TR EN

Dil Seçin

Ara

Sosyal Deney / Hayalin İçinden Öyküler

Muammer bey eşyalarını toparladıktan sonra yerinden kalkarak, vagonun çıkışına doğru ilerledi. Yapılan anonsta beş dakika içinde Arifiye istasyonunda olacakları belirtilmişti. Bu hızlı tren gerçekten büyük bir nimet diye düşündü. Bir saat on beş dakika gibi kısa bir sürede gelmişti işte. Üstelik henüz akşam ezanı bile okunmamıştı. Bir taksiye binersem namazı evde kılabilirim diye hesap etti ve rahatladı. Akşam yemeğinde çoluk çocuk beraber olacakları için de sevindi. Takım elbisesinin bu sıcak günde onu epeyce bunaltmasından mütevellit, kendisini rahat kıyafetler içinde, evinin verandasında kahvesini yudumlarken hayal etti. 

Eskişehir’deki iş görüşmesi gayet olumlu geçmişti. Makine parçaları üreten küçük ölçekli bir fabrikada üretim ve planlama sorumlusu olarak çalışacaktı. Dile kolay diye düşündü, üniversiteden endüstri mühendisi olarak mezun olduğu tarihten bu yana nerdeyse 30 yıl geçmişti ve bu yeni firma, on birinci iş yeri olacaktı. Bu kadar çok işyeri değişikliği elbette mülâkat yapan kişinin de dikkatini çekmişti. Zaten şimdiye kadarki iş görüşmelerinde bugünkü gibi tuhaf bir mülâkat, bugünkü kadar ilginç bir personel müdürü ile karşılaşmamıştı. Adam personel müdüründen çok bir falcı gibi konuşuyor, onun hakkında kimsenin bilmediği şeylerden bahsediyordu. Eşi ve çocukları hakkında da çok şey biliyordu. Ayrıca diğer işyerlerinden ne sebeplerle ayrıldığına dair detaylı bir araştırma yapmış izlenimi veren şeyler söylemişti: 

- Size büyük bir ihtimalle her iş görüşmenizde, bir önceki işinizden neden ve nasıl ayrıldığınız sorulmuştur. Siz de bu soruya hazırlıklısınızdır mutlaka. Fakat bunlar zaten bizim bildiğimiz şeyler. Özellikle on yıl önce çalıştığınız o büyük firmada size yapılan ahlaksız teklif karşısındaki tutumunuz, takdire şayan doğrusu. Oysa bu ahlaksızlık kariyerinizde büyük bir sıçrama sağlayabilirmiş. Bunun gibi, bazı işyerlerinden bir türlü taviz veremediğiniz dürüstlüğünüz nedeni ile,  bazılarından ise eşinizin ve çocuklarınızın baskısı ile ayrılmışsınız. Taleplerine cevap veremediğiniz ve sizi maddi yetersizlikle suçladıkları dönemler yaşamışsınız. İlk göz ağrım diyerek sevdiğiniz oğlunuzun sebep olduğu maddi sıkıntıları aşmakta çok zorlandığınızı ve bu nedenle yeni bir iş ve daha iyi bir maaş hedeflediğinizi de anlayabiliyorum.

Bunları duymaktan dolayı yüzüne yansıyan renk ve şekil değişiklikleri nedeniyle şaşkınlığını gizleyemeyen Muammer bey, hiçbir şey diyemedi. Sükut ikrardan gelir sözünü suskunluğu ile doğruladı. Aklına, sosyal medyayı da değerlendirerek hakkında iyi bir araştırma yapmış olabilecekleri geldi. Fakat tam 10 yıl önce kendisinden başka sadece o kişinin bildiği bir olayı nasıl ve nereden öğrenmiş olabileceğine akıl erdiremedi. Personel müdürü falcı gibi konuşmayı bırakıp bu sefer asli görevine yönelik konuşmaya başladı:

- Sizinle çalışmak istiyoruz. CV’nizi inceledik ve gerekli araştırmaları yaptık. Tecrübenize, işinizi çok iyi yaptığınıza ve donanımınıza dair hiç şüphemiz yok. Üstelik son iş yerinizdeki ücretinizin yüzde elli fazlasını öneriyoruz. İşlerinizi aksatmadığınız müddetçe evinizi taşımanızda şart değil. Evrak hazırlıklarınızı tamamladığınız gibi işe başlayabilirsiniz.

Muammer bey tren istasyonuna çok yakın olan taksi durağından, sırada bekleyen ilk taksiye bindi. Şoför onu görünce kulübeden hızla çıkarak koltuğuna oturdu ve müşterisine selam vererek hayırlı akşamlar diledi. Muammer bey bu selama cevap verirken bir an küçük bir şok yaşadı çünkü, bu şoför bugünkü personel müdürüne kendisini halen mülâkattaymış gibi hissettirecek kadar benziyordu. 

Şoför benzemekle yetinmeyip, onun nefesini kesecek kadar etkili şu cümleyi döktü dilinden: 

- Evet Muammer bey haklısınız, yine ben. Eskişehir’de personel müdürü olarak göründüm size, şimdi ise bir taksi şoförü olarak karşınızdayım.

Muammer beyin dili tutuldu. Konuşmayı denedi fakat tek kelime edemedi. Taksi hareket etmiş ve yola koyulmuştu bile. Üstelik o nereye gideceğini daha söylememişti. Yanından geçtikleri binalar ve tabelalar dikkatini çekti. O tabelalara göre üzerinde ilerledikleri cadde, Eskişehir’deki fabrikanın da üzerinde olduğu o cadde idi. Oysa yüzlerce kilometre ötedeki Arifiye istasyonunun yanı başındaki duraktan az önce binmişti bu taksiye.

