TR EN

Dil Seçin

Ara

Sahiden... Kim Giden?

Sen..

Öyle bir gittin ki..

Aniden..

Rüzgâr gibi..

Öyle bir çıkıp gittin ki..

Gözlerim, yaşlı gözlerim..

Aralık bıraktığın o kapıda kaldı..

Kimseler anlamadı.

Bilmedi..

Ne gitti..

Bu odadan..

Kim gitti..

Hayatımdan..

...

Bir ben, bir de senden başka hiç kimse..

Bilmedi, bilemezdi de zaten..

Düşeyim dedim peşinsıra yollara..

Yapamadım, yaşlandım gayrı..

Gücüm yok, takatim yok..

Dizlerimde derman da yok..

Eskisi gibi değilim..

Sesleneyim dedim..

Ama sesim de yok..

Zaten duyacak da değildin..

Yanına alacak da değildin..

Biliyorum..

Gözlerimin içine bakıp da:

“Yetmez mi yaşadığımız bunca yıllar.. Bence yeter de artar bile..” diyeceğini..

Demiştin de zaten bir gün..

Yine o sözler kulağımda çağıldadı…

Cesaretim yok..

Ardına düşmeye..

Sana “gitme, kal” demeye..

Bu saatten sonra..

Çok zor..

Sana karşı vefasız değilim..

Gerçi yollarına çiçekler seremedim..

Sana lâyık bir teşekkür edemedim..

Tekrar dönsen..

Ne desen, ne söylesen..

Haklısın..

Suçluyum..

Suçumu biliyorum..

Har vurup harman savurdum..

Tükettim bâdıheva seni..

Mazeret de aramıyorum artık..

“Şunu, şunu da yapayım.” demiyorum..

Şimdi..

Kendi ışığı yanmayan bir lambayım..

Başka lambalara ne faydam olabilir ki?

***

Gittin ama..

Hasretin yüreğimi yaktı..

Karardı ufuklar..

Son akşam güneşi gibi gittin..

Ufukta bir mavilik kaldı..

Laciverte boyalı bir huzur..

Senden son bir hatıra..

Son bir ümit..

Kapım aralık kaldı..

Yıldızlara bile bakamaz oldum..

Sen yoksun diye yanımda..

Odamda yalnızım..

Yüzümün mahzun yanını aksettiren,

ve sırları çoktan dökülmüş, eski bir aynayla baş başayım..

Gelen giden eksik değil..

Hepsi kendi havasında..

Beni bir sen anlardın oysa..

Nerdesin şimdi?

Ey eski dost..

Nerdesin ey can yoldaşım?

Kim bilir nerdesin?

Arkadaş ya da dostlar çok..

Ama senin gibisi yok..

***

Ne güzel günlerimiz geçti seninle..

Sevinçten ağladığım..

O bayram sabahlarının..

Biricik şahidisin sen..

İlk dualarım dökülürken dilimden..

Şahidisin sen..

Gönül denizimin dalgalarının..

Coştuğu o yılların..

O deli dolu gençlik yıllarımın da..

Şahidisin sen..

Beraber ağlardık..

Beraber gülerdik..

Baharı beklerdik..

“Ah bir gelse de, yeniden doğsak, yeniden tazelensek.” derdik..

Yaradana dualar ederdik..

Her bahar, daha erken gelsin diye..

Gelirdi de..

İkimiz de baharı çok severdik..

Hayatımız, baştan sona çiçekli olsun derdik..

Bembeyaz bir bahar isterdik..

Şükrümüz sonsuzdu Rabbimize..

Ne istediysek verdi..

Her nimetin fazlasının verdi..

Sebeplerin elleriyle gönderdi..

“Kim ne verirse versin.. Rabbim, gönderen Sensin.” derdik…

Ondan bilirdik..

Şükür duamız hiç eksilmedi..

Hiç düşmedi dilimizden..

Hiç ayrılmadık biz, 

hiç birbirimizden..

Ne olduysa oldu..

Ve bir gün gittin sen..

Böyle kaldım işte ben..

***

Dut ağacının dallarının üstünde..

Söylediğim o içli şarkılar..

O yanık türküler..

O eski çeşmeden, kana kana su içişimiz..

Aaah ki ah, nelerden vazgeçişimiz..

Dizlerimde hiç kapanmayan yaralarım vardı..

Biri biter diğeri başlardı..

Hatırlarsın değil mi?

Babaannemin ne dediğini…

“Yaramazın yarası hiç bitmez.” derdi..

Bir gülücük atar geçerdik..

Sana bir şey yok tabii..

Taşlar, sitemler hep banaydı..

Seni yanımda benden başka bilen, gören yoktu..

Dert ortağım sendin..

Acı günün sabrı sen..

Neşeli günümün pembe gülüydün sen..

Hatırlarsın değil mi?

“Gümüş” adlı, bir de kedimiz vardı..

On dört yıl beraber yaşamıştık onunla..

Hele de şu kargaların sesleri..

Çekerdi bizi kendine..

Bir de, o kızıl akşamüstleri..

Eski evimizin, mutfak penceresinin bir yanında..

Altın renkli muzlu çikolatalar bulurduk..

Aman Allahım ne sevinçti o..

Yıllar yılı oraya o muzlu çikolataları, hep kargalar koyuyor sanmıştım.

Kimbilir?

Belki de öyle bilmek istedim..

Sevgili babacığımın bana,

bir sürprizi olduğunu bilemedim..

Çook sonra öğrenecektim..

Ama geç kalacaktım..

Teşekkür etmeye..

Hep geç kaldım zaten..

Hep geç kaldım..

Hayat bitti..

Giden gitti..

Ardında ben kaldım..

Biraz daha vaktim var sandım..

Yanıldım..

Nefsimin oyununa geldim, aldandım..

Rabbim bari ‘bugüncük’ olsun..

Nice gecikmiş şükür borçlarımdan,

biriciğini olsun eda etmeyi nasip eyle..

Sen, bu halimi çok severdin..

Ellerim duaya açıldı mı, dilim duaya durdu mu,

Mest olurdun..

Kendinden geçerdin..

Nerdesin şimdi?

Kim bilir nerde?

Gider gibi yapıp da gelir misin?

Yarı yoldan tekrar döner misin?

İçin elvermez bilirim..

Sen vefalı dostsun..

Yine çıkar bir gün gelirsin belki diye..

Söz, kapamayacağım kapımı..

Bıraktığın gibi aralık bulacaksın..

Ne olur geldiğinde, biraz ışık, biraz aydınlık getir..

Bil ki, çok ihtiyacım var..

***

Dedemden yadigâr incir ağacının..

Onun üzerindeki anıların..

O masum yılların..

Sarı eriğin de hatırı yok mu?

Çavuş üzümlerine uzanırken o pamuk ellerim..

O günlerin de hatırı yok mu?

O yüzü gülen; o masum çocuğun diliyle..

Ağlayan ve yalvaran bir sesle çağırıyorum seni..

EY ÖMRÜM!..

Ey güzel ÖMRÜM!..

Ne olur gel be gülüm..

Yeniden başlayalım..

Tövbe ile, istiğfar ile..

Yepyeni bir sayfa açalım..

Yeniden hayatımıza..

EY ÖMRÜM!..

Ey güzel ÖMRÜM!..

Gel hadi, bekliyorum..

Bekletme ne olur daha fazla..

Seni özlüyorum..

Gel hadi..

Ey güzel ÖMRÜM!..

Bak öyle garip..

Böyle kaldım işte..