Bir sohbet esnasında arkadaşlarımızdan biri, bir rahatsızlığından bahsederek “Acaba bende hangi vitamin eksikliği var?” diye bir soru sordu. Zaten biliyordum ki özellikle gençlerimiz ve yüksek tahsilli, kültürlü insanlarımızın da bir kısmı vitamin kavramı hakkında sağlıklı bir bilgiye sahip değiller.
Bazıları her hastalığı vitamin noksanlığına bağlamak eğiliminde iken, bir kısmı da vitaminleri efsaneleştirerek, onları her derde deva olacak şeyler zannediyorlar.
Mesela bunlardan bazıları vitamin hapları sayesinde Herkül gibi kaslı bir vücuda sahip olabileceği hayalleri kuruyor. Halbuki kaslı, atletik bir vücut için her şeyden önce uygun bir genetik yapıya ihtiyaç vardır. Eğer böyle bir genetik miras varsa, hiç vitamin kullanmadan bile, sadece dengeli bir beslenme ve disiplinli bir sporla vücudu güçlendirip geliştirme yolu açıktır.
Yoksa narin yapılı zayıf bir genç için de spor faydalıdır ama bunu yaparken avuç avuç vitamin hapları kullanmanın bir anlamı yoktur. Ayrıca vitamin hapları insanı hiçbir zaman bir Herkül ya da Tarzan yapmaz.
Vitaminlerin keşfedilmesi
Ortaçağda yelkenli gemilerle yapılan uzun yolculuklarda gemicilerde bazı rahatsızlıklar ortaya çıkıyordu. Yakın zamanlarda da 4-5 yıl süren dünya savaşlarında sürekli kurutulmuş ve konserve gıdalarla beslenen askerlerde benzer şekilde bazı hastalıklar görülüyor ve bunlar taze meyve ve sebzelere kavuşunca düzeliyordu.
Bilim adamları bazı deney hayvanlarını dört ana gıdamız olan protein, karbonhidrat, yağ ve en önemlisi tuz olan bazı minerallerle besledikleri halde bir müddet sonra bu hayvanların hastalanıp, öldüklerini gördüler.
Demek ki besinlerimiz arasında bunların dışında kalan ve daha ziyade taze sebze ve meyvelerde bulunan bir grup daha olmalıdır diye düşünüp, bunlara hayat aminleri veya hayatî aminler anlamına gelen vitamin adını verdiler.
Vücuttaki fonksiyonları
Vitaminler genellikle dışarıdan alınan ve çok az miktarlarıyla etkili olan özel moleküllerdir. Vitaminler yapıları birbirinden farklı, fakat fonksiyonları az çok birbirine benzeyen ve çeşitli metabolik yollarda kullanılması şart olan elemanlardır. Bunlar olmazsa o metabolik yollar tıkanır.
Mesela, Cenab-ı Hak, A vitamini denilen molekülü görme ile ilgili reaksiyonlarda, D vitaminini ise kalsiyumun kemiklere oturmasıyla ilgili olarak görevlendirmiş. Dolayısıyla bu vitaminlerin eksikliğinde bu yollar bozulmaktadır.
Benzer şekilde diğer vitamin eksikliklerinde de o vitaminin çalıştığı metabolik yollar bozulmakta ve o canlının büyümesi, enerji üretimi ve savunma sistemini olumsuz olarak etkileyen belirtiler ortaya çıkmaktadır.
Vitaminlerin yapıları
Vitaminlerden A, D, E ve K yağda eriyenler, bunların dışında kalan C ve B grubu vitaminler ise suda eriyenler olarak sınıflandırılır.
Suda erime özelliği denilince iki önemli nokta hatırımıza gelmelidir. Birincisi; bu vitaminler pişirme sırasında yemeğin suyuna geçerler. İkinci nokta da bu vitaminler vücutta birikmez, kolaylıkla böbrekler yoluyla dışarı atılırlar. Bu bilgiden de şunu çıkarmalıyız ki, fazladan alınan vitamin haplarının vücuda bir faydası olmaz; sadece israf olur.
Yağda eriyen vitaminler ise vücudumuzdan kolaylıkla çıkamazlar. Bunların bir kısmı yağ dokularında birikir ve zamanla toksik etkileri ortaya çıkar. Mesela, az miktarı ile gözde faydalı olan A vitamini çok miktarı ile eklem ağrıları ve saç dökülmesine sebeb olabilir.
Bundan dolayı her şey için geçerli olan, bilerek ve dengeli hareket etmek, vitaminler hakkında da geçerlidir.