“Bu sefer taksi şöförü olarak karşınızdayım.” diyen personel müdürü devam etti konuşmaya:

- Muammer bey ben bir nevi, siz insanların sosyal deney dediği türden bir çalışma yapıyorum. Size açıklayabilmek adına bu tabiri kullandım. Yıllar önce insan trafiğinin yoğun olduğu bir caddenin bir köşesinde ayakları çıplak ve soğuktan titreyen bir gencin yanından yüzlerce insan aldırmadan geçip gitmişken, siz ona montunuzu vermiştiniz. Çorap istediği için ve açım dediği için, ona acilen bir şeyler almaya giderken bunun bir sosyal deney olduğunu söyleyerek durdurmuşlardı sizi. Kameraya el sallamıştınız hep beraber. Sadece bu değil tabi ki, ben sizin gerçekten ihtiyaç sahibi birçok kişiye elinizden geldiğince yardım yaptığınıza defalarca şahit oldum.

Şoför bunları anlatırken direksiyonu bırakmış ve bir anda şoför koltuğundan arka koltuğa müşterisinin yanına geçmişti. Araç, şoför koltuğu boş bir halde gerektiği kadar hız ve manevralarla sorunsuz bir şekilde ilerliyordu.

- Benim yaptığım bu deneyin farkı, bunu önceden belirtmem ve tamamen gerçek olması. Bilinen bir türde bir kamera olmasa da zaten ömrünüzce kayıt altında olduğunuz kamera yine çalışıyor elbette. Bu yönden bakarsanız insan hayatının tamamı aslında büyük bir sosyal deney sayılabilir. Fakat üzülerek belirtmeliyim ki benim bu küçük deneyde sunduğum bütün kanıtlara rağmen teklifimi kabul eden kişi sayısı oldukça az. Bazı insanlar kendisini rüyada sanıyor, bazıları ise bana inansa bile cennet garantisine rağmen bu dünyadan vazgeçemiyor. Bakalım siz kabul edecek misiniz? 

Teklifim şöyle: Şu an canınızın bedeninizden ayrılmasını kabul ederseniz, bu ayırma işleminin yetkilisi işlemi gerçekleştirdikten sonra, size cennetteki o muazzam büyüklükteki ve muhteşem güzelliklerle dolu yerinizi gösterebileceğim. Yetki düzeyim bunun için yeterli. Fakat biliyorsunuz ki bir süre cennetten bir bahçe ile yetinmeniz gerekiyor. Önce o bahçede ağırlanacaksınız. Aileniz, eşiniz ve çocuklarınız için tasalanmayın. Onlar üç beş gün ağlayacaklar fakat kısa süre sonra alışacaklar. Siz olmadan da normal hayatlarına devam edecekler. Vereceğiniz karar onların imtihan sonucunu etkilemeyeceği için bu konuda da içiniz rahat olsun.

Yaşadığınız şu anların ve bu teklifimin gerçekliği konusunda asla tereddüt etmeyin. Benim gerçekliğime ise kimsenin bilmediği sırlarınıza vakıf olmam ve yaptığımız bu yolculuk ile ikna olduğunuz kanaatindeyim. Teklifime hayır derseniz bu görüşmemiz sizin zihninizden silinecek ve yeni işinize başlayıp hayatınıza devam edeceksiniz. Diğer bir ifade ile “imtihanınız” devam edecek. Daha ne kadar yaşayacağınız ve imtihanınızın nasıl sonuçlanacağı konusunda benim de bilgim yok. 

Muammer bey ellili yaşlarını sürmeye daha yeni başlamıştı. İki yıl önce evlendirdiği kızı hamileydi ve Allah’ın izni ile yakında bir torun sahibi olacaktı. Henüz liseye giden başka bir kızı ve üniversiteyi uzatmalı da olsa bitirmek üzere olan bir oğlu vardı. Sıkıntılı zamanları da olmuştu fakat her halükârda sayamayacağı kadar nimetlere sahip olduğunu düşünür ve şükrederdi. Eşi, çocukları, kimseye muhtaç olmayacak kadar bir geliri, küçük bir bahçesi olan müstakil bir evi ve bir arabası vardı. Hacca gitmek bile nasip olmuştu. 

Aklı, bu teklifin gerçekliğini ve bir rüyada olup olmadığını sorgularken kalbi tereddüt etmemesini söylüyordu. Bu bir rüya bile olsa vereceği cevabın isabetli olması gerekiyordu. Çünkü uyanıkken yaşananların, rüyada yaşananlar ile aynı kumaştan dokunmuş olmadığını kim iddia edebilirdi. Bu nedenle insan rüyada bile olsa doğruluktan taviz vermemeliydi. Kalbi bunları söylerken aklı halen sorgulamalar ve tereddütler içerisinde yalpalıyordu. Oysa bu dünya hayatının yegâne amacı, bu imtihanı kazanıp şu an vereceği evet cevabı ile kavuşacağı belirtilen rıza ve ödül değil miydi?

Muammer bey eninde sonunda her şeyi bırakarak, geldiği gibi tek başına ve çırılçıplak terk edecek olduğu bu dünyadan, şu an ayrılmaya karar verdi. Bu kararla, zihnindeki fırtınaların dindiğini ve kalbinin o ana kadar hissetmediği kadar derin bir huzura erdiğini fark etti. Dilinden “evet ben o rızaya ve ödüle talibim” cümlesi döküldüğünde ise, şoförün ön tarafta kendi koltuğuna geçmiş olduğunu görecek ve bir kamyonun korkunç bir hızla onlara çarpmakta olduğunu fark edecekti.