TR EN

Dil Seçin

Ara

Hayat, Yolda Olmak, Yol Almak

Hayat, Yolda Olmak, Yol Almak

Hayat durağan değil.

“Küçüğüm daha çok küçüğüm… Bu yüzden bütün hatalarım.”

Bir reklam filminden iki sahne.

Hızlı hızlı emekleyerek ilerleyen bir bebek.

Yol alıyor olmanın sevinci ve heyecanı yüzünden okunuyor.

Durup arkasına baktığında ise, halının ancak bir ucundan bir ucuna geldiğini anlıyor.

Fonda bildik bir parça, halini anlatıyor sanki.

“Ne kadar az yol almışım…”

Diğer sahnede küçük çocuk oyuncak ayısının koruduğu kaleye gol atmanın sevinciyle zıplıyor.

Karşısındaki kalecinin, attığı topa müdahale edemeyeceği gerçeği umurunda değil.

Öyle veya böyle o atış gol olacak.

Çocuk bunların hesabı kitabıyla uğraşmaz ki.

O zaferinin tadını çıkarıyor.

Fondaki parça devam ediyor.

“Elimde yalandan, kocaman, rengârenk, geçici, oyuncak zaferler…”

Tebessümle izliyorum bu sahneleri.

Çocukluğun ne kadar masum bir dönem olduğunu düşünüyorum her seferinde.

Hata yapmanın çok mümkün ama bir o kadar hoş görülebileceği bir dönem.

Hayat durağan değil.

Durmadan akıp gidiyor bir nehir misali.

Biz de her daim yol alıp duruyoruz onunla birlikte.

İyisiyle kötüsüyle edindiğimiz her tecrübe bizi adım adım yetişkinliğe taşıyor.

Düşünme ve akletme yetimiz nedeniyle sorumluluk sahibi varlıklar olduğumuzu  öğreniyoruz.

Düşünerek hareket etmeye ve yapıp etmelerimizin sonuçları üzerine kafa yormaya başlıyoruz.

Hayatın içinde asıl olanın ne olduğunu anlama çabası ile olgunlaşıyoruz.

Çünkü tek başına yaş almak yetişkin olmayı sağlamıyor.

Bu, ruhun olgunlaşması ve insani değerlerin içselleştirilmesi ile ilgili bir husus.

Yaşını başını almış insanların reyting uğruna birbirinin eksiğini bulmak ve eleştirmek için fırsat kolladıkları yemek programları malûmunuzdur.

Yemek masasının düzeni veya giyim kuşam konularında son derece özenli davranan katılımcılar, birbirleriyle muhatap olurken saygı ve sabır sınırlarını ne kadar da zorluyorlar değil mi?

Emeğe ve nimete saygının esamesi okunmuyor bu format içinde.

Şeklen kusursuzluk çabası ama insani değerlerde sınıfta kalmanın resmidir bu.

Halbuki “Yemeğe zarafet katsın diye” zarif çiçek motifleriyle süslenmiş yemek takımlarını kullanmaktan ziyade, zarafeti hâl edinmek daha çok yakışmaz mı insan olana?

Dışımızdaki dünyanın iyileşmesi ve güzelleşmesi yolunda atılan adımlar, kazanılan başarılar takdire değer.

Ancak insanın iç dünyası ihmal ediliyor ve her geçen gün insani değerler adına kayıplar yaşanarak işliyorsa bu süreç, durup düşünmek lâzım.

Bu nice yol alıştır?

Bu neyin zaferidir?

Eksik kalan yanımız kazanç zannettiklerimizden daha fazla ise, şu sözler hal-i pür melâlimize tercüman olmaz mı sizce de?

“Ne kadar az yol almışım...”

“Elimde yalandan, kocaman, rengârenk, geçici, oyuncak zaferler…”