geniş kitleler oluşturması, İslâmî finans kuruluşlarının sayısını artırdığı gibi, diğer bankaların da kurdukları hizmet birimleriyle bu kesime hizmet vermesine neden olmaktadır.

“İslâmî bankacılık”, dünyanın en hızlı büyüyen finans sektörüdür. Halen dünyada faaliyet halindeki 200den fazla İslâmî finans kuruluşu, aktif yatırım büyüklüğü olarak 200 milyar dolarlık bir fon yönetiyor.

Ayrıca, bünyelerinde faizsiz bankacılık birimi kuran bankalardan bazıları da şunlardır:

Citibank-ABD, Goldman Sachs-ABD, HSBC-İngiltere, Deutshce Bank-Almanya, Union Bank of Switzerland-İsviçre, Amro Bank-Hollanda, Kleinwort Benson, ANZ Grindlays Avusturalya, United Bank of Kuwait ve Arab Banking Corporation.

Dünyanın en büyük bankaları olan bu kuruluşların hepsi, teşkilatlarında faizsizbankacılığa yer vermiş bulunuyorlar. İslâmî bankacılığa başlayan bu tür bankaların listesi her geçen gün uzamaktadır.

Türkiyede yaygın bir inanç olarak faizsiz finans kurumlarının Arap ülkelerinden geldiği düşünülür, oysa ki, bu kurumlara ilişkin yasal alt yapı İngilterede faaliyet gösteren İslâmî bir kurumun ana sözleşmesi model alınarak oluşturulmuştur.

Ülkemizde 1984 yılından sonra 6 ÖFK kurulmuş, bunlardan İhlas Finans Kurumu faaliyetlerine son vermiştir. Halen 5 ÖFK faaliyet halindedir. Kuruluş tarihi sırasına göre:

Al baraka Türk, Faisal Finans Kurumu, Kuveyt Türk Evkaf Finans, Anadolu Finans Kurumu, Asya Finans Kurumu.

 

ÖFKların Anahtar özellikleri:

1- Faizsizdir (interest-free):

Bu bankaların en ayırt edici özelliği çalışmalarında faize yer vermemeleridir. Yani, sağladıkları kaynaklara faiz ödemezler; kullandırdıkları kaynak için müşterilerinden faiz tahsil etmezler.

Zaten kuruluşlarının gerekçesi de, faizli muameleye dinî görüşü gereği yer vermeyen insanlara ve bu tür insanların şirketlerine hizmet etmektir. İslâmiyet sermayenin üretim faktörlerinden birini teşkil ettiğini ve bir maliyeti olduğunu kabul eder. Ancak bu faktörün önceden belirlenmiş bir karşılık, yani faiz talep etmesini reddeder. Bir diğer ifadeyle, parayla para kazanmak yasaktır.

2- Ticaretle Bağlantılıdır (Trade-related):

İslâmda faizin haram, ticaretin ve kârın helâl olması bu kuruluşları müşterileriyle ticarî nitelikli iş yapmaya yöneltir. Para ticareti İslâmda yasak olduğuna göre, kâr etmek için mal ticareti gerekli olur.

3- Sermaye Bağlantılıdır (Equity Related):

Saf İslâmî bankacılığın kâr-zarar ortaklığı (mudaraba) veya sermaye iştiraki (muşaraka) içerdiği genellikle kabul gören bir gerçektir.

İslâmiyette sermaye sahibi, girişimcinin uzmanlığı ve çalışması sayesinde meydana getirdiği kârı onunla paylaşabilir. Sermayenin getirisi olan kâr unsurunun oranı, yani hangi nispetlerde bölüşüleceği önceden bellidir ancak tutarı belirsizdir.

4- Yatırımlar ahlâka uygun konularda yapılmalıdır (Ethical investments):

Yatırımlar; sadece İslâm dininin yasaklamadığı konular çerçevesinde gerçekleştirilmelidir. Bu bağlamda İslâmî yatırım: Çevre dostu, sadaka verici, toplum iştirakini sağlayıcı, insanî değerlere saygılı, porno, silahlanma, alkol ve kumarı dışlayan yatırımlar olmalıdır.

 

ÖFKnın başlıca ürün ve hizmetleri

1- Mudaraba ve Muşaraka:

Fon kullandırma bakımından İslâmî bankacılığın özünü oluşturan yöntemlerdir. Ancak getiri sağlamada uzun vadeli olduğundan, bu muamelelere yeterli oranda yer verilmemektedir. Mudaraba ve Muşaraka’nın şeriata uygunluğu tartışılmaz bir husustur.

