TR EN

Dil Seçin

Ara

Hayat İlahi Bir Sınanma Macerasıdır

Hayat İlahi Bir Sınanma Macerasıdır

Hayat olağanüstü hikâyelerle doludur.

Hayatta en çok sevdiğiniz bir şeyi ummadığınız anda kaybettiğiniz oldu mu? Kesinlikle yaparım dediğiniz en basit işi bir türlü yapamaz hale geldiniz mi? Birisi hakkında kalbinizden geçen eleştiri, bir süre sonra başınıza geldi mi?

Hayat olağanüstü hikâyelerle doludur: “Bana bir şey olmaz.” der, en kötüsü başına gelir. “Aslan evladım!” diye gurur duyar ve evladı hayatı ona dar eder. Bir dediğini iki etmediği hayat arkadaşından en büyük ihaneti görür. İnsan, taparcasına muhabbetinin, iddiasının ve kötü zannının, yüce Yaradan’ı yok saymanın kurbanı oluyor. Neden?

Gerçek şu: Yaşamak ilahi sınanmadan geçmektir. Hayat, içimizde gizli kimliğimizi dışımıza çıkaracak. İlişkilerimiz kim olduğumuzu belli edecek. İddialarımızla yüzleşeceğiz. Bunun adı ilahi imtihandır, sınanmadır, denenmedir ve hepimiz bu çarktan geçeceğiz.

Elest meclisinde yaratılan nefislerimiz atalarımız üzerinden yeryüzü toprağına gönderiliyor, sınanarak sonsuzluğa hazırlanıyoruz. Öyleyse nedir sınanma? Neden, neyle ve nasıl sınanıyoruz? Bu türden soruları yüce Yaradan’ın Kitabı Kerim’indeki buyruklarından yola çıkan birkaç yazı üzerinden değerlendirebiliriz:

 

Hayat ve sınanma

Türkçe’de “imtihan, sınav, sınanma, deneme” kavramlarıyla ifade ettiğimiz olgunun Kur'an-ı Kerim’deki karşılığı iki kelimedir: “Bela” ve “fitne.”

Bela, köken olarak “yormak, elbisenin eskimesi, zorluklarla uğraştırmak” anlamlarındadır. Fitne ise “altın ve gümüş gibi değerli madenlerin saflığını anlamak için onları ateşte eritmek” eyleminden gelir ve mecazen insanın yakıcı zorluklarla sınanması anlamında kullanılır. Bu iki kelime üzerinden sınanma, “sarsılmayı, yorulmayı, ezilmeyi, yıpranmayı ve adeta insanın içindeki cevherin ortaya çıkması için zorlukların ateşlerinde eritilmesini” ifade eder.

Yüce Rabbimiz yeryüzü hayatının bir sınanmadan ibaret olduğunu buyurur: “Biz insanı çileli bir hayat içerisinde yarattık.” (Beled/4), “Sizi boşuna yarattığımızı ve bize döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?” (Müminun/115), “İnsanlar sırf ‘inandık’ demekle; hiçbir sınavdan geçirilmeksizin bırakılacaklarını mı sanıyorlar?” (Ankebut/2), “Görmüyorlar mı ki, onlar her yıl bir veya iki kere imtihan ediliyorlar.” (Tevbe/126)

 

Öyleyse bu sınanmaya neden ihtiyaç var? 

Bu çile hayatı üzerinden yüce Rabbimizin gerçekleştirmek istediği nedir? Cevabı yüce Kitabımızdan öğrenelim:

“Allah, hanginizin daha güzel iş yapacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı.” (Mülk/2), “Yoksa Allah içinizdeki cihat edenleri ayırt etmeden ve sabırlıları belirlemeden Cennete girebileceğinizi mi sandınız?” (Âl-i İmran/142), “Bu sınav sonucunda Allah, doğru sözlüler ile yalancıları kesinlikle belirleyecektir.” (Ankebut/3), “Allah … temizi pisten ayıracaktır.” (Âl-i İmran/179), “Kalplerinde olan kini Allah’ın dışa vurmayacağını mı sandılar?” (Muhammed/29)

Gördüğünüz gibi insanlar çileli bir hayat müsabakasına, ıstıraplı gurbete gönderildiler. İnsan nefsi bir çekirdek halinde çürüyüp yok olmaktan kurtarıldı. Dünya hayatına ekilip yeşertiliyor. Artık ne yönde gitmek isterse o yönde gelişecek. İnsanların aralarından kim daha güzel iş yapacak? Kim Allah’ın yolu için çalışacak, kim Allah’a ısrarla tutunup kötülüklere karşı sabredecek? Kim temizliği ve kim pis olmayı seçecek? Kimin kalbinde iman ve şükür fışkıracak ve kim de kalbinde kin kusacak? Yani kim elmas ve kim kömür? Kim yüksek ve kim alçak? Kim cennetlik ve kim cehennemlik?

Hayatımıza bebeklikten itibaren tertemiz başlıyoruz. Anne, baba ve çevre iyiye veya kötüye rehberlik ediyor. Lakin ergenliği geçip de aklımızı başımıza alınca kendi rotamızı belirliyoruz. Yolumuza, kalbimize koyduğumuz kibir veya tevazu rehberlik ediyor.

 

Neyle sınanıyoruz?

Yüce Yaradan bizi hangi vesilelerle ne şekilde sınıyor?

Her şeyle ve düşünebileceğiniz her şekilde sınanıyoruz. Bu sınanma bir yönüyle herkes için bireysel boyutlar içeriyor. Diğer yönüyle de kabileler, milletler ve hatta tüm insanlık halinde daireler içinde ayrı ayrı sınanıyoruz. Aynı anda herkes ayrı bir şeyle sınanırken bütün bir millet de bir başka şeyle sınanıyor olabilir.

