‘Eğitim’ kelimesinin asıl anlamı, eski dilimizdeki ‘terbiye’ kelimesiyle kastedilen manadır. Eğitim kelimesinin geçtiği her yerde, onun ‘terbiye’ kelimesiyle eş anlamlı olduğunun hatırlanmasında fayda vardır.
İnsanın eğitimi, şimdiye kadar çok tartışmalı olmuş; tartışması şimdi de devam eden ve bundan sonra da devam edecek olan çok önemli bir konudur.
İnsanın eğitimi faaliyetlerindeki yanlışlıkların ve eksikliklerin belirtileri, insan toplumlarında çeşitli ‘bunalımlar’ halinde kendini gösterir.
Bir toplumun fertlerinde ve özellikle gençliğinde görülen bunalımları endişe ile gördükten sonra, hastalık belirtilerinin (tıp deyimiyle semptomların) giderilmesi değil; bu hastalıkların esas sebeplerine inilerek, tam teşhislerinin ve tedavilerinin yapılması icabeder.
Bunun için de, temel bir prensip olarak, tabiî olanın tabiatı anlaşılmalı ve ona zıt hareket edilmemelidir.
İnsanlar, hem maddî ve hem de manevî gıdalara muhtaçtırlar. Onların maddî gıda rejimleri incelenerek üzerinde önemle, geniş şekilde ve teferruatı ile durulurken, manevî gıdalarının teminine ve istifadesine çeşitli sınırlamalar ve yasaklamalar konulursa, bu cins beslenmelerindeki yanlış ve noksanlar sebebiyle görülen hastalık belirtilerinden şikâyet edilemez.
Sadece maddesi doyurulmaya çalışılan fakat manevî açlığa mahkûm edilen insan, bu açlığının tesiriyle âdeta şuursuzlaşmış bir halde, ya vücuduna rastgele birşeyler almaya çalışır; ya da bu açlığının sancılarını dindirecek bir uyuşturucuya sarılmakta çareyi arar. Bu uyuşturucu, bir kimyevî madde olabileceği gibi; daha geniş manada onu manevî açlığının sancılı âleminden başka sanal âlemlere götürecek çeşitli sunî avunma ve eğlenme araçları olabilir. Çoğu faydasız çeşitli televizyon ve radyo programları, futbol maçları, çeşitli cinsten müzik ve ses dosyaları, sinema, tiyatro, vb. seyircilikleri ve dinleyiciliklerine müptelâlık halleri, bu sunî vasıtalardan bir kısmına örnek olarak verilebilir.
Tıp ilmi varken, bu ilmi hiçe sayan sahte doktorların sözüne ve reçetesine itibar edilemez. Bir makinenin imalatçısı tarafından verilen kullanma talimatına aykırı hareket edilmesi, o makinenin arızalanmasına, ondan verim ve fayda alamamaya; organ, can veya mal kaybı gibi kazalara sebep olur. Modern makine ve araçlardaki ‘beyin’ de denilen kontrol sistemlerine kaba-saba müdahale edilmesi, o makine ve araçlarda büyük arızalara ve kazalara davetiye çıkarır.
İnsan, aslında kâinatın en mükemmel makinesidir. Onun, bir makinenin kaporta, motor ve güç nakletme organlarına benzetilebilecek olan maddî yapısından başka, fevkalâde bir kontrol sistemi ve başka hiçbir mahlukta daha iyisi bulunmayan harika bir beyni vardır. Bu kontrol sisteminde ve beynindeki arızalara meydan verilmemeli; bir arıza olursa, ona kaba-saba metotlarla müdahaleye kalkışılmamalıdır.
Gençlerimizde, yabancı ülkelerin gençlerindeki kadar olmasa da, bunalıma gidiş vakalarının artışı, hepimizi ciddî şekilde düşündürmeli ve üzmelidir. Bunun en basit bir delili de, öğrenim gören gençlerimizde uyuşturucu kullanma yaşının ve çokluğunun, zamanla daha da küçük yaşlara inmesidir.
Bu uyuşturucu maddeleri temin edip kullanmanın hem çok zor ve pahalı, hem de sağlık ve cezaî bakımdan çok tehlikeli olduğunu, herhangi bir vatandaşımızdan daha iyi anlamasını beklediğimiz özellikle yüksek öğrenimdeki gençlerimizden, bu canavarlara teslim olanların artmasının sebebi acaba nedir?
Uyuşturucu maddeleri kullanmanın zararları konusunda Türkiye’nin her tarafında konferanslar, seminerler, açık oturumlar vb. olmasına; basın, radyo ve televizyon, uyuşturucu ilaçların zararlarına karşı ikaz edici yayınlarda bulunmasına rağmen, bu faaliyetlerin gençliğin uyuşturucu kullanmasındaki artış hızını frenlemekte başarıya ulaştığı söylenemez. Bu faaliyetlerin başarısı, ancak kötüden alıkoyabilmek için onun yerine daha önce iyiyi maharetle koyabilmeye bağlıdır. İyiyi ve doğruyu, hakikî şekliyle ve kâfi muhtevasıyla mümkün olduğu kadar erken yaşlarda verebilmek, insanın eğitiminin ilk kuralı olarak uygulanmalıdır. Bununla alâkalı faaliyetlerde ihmal ile geçebilecek her an, yeniden bir kısım gencimizin kaybına sebep olacaktır.
Gençliğin eğitimi konusunda hakikî teşhis ve tedaviden garip bir çekingenlikle uzak durmaya çalışarak, tıp ilmini inkâr edip üstünkörü ve yanlış “kocakarı ilaçları” gibi vasıtalarla hastalık belirtilerinin tedavisine çalışıp insan kaynaklarımızı, güç ve imkânlarımızı israf etmemeye önemle dikkat etmek icab ediyor.
Gençliğin eğitimi ile alâkalı olarak sporun, kültür ve sanat faaliyetlerinin de faydası olabilmekle beraber, bunların derde tam deva olabilecekleri söylenemez. Spor, beden sağlığı için büyük önemi olmasına rağmen, ruh sağlığı için derde deva olmaktan çok “tabiî bir uyuşturucu” gibidir. Beden hareketleri esnasında ve sonrasında, vücudun rahatlatıcı bir kimyevî maddeyi (hormonu) ifraz ettiği tıbben tespit edilmiştir. Gerekçelerinin çok kuvvetli dayanakları olmayan bir teşvikle gençliğin sevk edildiği bazı kültür ve sanat faaliyetlerinde bulunmak ise, “manevî açlığa karşı dengeli ve iyi beslenmek” yerine, “rastgele atıştırmaya” benzetilebilir.
Çok tartışması yapılan, insanın ve özellikle genç neslin eğitimi konusunda özetle denilebilir ki; maddî bünyenin yanında manevî bünye de mutlaka göz önüne alınmalıdır. Manevî bünyesi açlığa mahkûm edilerek, ne bulursa atıştıran veya denize düşenin yılana sarılması gibi bu manevi açlığının sancılarını yatıştırabilmek için çeşitli uyuşturucu müptelâlığına asla düşürülmemelidir.