“İnsanlar uykudadır. Ölünce uyanırlar.”
(Hadis-i Şerif)
Genç adam gördüğü rüyanın etkisi ile zihni karışık bir halde uyandı. Odanın karanlığına bakılırsa henüz gece olmalı diye düşündü. Kısa bir süre nerede olduğunu hatırlayamadı. Yatağın yan tarafını eliyle yokladı. Yalnızdı. Eşinin yanında olmamasına şaşırdı. Kim olduğu konusunda anlık bir tereddüt yaşadı. Sonra yavaş yavaş geldi kendisine. Evinde ve odasındaydı. Her şey normal seyrindeydi aslında. Oda da kendisinden başka kimse olmaması da gayet doğaldı. Kiracısı oldukları, iki oda bir salondan müteşekkil bu küçük evin diğer odası yaşlı ve şeker hastası olan annesine aitti. Kendisini on yıl sonrasında, evli barklı, çoluklu çocuklu ve zengin biri olarak görmüştü rüyasında ve her şey çok gerçek gibiydi.
Oysa şu an yirmili yaşların sonundaydı ve halen bekardı. Babasının geçen yıl vefat etmiş olmasından dolayı, evde sadece iki kişiydiler. Üç kişi olmak için gösterdiği çabalar hep sonuçsuz kalmıştı. Çünkü gelin adayları annesinin durumunu hep bir engel olarak öne sürmüşler ve üçüncü kişi olmayı kabul etmemişlerdi. Kız kardeşi bile eşinden ayrılmış ve küçük çocuğu ile kalıyor olmasına rağmen annesi ile yaşamayı kabul etmemişti. Bu yüzden gelin adaylarının bu tutumuna kızamıyordu bile.
Bu gün iş yerindeki arkadaşlarının da ısrarı ile aldığı yılbaşı biletine iyi bir ikramiye çıkarsa bu gidişatı tersine çevirebilirdi belki… Kendisi her ne kadar aza kanaat eden biri olsa da, çevresindeki herkes aynı fikirdeydi, parasız saadet olmazdı. Aslında annesinin öğütleri aklına gelmiş ve bu piyango biletinden rahatsız bile olmuştu.
Çünkü annesinin zayıf düşmüş bedenine karşı çok güçlü bir kalbi vardı. Bu kalp ile ona ettiği duaların, verdiği öğütlerin çok kıymetli olduğunu düşünüyor, bazen onu kıskıvrak yakalayan isyankâr duyguların tuzağına düşmekten bu sayede kurtulduğuna inanıyordu. İşe uğurlarken, “Haram kalbi karartır yavrum, bulaştığı her şeye zarar verir. Kazancına da lokmana da haram bulaştırma.” diye nasihat etmeyi de ihmal etmezdi.
Birden gecenin bu vaktinde ona bunları düşündüren rüyasını hatırladı. Ne kadar da gerçek gibiydi gördükleri. Üstelik çok ayrıntılı hatırlıyordu. Rüyasında kendisini on yıl sonrasında, evli ve iki çocuk sahibi birisi olarak görmüştü. Çocuklardan biri ile ilgili bir sıkıntı vardı fakat orasını net hatırlayamıyordu. Şu an küçük çaplı bir muhasebe bürosunda düşük bir maaşla çalışmasına rağmen rüyasında büyük bir muhasebe bürosunun sahibiydi. Çoğu varlıklı mükelleflerden oluşan bir portföye sahipti. Müşterilerini ödemeleri gereken birçok vergiden kurtarması ile ünlenmişti. Çok çalışanı vardı ve iyi kazanıyordu. Kılık kıyafeti ve saç şekli şu anki halinden oldukça farklıydı. Çok daha bakımlı ve iyi bir görünüme sahipti.
Eşi de zengin bir ailenin kızıydı. Kayınpederinin, onlara hediye ettiği bahçeli ve havuzlu, müstakil bir villada ikamet ediyorlardı. Annesi, kız kardeşi ile birlikte yaşıyor ve pek görüşemeseler de onların tüm masraflarını karşılıyordu.
Her ne kadar bir yılbaşı piyango biletine çıkan teselli ikramiyesini sermaye yapmış olsa da, sıkı bir mücadele vererek tüm engelleri aşmış ve bulunduğu konuma dişiyle, tırnağıyla kazıyarak gelmişti. Bu zenginliği ve konforu fazlası ile hak ettiğini düşünüyordu. O gün eşinin doğum günüydü. Eve çiçek göndermeyi ihmal etmemişti ve onun çok istediğini bildiği için şubat tatilinde Paris’te bir haftalık tatil programı yapmıştı. Bu akşam yemeğine rezervasyon yaptırdığı ünlü restoranda açıklayacaktı bu sürprizini. Hem eşinin son dönemde iyice bozulan psikolojisini biraz olsun rahatlatmak, hem de yaklaşık iki yıldır yaşadığı ve bir türlü sonlandıramadığı yasak ilişkisinin vicdanında oluşturduğu hasarı hafifletmek istiyordu…
…
Bu düşünceler sırasında uyanmıştı genç adam. Saate baktı. Vakit henüz gece yarısıydı. Uyumalıydı. Yoğun bir iş günü onu bekliyordu.