Bir yandan bireysel sınanmalardan geçiyoruz. Herkes kendisine sunulan özel hayat çerçevesi içerisinde izleniyor. Bu konuda Yüce Yaradan’ın şu buyruklarına kulak verebiliriz:

“Mallarınız ve canlarınız konusunda kesinlikle deneyden geçirileceksiniz.” (Âl-i İmran/186), “Biliniz ki; çocuklarınız ve mallarınız, sizin için sadece bir imtihandır.” (Enfal/28), “Muhakkak ki, sizi biraz korku, biraz açlık, biraz mal ve ürün eksiltmesi ile deneriz.” (Bakara/155), “Biz acı günleri insanlar arasında dolaştırırız. Allah’ın kimlerin mümin olduklarını belirlemesi… içindir bu.” (Âl-i İmran/140), “Biz sizi hayırla da şerle de imtihan ederiz.” (Enbiyâ/35)

 

Nasıl sınanabiliriz?

Malımızla nasıl sınanabiliriz? Peki canımızla? Ya eşimizle, evladımızla? Ya sevincimizle ve üzüntümüzle nasıl sınar bizi Yüce Yaradan? Bu sınavı kazanmanın ne anlama geldiğini ilerleyen anlatımlarda nasipse konuşacağız. Burada sınanmanın kendisini fark etmeye odaklanalım.

Bakın bir çevrenize ve elinizdeki imkânlara! Yüce Yaradan hayatımıza ne katmıştır? Bize ne vermiştir? Hayatımıza kim ve ne girmiştir? Ne inmekte ve ne çıkmaktadır? Ne gelmekte ve ne gitmektedir? Ne azalmakta ve ne çoğalmaktadır? Tüm bunlar olurken, tam olurken yaşadığımız sınanma nedir?

Yüce Yaradan’ın sınaması evimizin dışına çıkar, sokağa taşar ve çevremizde olup bitenlerle de sınanırız. Komşumuz, mahallelimiz, bakkalımız, öğretmenimiz, patronumuz, gayri müslimlerle ilişkilerimiz, zengin ve fakir herkes herkesle sınanma halindedir. “Allah sizi … verdiği nimetler hakkında sınamak için bazılarınızı, bazılarınızdan üstün kılmıştır.” (Enam/165), “Biz kiminizi kiminiz için bir sınanma vesilesi kıldık (ki,) sabredecek misiniz?” (Furkân/20)

“Gerek kitap ehlinden, gerekse müşriklerden incitici sözler işiteceksiniz.” (Âl-i İmran/186) buyuruyor Rabbimiz. İslam’ın doğuş yıllarında ambargo ve aşağılanma altında ezilen müminlerin dinleri üzerinden sınanmaları bugün de cari değil mi? Sıklıkla Peygamberimize (asm) yapılan hakaretlere, dini değerlerimizin ve sembollerimizin gözümüzün önünde sistemli şekilde aşağılanmasına baksanıza… Bunlar olup biterken ne yapıyoruz, tavrımız ve tepkimiz ne! Hepsi sınavımız olarak kayda giriyor.

 

Toplumların ve grupların sınanmaları

Diğer yandan toplu sınanmalardan geçiyoruz: Yüce Rabbimiz bize tarihten bir hikâye anlatır: Vaktiyle Mısır-Filistin arasındaki topraklarda yerleşik olan Amalika ülkesinin kralı Câlut’tur. İsrailoğullarının içinde Hz. Davut (as) görev başındadır ve Câlut ile savaşacak ordunun komutanı da Tâlût’tur. Tâlût, Allah’tan gelen emri askerlerine iletir. “Bakın” der, “Allah sizi şimdi bir nehirle sınayacak. Ondan doyasıya içen benden olmayacak, ondan içmeyen ise benden olacak. Ondan sadece bir avuç dolusu içen ise affa mazhar olacak.”

Nehre vardıklarında, askerlerin pek azı dışında hepsi ondan kana kana içtiler de güçlerini yitirip acizleştiler. Buna rağmen Tâlût ayakta dipdiri kalan bir avuç sadık askeriyle Câlut’un ordusunu yendi. (Bakara/249) Kuranı Kerim’de, İsrailoğullarının inekle, Hz. Salih’in (as) kavminin dişi deveyle denenmesi de milletçe yaşanan sınanmalara örnek olarak verilir.

Bugün İslam âlemi olarak da, Türkiye halkı olarak da kitlesel sınanma halindeyiz.  Allah bir deprem gönderdiğinde tepkimiz ne oluyor? Bir televizyon dizisinde ahlâkımız ve değerlerimiz hakarete uğradığında nasıl bir tepki gösteriyoruz? Sınanmalarımıza konu olan olaylara gösterdiğimiz tepkiler sınanmamızın sonucu olarak kayda giriyor.

Bu noktada zihnimize pekçok soru hücum ediyor: Sınandığımızı nasıl anlayabiliriz? Sınavı nasıl kazanır veya kaybederiz? Sınavı kaybedişin ne tür sonuçları olabilir? Hangi alanlarda nasıl sınanıyor olabiliriz? Sözümüzle, zannımızla, sevgimizle, malımız, ailemizle ve insanlarla sınandığımızda ne yapmamız gerekir? Bu tür sorulara cevaplarımızı nasipse gelecek yazılara bırakalım. Yüce Sahibimiz lütfuyla bizi bu büyük imtihanı kazanmayı başaran kullarından kılsın.