TR EN

Dil Seçin

Ara

Ödünç İşlemleri ve Faiz Yasağı / Ekonomi Yazıları

1- AYNİ ÖDÜNÇ (MAL ÖDÜNCÜ)

İnsanlar veya kurumlar arasında ödünç konusu bir mal olduğu zaman fazlaca bir sorun yoktur. Birincisi, bu konuda şer’i hüküm yorumu gerektirmeyecek kadar açıktır. Alınan mal, ya bizzat kendisi iade edilerek veya aynı kalitede, aynı miktar, uzunluk veya sayıda, yani misli mal ile geri ödenmelidir.

İkincisi, günümüzde neredeyse tüm mallar standartlaştırılmıştır. Yani, her cins mal; kalite, içerik, ağırlık, uzunluk, sayı vs. bakımdan birbirinin aynısı olarak üretilip pazarlanmaktadır. Uluslararası pazarlara yönelik üretim yapmak zorunda olan Batı Sanayiindeki kitle üretimi, standardizasyonu zorunlu unsur hâline getirdi. Ayrıca, ticaret ve özellikle sınır ötesi dış ticaretin mevcut boyutları ancak emtianın standart hâle getirilmesiyle mümkün olmaktadır.

Dolayısıyla, ödünç olarak bir mal alındığında, bunu aynen veya misli olarak iade etmek konusunda teknik bir zorluk bulunmamaktadır.

Özetle, mal takasında alınan malın kendisi veya vasıf ve nicelik olarak benzeri mislen iade edilerek ödünç muamelesi sonlandırılır. Burada dikkat edilecek tek nokta; malın hiçbir eksilme, bozulma, yıpranma, hasar görmemiş hâliyle sahibine geri verilmesidir.

Diğer taraftan, mal takası konusunda İslâmî hüküm ile insanî yasalar arasında bir çelişki bulunmamaktadır. Bu da yorum yapmayı kolaylaştıran önemli bir husustur.

 

2- TÜRK LİRASI İLE ÖDÜNÇ İŞLEMLERİ

Kişi ve kurumlar arasında Türk Lirası ile ödünç meselesi, mal borcu gibi basit değildir. Ayni borçlanmada alınan da verilen de maldır. Mal ise, ihtiyaçların tatminini direkt olarak sağlayan maddelerdir; bizzat tüketilir veya kullanılır.

Zamanımızda bütün dünyada olduğu gibi, ülkemizde de kâğıt para sistemi caridir. TC Merkez Bankası banknotlarını altına çevirmez. Kâğıt para; ihtiyaçların karşılanması için gerekli mal ve hizmetlerin satın alınmasına yarayan malî araçtır ve kâğıttan mamûl banknot ve ufaklık madenî para şeklindedir.

Bu vesileyle paranın ekonomik işlevlerini kısaca özetleyelim:

a- Para Mübadele aracıdır

Para mübadele vasıtası olmak suretiyle trampanın zorluklarını ortadan kaldırır. Trampada, elinde A malı olan ve B malına ihtiyaç duyan kimse, elinde B malı olup A malına gereksinimi bulunan birisini bulmalıdır. Ayrıca, iki malın değerleri az-çok yakın olmalıdır. Bu da her zaman mümkün olmaz. Örneğin, kuaförlük yapan bir insanın her gün nasıl ekmek satın alabileceği meçhûldür.

Bizzat kendisi gereksinimlerin giderilmesine yaramayan, yenmeyen içilmeyen para burada devreye girer.

b- Tasarruf aracıdır

Herkes tarafından mübadele vasıtası olarak kabul edilme özelliği, parayı mantıken tasarruf için de en uygun araç hâline getirir. Tasarruf, gelirin harcanmayan bölümüdür. Veya harcamanın (tüketimin) ertelenmesidir. Birikimin para olarak saklanması ve gelecekte istenildiği zaman bu parayla mal ve hizmetin satın alınması mümkündür. Tasarruf sahibi, arzu ederse birikimini harcamak yerine taşınır veya taşınmaz mala yatırabilir. Çünkü para sonsuz likittir.

c- Para bir kıymet ölçüsüdür

Para ticarete konu olan çeşitli mal ve hizmetlerin hesaplanmasında herkesin kabul ettiği müşterek bir ölçü, bir hesap birimidir. Mübadele edilen mal veya hizmetlerin birimi karşılığında ödenen para tutarına fiyat denir. Fiyat, malların birbiriyle mukayesesini kolaylaştırır, mal ve hizmetler için müşterek bir ölçü teşkil eder.

