TR EN

Dil Seçin

Ara

Şeker Hastalığı Kapınızı Çalarsa

Şeker Hastalığı Kapınızı Çalarsa

Bazı hastalıklar vardır gelir geçer, bazıları ömür boyu sürer. Şeker hastalığı bunlardan biridir. Doğuştan gelen tiplerine Tip I, sonradan oluşan tipine ise Tip II denir. 21. yüzyılın getirdiği yeni yaşam biçimleri nedeniyle tüm dünyada artış gösteriyor. Gelişen teknolojiyle birlikte gelen hareketsiz yaşam, yoğun ve stresli bir hayat tarzı ve bununla doğru orantılı olarak hızlı ve çabuk beslenme zorunluluğu yani “fast food” kültürü şeker hastalığının artışında büyük rol oynuyor.

Şeker hastalarının vücutlarında, pankreas dokusundan salgılanan insülin üretiminde veya kullanımında (insülin drenci) sorun vardır. Dolayısıyla, bu kişiler aldıkları besindeki şekeri yeterince kullanamazlar. Bu da, kanda şeker miktarının artmasına neden olur.

Dünyada 2000 yılında 3.2 milyon insanın diyabet ve komplikasyonları nedeniyle hayatını kaybettiği, günde 8700 kişinin ve her 6 saniyede bir diyabetik hastanın bu nedenle kaybedildiği bildirilmiştir. Bugün Türkiye’de 7 milyon şeker hastası var ve hızla arttığı da biliniyor. 3 milyona yakın diyabet olduğunu bilmeyen hasta ve 6.5 milyon da “gizli şeker hastası” var.

Kandaki şeker miktarının devamlı yüksek olması böbrek yetmezliği, kalp-damar hastalığı, ayak yarası ve körlük, katarakt ve glokom gibi istenmeyen kötü sonuçlara da yol açabilir. Şeker hastalığı, gelişmiş ülkelerde, erişkin yaş çalışma grubunda kısmi görme kaybı ve körlüğün temel nedenidir. Şekere bağlı parmak veya bacak kesilmesi, kazalarda oluşan kopmalara göre daha fazladır. Şeker hastası kişiler; daha fazla kalp krizi, felç geçirme ve çok yüksek oranda böbrek yetmezliği gelişme riskine sahiptir.

Her böbrek 600 bin-2 milyon arasında nefron adı verilen küçük ünitelerden meydana gelmiştir. Şeker hastalarında kanı temizleyen bu hücreler zarar görür, vücutta kalması gereken bazı maddeler idrarla atılır, vücuttan atılması gereken bazı maddeler ise atılamadığı için kanda ve dokularda birikir.

Her şeker hastası en azından yılda bir kez hiçbir şikâyeti olmasa bile detaylı göz dibi (fundus) muayenesi yaptırmalıdır. Şeker hastalığı, gözün arka bölümünde görme işleminde çok önemli bir yeri olan retina tabakasındaki (ağ tabaka) damarlara hasar verir (retinopati). Retina damarlarında oluşan hasar, makulada (görme merkezi)  su toplanmasına yol açarak yavaş ve ilerleyici bir şekilde görmeyi azaltabilir. Bunun dışında, göz içerisinde kanama yaparak ani görme kayıplarına yol açabilir. Bu nedenle hastaların kan şeker düzeyleri çok iyi kontrol altında tutulsa bile, retina muayeneleri mutlaka yapılmalıdır. 15 yıllık diyabet hastası olan birinde retinopati gelişme riski %80’in üzerindedir. Şekerin yanında yüksek tansiyonun kontrol altına alınamaması, kan yağlarının (kolesterol, trigliserid) yüksekliği, sigara içimi, gebelik ve böbrek hastalığı, şeker hastalarını olumsuz etkilemektedir. Kanda (HbA1c) düzeyinin yüksek olması şekerin göze hasar verme riskini artırmaktadır.

Diyabetik ayak yarası şeker hastalarında ayak, parmak ya da topuklarda oluşan yaralarına verilen genel addır. Uzun süreden beri (5-10 yıldan uzun süredir) diyabeti olan hastalarda görülür. Ayaktaki sinir uçlarının hasarı ve/ veya bacak atardamar tıkanması, ayakta enfeksiyon ve travma gibi nedenlerle olur.

Şeker hastaları doktorların önerilerine kesinlikle uymalı, şeker hapı veya insülin iğnelerini zamanında kullanmalıdır. Sabırsızlık, tahammülsüzlük göstermeden ve halinden şikâyet etmeden bu hastalıkla yaşamayı ve onun önüne koyduğu yeni yaşam biçimini benimsemeli ve ona göre davranmayı öğrenmelidir. İnsanın şikâyet etmeye hakkı yoktur. O sabredip şükrederse morali yüksek olur, stres yaşamaz. Şikâyetçi olursa kendine zarar verir, morali bozulunca da şekeri yükselir.

İnsan bu dünyaya yalnızca keyif sürmek ve lezzet almak için mi gelmiştir? Hiç hasta olmadan yaşamak mümkün müdür? Gelenler gidiyor, yerine yeniler geliyor. Her canlı ölümü tadıyor. Öyleyse insan yaşadığı sürece hastalıklar bakımından kendinden daha aşağıda olanlara bakıp şükretmelidir. Hastalığını tedavi çareleri aramalı ve uzmanların söylediklerini eksiksiz yerine getirmelidir.

Ömür sermayesini şikâyetle geçirmemeli, onu kazanca çevirmelidir. Hastalık onun gözünü açmalı, ölümsüz olmadığını bilmeli, dünyaya geliş gayesini düşünmeli ve ona göre hazırlanmalıdır…