Ertesi gün yolunun üzerindeki lüks ev eşyaları satan bir mağazaya girerken uzaktan gördü o adamı. Benzettiğini düşünerek daha bir yakından görmek için girdi içeriye. Bir yandan da kendisini gizlemeye çalıştı. İnanmakta güçlük çekiyordu. Etrafa bir göz gezdirdi. Bir rüyada olup olmadığını anlamaya çalışıyordu. Yeni yılın gelişini haber vermek için yapılan süslemeler, bir renk ve ışık gösterisine dönüşmüş ve amacına ulaşmıştı, mağaza çok kalabalıktı. Oysa genç adamın ne yılın sonu ile ne de yılın başı gibi bir derdi vardı… Onun için sadece muhasebe anlamında bir anlamı vardı bunların. Üstelik her yıl daha da artan bir şekilcilikle adeta bir Noel kutlamasına dönüşmesinden rahatsız bile oluyordu.
Biraz daha yakınlaşınca artık emin oldu. Bu gördüğü kişi, onun rüyasında gördüğü on yıl sonraki hali idi. Çam ağaçlarının olduğu bölüme doğru gittiğini fark edince onu takip etti. Kıyafeti, saç şekli ve kirli sakalı ile aynı rüyasındaki hali ile oradaydı. Kendisinin şu anki hali ile orada olduğu ne kadar gerçek ise rüyasındaki halinin de orada olduğu o kadar gerçekti. Sakalının çıkmayan bölümleri dahil, yüzü, boyu posu onunla aynıydı. Çocukluğunda yaşadığı bir olayın, alnında bıraktığı o belirgin yara izi onda da vardı. Tam anlamı ile onun bire bir aynısıydı…
Işıltılı renklerle süslenmiş çam ağaçlarının yanında adamı bekleyen, şık giyimli, güzel bir bayan ile çok samimi bir şekilde sarıldılar. Fakat bu kadın onun eşi değildi. Rüyasında sadece vicdanına verdiği rahatsızlık kadarı ile tanıdığı fakat görmediği sevgilisi olmalıydı. İçerisi sıcak olmasına rağmen yeşil kabanının yakalarını kaldırdı, annesinin ona ördüğü atkıyı ağız kısmını da örtecek şekilde doladı.
Adamın yanına daha da yaklaştı. Sorduğu çam ağacının, süsleriyle birlikte fiyatı onun bir aylık kirasıydı. Adam, ağacın arkasında yer alan duvardaki büyük aynaya bakarak bir yandan elleriyle saçlarını düzeltiyor bir yandan ağacın biraz daha süslenmesi için talimatlar veriyordu. Sol elinin başparmağındaki tırnağının ortadan kesik hali genç adamı şaşırtmaya devam etti.
Genç adam farkında olmadan ona çok yaklaşmıştı. O da aynada saçlarını düzeltirken genç adamı, asıl kendisini kamufle edeceğini sandığı kıyafetinden tanıdı ve büyük bir şaşkınlık içerisinde ona döndü. Kekeleyerek, “Bu, bu nasıl olabilir?” diye bağırdı.
Yakınındaki herkes şaşkınlık içinde bu sese doğru yöneldiler.
Sevgilisi adamın bağırmasına ve sorduğu soruya bir anlam veremese de onu sakinleştirmeye çalışarak seslendi:
“Hayatım iyi misin? Yüzün bembeyaz oldu. Lütfen şuraya bir otur. Tansiyonun yükselmiş olmalı.”
Genç adam ve on yıl sonraki hali tek kelime edemeden kısa bir süre birbirlerine baktılar.
Görevlinin getirdiği sandalyeye oturan ve sevgilisinin yardımı ile biraz sakinleşen adam şaşkın bir halde ve eli ile işaret ederek:
“Böyle bir şey nasıl olur?” dedi. Bu yeşil kabanlı adam, kılığıyla kıyafeti ile sana anlattığım rüyadaki halimin aynısı. Hani dün gece gördüğüm ve uyandıktan sonra sabaha kadar uyuyamadığım, kendimi bu on yılı hiç yaşamamış, hiç evlenmemiş ve o yoksul zamanlarımda gördüğüm rüya vardı ya. İşte o rüyadaki halimdi o…”
Kadın şaşkın bir halde etrafına bakındı. Ne o, ne de bir başkası o sırada, o mağazada yeşil kabanlı bir adam görmemişlerdi.
Sevgilisi böyle bir olaya daha önce de tanık olmuştu. Geçen yıl yazlığa giderken bir anlık dikkatsizlikle yaptığı kazada, küçük oğlunun tekerlekli sandalyeye mahkum kalmasından sonra görmeye başladığı halüsinasyonlardan biri olmalıydı bu. Kendisine tıpatıp benzeyen yeşil kabanlı bir adamın onu takip ettiği hissini yaşıyordu bazen. Üstelik dün gece olduğu gibi, rüyalarında da sık sık, annesi ile birlikte yaşadıkları o zamanlarda görüyordu kendisini.