Paranın bulunmadığı bir ortamda, mal ve hizmetlerin mübadele değerini saptamak için bu mal ve hizmetlerin birbiriyle oranlanmaları gerekir. Bu son derece zor bir iştir. Örneğin, herhangi bir ülkede 100 adet mal varsa, her malın diğer tüm mallar cinsinden kıymetini ölçmek için, 4950 tane oran bulmak gerekir. Halbuki paranın tedavül ettiği ortamda, bu malların nispî değerini saptamak için, 100 tane malın fiyatını gösteren bir liste hazırlamak yeterlidir.

Ancak, para sabit bir ölçü değildir. Değer ölçüsü olan paranın kendi değeri zaman içinde değişir. Aynı para birimi ile alınabilecek mal ve hizmet miktarı—satın alma gücü—sabit değildir, değişkendir.

Ekonomilerin eskiden beri değişmez karakteristiklerinden biri sürekli fiyat artışlarıdır. Buna enflasyon denir. Enflasyon yaşanan bir ekonomide paranın satın alma gücü devamlı geriler. Yani, bugün 1 liraya aldığınız malı ya da hizmeti yarın 2 liraya alabilir hâle gelirsiniz.

Türkiyede enflasyon oranları bir kamu kuruluşu olan Devlet İstatistik Kurumu (DİE) tarafından hesaplanır. DİE enflasyon hesaplamalarında, 1200den fazla mal ve hizmeti esas alır ve bunlara vatandaşların tüketiminde aldıkları paylara göre ağırlık puanı verir. Sonra teker teker her kalemdeki fiyat artış oranıyla, ağırlık puanını çarparak, o kalemin neden olduğu enflasyon oranını bulur. Sonra, bu rakamları toplar ve dönemler itibariyle nihai enflasyon nispetine ulaşır.

Örneğin, milletimizin başlıca besini olan ekmek, çok tüketildiği için %5lik bir ağırlığa sahiptir. Şayet bir yılda ekmeğe yapılan zam, sözgelimi %60 ise, bu kalemin tek başına neden olduğu yıllık enflasyon oranı: %5 X %60 = %3 olarak saptanır. İşte her mal ve hizmetin yarattığı enflasyon oranı bu şekilde hesaplanır. Daha sonra, bu oranlar toplanarak ülkemizdeki enflasyon oranı bulunur. Türkiyede DİE tarafından aylık ve yıllık olarak hesaplanan enflasyon oranları basın yoluyla halka açıklanır.

Para ödüncünde, borç verilen parayla, geri ödenen paranın birim olarak aynı olması, faiz veya riba denilen haksız fazlalığı engellemez, tam tersi haksızlığın kaynağı olur.

Para borçlarında riba olup olmadığını saptamak için reel faizin” hesaplanması gerekir. Reel faiz, vadenin sonuna kadar olan enflasyonun o vadeye ödenen (nominal) faizden düşülmesiyle bulunur. Bir başka ifadeyle reel faiz, nominal faizin enflasyon oranına göre düzeltilmiş, ayarlanmış hâlidir. Nominal faiz ise, para, tahvil, bono vs. belgenin üzerinde yazılı olan veya ortada bir belge yoksa, cari olan ve üzerinde hiçbir düzeltme veya ayarlama yapılmayan faizdir. Rakamlı bir örnek verelim.

Bir arkadaşına, sözgelimi 100 milyon TL. ödünç veren alacaklının bu parayı 6 ay sonra yine 100 milyon TL. olarak geri aldığını düşünelim. Şayet paranın alınıp, geri verildiği 6 aylık dönemde enflasyon oranı %20 olmuşsa, 100 milyon TLnin satın alma gücünde azalma meydana gelmiştir. Şöyle ki:

100 X100/120 = 83

6 ayın sonunda iade edilen 100 milyon TL, satın alma gücü olarak 83 milyon TLye düşmüştür. Yani, ödünç veren kimse haksızlığa uğramıştır. Çünkü borç verdiği paraya göre geri aldığı paranın reel değeri düşüktür, yani ona sağlayacağı satın alma gücü azalmıştır. İki taraf bakımından da adaletin temini için, geri ödenecek tutar 120 milyon TL. olmalıdır. (120 X 100/120 = 100) Çünkü altı ay önceki 100 milyon TLnin satın alma gücü, enflasyondan dolayı ancak 120 milyon TL ile sağlanabilmektedir. Dolayısıyla, ödünç konusu paranın nominal yani üzerinde yazılı olan tutarını ödemek, ödünç veren aleyhine, borçlu lehine bir ribadır.

Para borçlarında yasak kapsamına giren reel faizdir ve hesaplanması için nominal faizden, ilgili dönemde oluşan enflasyon bölünerek düşülür.

