TR EN

Dil Seçin

Ara

DNA’nın Pozitif Duygulara Cevabı

DNA’nın Pozitif Duygulara Cevabı

Bildiğimiz gibi, insan tabiatı kötü sözler karşısında ve hakaret gördüğünde rahatsız oluyor. Takdir ve minnettarlık duyguları ise insanı memnun ediyor. Bu duyguların etkileri fizik bedenin planının yazılı olduğu DNA moleküllerinde de gözleniyor...

Bildiğimiz gibi, insan tabiatı kötü sözler karşısında ve hakaret gördüğünde rahatsız oluyor. Takdir ve minnettarlık duyguları ise insanı memnun ediyor. Bu duyguların etkisinin fizik bedenin planının yazılı olduğu DNA moleküllerinde de benzer etkilerin gözlenmesi, cansız madde ve enerji dünyasında da esas olanın “hak ve hayır” ve pozitif duygu ve düşünceler olduğu kanaatini vermektedir.

 

Maddenin olumlu düşüncelerden etkilendiğini gösteren bir deney Kaliforniyadaki Heartmath Enstitüsü tarafından gerçekleştirildi. Duyguların DNA üzerindeki etkileri incelendi. Deoksiribo nükleik asit veya kısaca DNA, tüm organizmalar ve bazı virüslerin canlılık işlevleri ve biyolojik gelişmeleri için gerekli olan genetik programı taşıyan büyük moleküllerdir. Genetik bilgileri taşıyan DNA parçaları gen olarak adlandırılır.

Yapılan deneyde, insan plasenta DNA’ları, 28 küçük şişeye yerleştirildi. 28 eğitimli araştırmacının her birinin ne tür duygular hissetmesi gerektiği öğretildi. Stres, inançsızlık, korku ve şüphe, ümitsizlik gibi duygular hissedildiğinde DNA kısalıp büzüşüyor ve kodların çoğu kapanıyordu. Şükran, sevgi, takdir, güven gibi duygular hissedildiğinde ise DNA gevşeyip uzuyor, rahat bir konuma geliyordu.

Bu deney HIV+ hastaları üzerinde tekrar edildi. Minnettarlık ve inanç hisleri, negatif hislerdeki insanlara oranla hastalığa karşı 300.000 kez büyük direnç gösterdi. Yapılan araştırmalarda 350 kişiye Manyetik rezonans (MRI) ölçümü altında “red edici komutlar” verildi. Bu esnada beynin acı bölgesinde yoğun hareketler gözlendi. Bu araştırmaya göre red edilme, fiziksel bir darbe neticesi oluşan travma ile eş değer etki gösterdi.

Kuantum deney gözlemleri, düşüncenin madde ve ışınlar üzerine etkisini göstermekteydi ve onun kuant ve tanecikli yapısını ortaya koymaktaydı. Düşüncenin çok küçük elemanter parçacıklar olan düşünce kuantlarından ibaret olduğu yeni anlaşılan bir konu. İnsan beynindeki düşünceleri, fizyolojik anlamda çok küçük elektronik sinyaller olarak düşünebiliriz. Bu durumda, önemli olan bu düşünce kuantlarını şuurlu bir şekilde harekete geçirmeyi öğrenebilmek ve böylece hayatı anlamlı hale getirebilmektir.

Sadece insan ve hayvanlara değil, bitki, eşya ve cansızlara karşı da  duyduğumuz şefkat, ilgi ve sevgi (sevap fiiller) onlarda bir “memnuniyet” uyandırıyor. Zararlı ve yıkıcı istek ve düşünceler-niyetler (günah addedilen davranış ve sözler) ise aksi tesirler yapıyor. Olumsuz his ve düşünceler içinde iken neden “kapandığımızı” ve neden kolayca hastalandığımızı, yeteneklerimizi niçin daha verimli kullanamadığımızı  şimdi daha iyi anlıyoruz.

Sonuç olarak, ele aldığımız deney sonuçları, içinde yaşadığımız tabiat gibi insan tabiatı ve fıtratının hakkı ve hayrı-güzeli arzu ettiğinin açık delillerini sunmaktadır. Bu sonuçlardan yola çıkarak söyleyebiliriz ki, insanın yaratılış vazifesi, yıkıcı ve bozucu duygu ve niyetler taşıyıp kainatın başına bela olmak değildir. Bilakis insan kendi âlemini güzel ahlâkın şubeleri ile donatarak, pozitif (hak ve hayır) duygu ve düşüncelerle-niyetlerle dolduracak; kendi âlemini güzelleştirdiği gibi âleme de güzellik katacak konuma yükselecektir. Böylece yaratılışın sırrı tahakkuk edecek, insan ve evren hak ve hayır noktasında buluşacaktır.