2- Leasing İşlemleri:

Finansal kiralama kanununa uygun olarak yapılan leasing işlemleri makine ve teçhizatın kurumca satın alınarak müşteriye kiralanması ve bedelinin taksitler halinde geri alınması işlemidir. Bizce faiz yasağı kapsamı dışındadır.

3- Murabaha:

Bu yöntemde müşterinin ihtiyaç duyduğu hammadde, makine vs. onun namına satın alınır ve üzerine bir kâr koyarak müşteriye devredilir. Mal bedeli müşteri tarafından ÖFKya taksitler halinde geri ödenir.

Murabahanın örtülü faizi içerdiği, normal ticarette bulunması gereken risk faktörünü içermediği, getirinin önceden belli olması nedeniyle ticarî kârdan ziyade faize benzediği ileri sürülmektedir. Bu tenkitleri haklı görmenin mümkün olmadığını düşünmekteyiz. Şöyle ki:

  • Murabaha şekil olarak sipariş üzerine yapılan bir ticarettir ve bu şekilde ticaret her piyasada yaygın bir uygulamadır.
  • Fiyatlamada kullanılan maliyet artı (cost plus) yöntemi normal ticarette sık kullanılan bir metottur. Ticarette satıcının maliyetin üzerine belirli bir yüzde kâr payı koyması son derece olağandır. Yani kâr marjı önceden bellidir.
  • Murabahanın normal ticaretteki riski içermediği iddiası da doğru değildir. Çünkü aynen normal ticarette olduğu gibi alıcının (müşterinin) ödememe riski vardır. Buna literatürde piyasa riski veya karşı taraf riski denir.

Murabahadaki vade farkının diğer bankalardaki faiz oranı civarında seyretmesi nedeniyle aslında örtülü faiz olduğu çok tenkit edilen hususlardan biridir.

Bizce bu eleştiri de yersizdir. Çünkü piyasadaki her tüccar, peşin fiyatın üzerine vade farkını koyarken enflasyon oranını hesap etmek zorundadır. Bu oranın altındaki vade farkı satıcıyı zarar ettirir. Aynı şekilde ÖFK’lar da murabaha işleminde maliyet bedelinin üzerinde en az enflasyon oranı kadar vade farkı koymak durumundadır. Enflasyon oranı ise faiz oranını belirleyen başlıca unsurdur ve faizle az çok paralel seyreder. Dolayısıyla vade farkı ile faiz oranının birbirine yakın olması doğal, hattâ ekonomik bir zarurettir.

Bu nedenle, vade farkının faiz oranına yakın olması murabaha işlemine faizli işlem niteliğini kesinlikle kazandırmaz. Yukarıda belirttiğimiz gibi; özel finans kurumları faize dayalı bir ekonomide faaliyet göstermektedirler; fon kullandırmadaki fiyatlamaların mevcut faiz oranından etkilenmemesi mümkün değildir.

Bu açıklamalarımız aynen leasing işlemleri için de geçerlidir.

4- Mal Karşılığı Vesaikin Alım-Satımı

Özel Finans Kurumlarına ait fon kullandırma şekilleri arasında “gri alan” oluşturan bir yöntemdir. Vadeli olarak gerçekleştirilmiş bir ihracat partisine ait belgeler, ihracatçıdan peşin para karşılığı satın alınır; sonra aynı ihracatçıya vade farkı eklenerek geri satılır, bedeli taksitlerle geri alınır. Örneğin, 50 bin dolarlık vesaiki, kurum müşteriden 45 bin dolara satın alır ve bu tutarı kendisine peşin olarak öder; aynı anda belgeleri ona vadeli olarak 50 bin dolara geri satar. 5 bin dolar kurumun kârı, müşterinin maliyetidir.

Ne kadar iyi niyetle bakılırsa bakılsın, bu işlemin bir iskonto muamelesi olduğunu göz ardı etmek çok güçtür. Gerçi, söz konusu belgelerin malı temsil ettiği ve alınıp satılanın murabahada olduğu gibi, ticarî bir mal olduğu, kısaca yapılan işin ticaret olduğu iddia edilebilir. Ancak, böyle bir savunmanın geçerliliği çok tartışmalıdır. Çünkü bu muameleye konu olan ihracat, bitmiş bir ihracattır. Mal, Türkiye gümrüklerinden çıkmış, muhtemelen alıcının bulunduğu ülkeye vararak, gümrükten geçmiştir veya en azından Türkiye sınırları dışında bir yerde yoldadır. Her hâl ve kârda, söz konusu belgelerdeki malın mülkiyeti artık ihracatçıda değildir. Ancak, ihracatçı alacaklı durumdadır ve bu belgeler arasında bulunması gereken, lehine düzenlenmiş bir poliçe veya senet alacağının kanıtıdır. Kurumun satın aldığı ve geri sattığı belge, malın kendisi olmadığına göre, malla ilgili alacağın kanıtıdır. İhracatçının vadeli alacağı bugünden kendisine ödenmiş ve karşılığında bir bedel tahsil edilmiştir. Başka ifadeyle, müşteriye zaman satılmıştır. Bunun finanstaki ismi paranın zaman değeridir ve karşılığında alınan, verilen faizdir, ribadır.