Örnek: Meselâ bir borca %30 oranında faiz uygulansın. Aynı dönemdeki enflasyon oranının %16 olduğunu varsayalım. Bu durumda reel faiz %12 (%14 değil) olarak gerçekleşir. (1.30/1.16= 1.12)

Reel faiz, alan için enflasyonun üzerinde reel (gerçek) gelir, ödeyen için ise, reel bir giderdir. Yani reel faizi alan zenginleşir, ödeyen ise fakirleşir. Bu da ribanın ta kendisidir ve dinen haramdır.

Eğer, ödünç paraya sadece enflasyonun etkisini nötrleyecek kadar bir tutar (faiz) eklenirse, paranın satın alma değeri korunmuş olur. Dolayısıyla, ödünç alınan ve geri ödenen para aynı satın alma gücüne sahip olacağından adalet sağlanmış olur.

Ekonominin ağır kriz dönemlerinde fabrikalar kapanır, işsizlik yaygınlaşır, sonuçta fiyatlar genel seviyesi düşer, yani mal ve hizmetler eskiye göre ucuzlar; buna deflasyon denir. Enflasyonun tersine, deflasyon ortamında para değer kazanır. Bu defa para ödünçlerinde negatif reel faiz oluşur. Borç alan kaybeder, alacaklı haksız gelir elde eder. Haksızlık yaratmamanın çaresi yine aynıdır. Negatif reel faiz hesaplanır ve ana paradan düşülür. Ancak, deflasyon nadiren rastlanan bir ekonomik olaydır.

Reel ve nominal faizlerin denk olması için, ödünç işleminin yer aldığı zaman diliminde, fiyatların hiç değişmemesi yani enflasyonun sıfır” olması gerekir. Böyle bir duruma ekonomilerde de hemen hemen hiç rastlanılmaz.

 

3- DÖVİZ ÜZERİNDEN ÖDÜNÇ İŞLEMLERİ

Tüm dünyada olduğu gibi, ülkemizde de döviz fiyatları son derecede oynaktır. Döviz kurları ulusal ve uluslar arası ekonomik ve siyasî olaylardan etkilenir. Döviz üzerinden borçlanmayı faiz yasağı bakımından iki bölümde incelemek uygundur.

a- Dövize döviz borçlanma

Şayet bir kişi veya kurum ödünç verip aldığı dövizi, zaten döviz olarak muhafaza ediyorsa ve borç alınan ile iade edilen döviz tutarı eşit ise, bunun dinen hiçbir sakınca yoktur. Örneğin bir insan veya şirket kasasında tutmakta olduğu 1.000 ABD dolarını ödünç olarak verir ve vade sonunda yine 1.000 ABD doları geri alırsa, bu işlemde hiçbir mahzur yoktur, hatta bence böyle bir işlem karz-ı hasen, yani güzel borç mahiyetindedir.

b- Dövize Endeksli TL Ödünç

Şayet ödünç konusu para TL ise ve ödünç işlemi herhangi bir dövize endekslenirse, buna dövize endeksleme denir.

Örneğin, 10 milyar TL’lik bir ödünç muamelesinde, bu meblağın cari kurdan karşılığı 7.000 ABD doları ise ve geri ödeme gününde 7.000 ABD dolarının o günkü kurdan karşılığı kadar TL ödenmesi öngörülürse, bu dövize endeksli bir ödünç işlemidir.

Dövize endeksli ödünç muamelesi riba niteliğindedir. İşlemin başındaki ile sonundaki döviz kurları arasındaki fark iki taraftan biri için ribadır.

Örneğin, ülkemizde zaman zaman yaşanılan devalüasyonlar döviz üzerinden veya dövize endeksli borçların TL karşılığının bir günde katlanmasına neden olmaktadır. Ancak yakın tarihimizde aksi durumlar da ortaya çıktı. 2003 yılında ABD doları 1.770.000 TLye yükseldi, daha sonra ise 1.330.000 TLye kadar geriledi. Kurun yüksek olduğu dönemde dövize endeksli borç alan kimseler, kurun düştüğü sıralarda geri ödeme yaparak aldıkları ana paradan daha az bir tutarı geri ödediler. Böylece, alacaklılar verdikleri ana parayı tam olarak geri alamadılar. Bu tür işlemin faiz yasağına girdiği çok açıktır.

Özetle, dövize endeksli ödünçler iki taraftan birisi için potansiyel haksızlık kaynağı olup, İslâmî yönden savunulamaz.

 

4- ALTINLA ÖDÜNÇ

Döviz borçlanması için söylediklerimiz aynen altın ödüncü için de geçerlidir. Yani, birebir altınla borçlanıp alacaklanma kuşkusuz olarak caizdir. Tek koşul, alınan ve iade olunan altının aynı vasıfta ve ağırlıkta olmasıdır. Ancak altına endeksli TL ödünç haramdır.