Yabancı ithalatçının ve bazen de ayrıca kefil olan bankanın imzasını taşıyan poliçe veya senet bir finans enstrümanıdır. Bu belge ithalatçı tarafından nakit ödemeye bir alternatif olarak düzenlenir. Yani, dışalımcı malın mülkiyetinin kendisine aktarılması karşılığında, böyle bir borç belgesi düzenlemiştir. Bu senet iki amaca hizmet eder:

a- Söz konusu dış ticaret işleminden doğan borç-alacak ilişkisini kanıtlar.

b- İhracatçının, vadeyi beklemeden ihracat bedelini bir banka veya mali kurumda iskonto etmek suretiyle nakde kavuşmasını sağlar.

Buradan çıkacak bir sonuç; ÖFKnın bitmiş (sevk sonrası) ihracatı değil, hazırlık aşamasındaki (sevk öncesi) ihracatı desteklemeye uygun yapıda olduğudur. İhraç edilecek malın bünyesine girecek ham madde ve ara mallar ihracatçıya murabaha yoluyla kazandırılabilir. Veya hazır bir mamûl malın ihracatı söz konusu olduğu hallerde, bu mal yine murabaha yöntemiyle ihracatçıya satılabilir. 

 

Hizmet ve Ürünlerin Fiyatlaması

ÖFKlar tarafından sunulan hizmet ve ürün fiyatlarının pahalı olduğu, ticarî bankalardan daha yüksek fiyatların müşteriyi zaman zaman hoşnutsuzluğa hatta hayal kırıklığına uğrattığına şahit oluyoruz. Bazı kimseler yüksek fiyatlamanın bu kuruluşların İslâmî özelliğini zedelediğini ve dini bakımdan faizli bankalar mesabesine getirdiğini ileri sürer.

Önce, şunu belirtelim ki; yüksek fiyatlama İslâmî bakımdan sağlıklı bir muameleyi faizli muameleye dönüştürmez. Örneğin; ÖFK tarafından verilen bir teminat mektubu şeren hiçbir mahsur taşımaz. Bu hizmet karşılığı alınan komisyon da doğal olarak helâldir. Komisyon oranının yüksek oluşu teminat mektubu işlemini haram bir muamele haline getirmez.

Ancak, yüksek komisyon veya ücretle ilgili olarak müşterinin istismar edildiği, güvenin kötüye kullanıldığı ve yapılan hizmete göre alınan karşılığın aşırı olduğu gibi tenkitler yöneltilebilir.

Diğer taraftan, fiyatlamada aşırılık bir ÖFKnın yüksek maliyetle çalıştığının veya yanlış bir pazarlama politikası yürüttüğünün, kısaca bir yönetim zaafı içinde olduğunun göstergesi sayılabilir.

Komisyon ve ücretlerin hangi düzeyde makûl sayılacağını belirleyecek olan piyasa koşulları ve rekabettir. Teorik olarak, rakiplerine göre fazlaca pahalı kalan ÖFK rekabette geri kalır, pazar payı azalır. Bu o kuruluşa piyasanın vereceği cezadır. Teori böyle olmakla beraber, ÖFK ile ticarî bankalar arasında müşteri nezdinde gerçek bir rekabet olduğunu söylemek zordur. Çünkü ÖFK müşterisinin tercihinde rol oynayan motivasyon dinidir. Bu kurumların müşterisi ÖFKna aslında daha ucuz hizmet almak için gelmez, ihtiyacı olan bankacılık hizmetini alırken İslâmiyete uymanın huzuru da tercihinde büyük rol oynar.

Dolayısıyla, rekabet ancak ÖFKnın kendi aralarında olabilir. Bu gerçek karşısında, ÖFK müşterilerine fiyat ve ücret tarifesi uygularken işin bu yönünü nazara alarak kendilerine normal kâr sağlayacak şekilde fiyatlama politikaları yürütmeleri gerekir.