TR EN

Dil Seçin

Ara

Dünyanın Akciğerleri Ormanlar mı, Sulardaki Mikrocanlılar mı?

Dünyanın Akciğerleri Ormanlar mı, Sulardaki Mikrocanlılar mı?

Dünyanın 1/3’ü karalarla, 2/3’si sularla kaplıdır ve bu suyun %96’dan fazlası tuzlusudur. Tüm canlıların yaşam kaynağı olan tatlı suyun oranı ise yalnızca %4’tür. Karaların bir kısmı ormandır. Dünya orman varlığı 4 milyar hektar civarındadır. Bu da karasal alanın %30’u demektir.

Plankton: Suda serbest halde yaşayan, hareket organelleri olsa bile ancak sınırlı hareket edebilen ve bu nedenle de su hareketlerinin etkisiyle az çok pasif şekilde yer değiştiren tüm organizmalara denir. Denizaltındaki pek çok canlının temel besinini teşkil ederler. Denizlerde, okyanuslarda veya tatlı sularda yaşarlar. Büyüklüklüleri mikronlarla ölçülür, çeşitli şekilleri vardır. 6 bin metre derinlikte ışıksız ortamda yaşayanları bile vardır. Bitkisel olanlarına fitoplankton, hayvansal olanlara zooplankton denir. Besin zincirinde ilk halka sularda fitoplankton türleri, ikinci halka ise zooplankton türleridir.

Fitoplanktonlar: Hücrelerinde klorofil bulunan basit yapıya sahip, tek veya çok hücreli olabilen, çoğunluğu mikroskobik büyüklükte, bitkisel organizmalardır. Kara bitkilerinde olduğu gibi, doğrudan güneş enerjisini kullanarak fotosentez yapacak ve kendi besinlerini üretecek yapıda yaratılmışlardır. Tabiatta karbondioksit ile suyu birleştirerek bir organik madde olan hidrokarbonları yapma yalnızca fotosentez olayı ile olabilmektedir.

Okyanusların temel organik madde kaynağı olan bitkisel planktonlar, aynı zamanda oksijen çevriminde de dengeleyici bir rol oynarlar. Havadaki karbondioksit özellikle soğuk okyanus sularında kolayca çözünür, fitoplanktonlar yaptıkları fotosentez işlemleri sırasında bunu emerler ve büyük miktarda oksijen açığa çıkarırlar. Karbon, hava, toprak ve su arasında dolaşır. 

Gaz halindeki karbon, karbondioksit olarak atmosferde ve sularda erimiş haldedir. Dünyadaki bitkilerin her yıl atmosfere salıverdiği 110 milyar tonluk oksijenin %70’i bu yolla üretilir. Öyleyse dünyanın akciğerleri  ormanları mı, yoksa denizlerde yaşayan fitoplanktonlar mıdır? Evet denizlerdeki mikro canlıların görevleri keşfedildikçe yanlış bilinen doğrular da değişiyor.

Fitoplanktonlar karbon üretiminde birincil üretiminin yarısını karşılayan bir kapasiteye sahip olduğu bilinmektedir. Bir miktar organik karbon deniz tabanına fekal pelet, dışkı, organizma atıkları ya da ölen organizmalar parçacık organik karbon (POC) olarak çökmektedir. POC’nin bir kısmı ise deniz tabanına çökmeden bakteriler tarafından parçalanıp çözünmüş organik karbon (DOC) haline getirilmekte ve bunlar da heterotrofik bakteriler tarafından kullanılmaktadır. Dolayısıyla bu organik karbon türü de sonuçta besin zinciri ile üst trofik seviyelere aktarılmaktadır. Tabanlarda çöken organik karbon ise zamanla fosil yakıtlara dönüştürülmektedir.

Okyanuslardaki bitki kütlesi biyosferdeki toplam bitki kütlesinin sadece %0,2’sini oluşturur ama denizlerdeki fitoplankton kütlesi her 2-6 günde bir yenilenir. Karasal bitki kütlesi ise her 10 yıl ila 100 yılda bir yenilenmektedir. Bu kadar az biyokütle ile bu kadar fazla birincil üretim yapma görevi bu küçük fitoplanktonlara verilmiştir. Kendileri küçük ama yüklendikleri görev büyüktür.

Okyanusun yüzlerce metre altında, taban ortamında yaşayan ve buradaki kayaları yiyen bakteriler vardır. Bunlar da, canlılığın korunması için temel besin işlevi görürler. Kayaları yiyerek parçalayan bu canlılar, gerekli kimyasal maddeleri ayrıştırarak deniz suyuna, oradan da besin zincirine katmakta, böylece okyanus dibindeki canlılığın korunmasında temel bir işlemi yapmaktadırlar.

Fotosentez sonucu hasıl olan geniş spektrumlu organik maddeler özümleme yapamayan organizmalar için gıda kaynağıdırlar. Buna ilaveten, özümleme yapamayan organizmaların organik maddeleri kullanışları sırasında ürettikleri karbondioksit, fotosentez hadisesi sırasında atmosferden alınarak özümlemede kullanılarak oksijen serbest bırakılır ve bu sayede havada düzenli bir karbondioksit-oksijen oranı temin edilir.

Fitoplanktonlar gıda zincirinin ilk halkasını teşkil ederler ve kirletici tabir edilen elementleri bünyeleri içinde kolayca ve büyük miktarlarda biriktirebilirler. Ekosistemdeki kirliliğin belirlenmesinde kullanılan önemli bir organizma grubudur. Fizikokimyasal ve biyolojik baskılara reaksiyon  gösterdiklerinden denizlerin kirlenme olaylarında araştırmacılar tarafından indikatör organizma olarak kullanılıyorlar.

Fitoplanktonlar; hücre dışına protein yapılı maddeler salarak ağır metalleri kendilerine bağladıkları da bilinmektedir. Bu metallerin birçoğu besin zinciri ile insanlara kadar gelebilir ve fitoplanktonlara zarar vermedikleri halde diğer organizmalara zararlı olabilecek seviyeye de erişebilirler.

   

Bir fitoplankton olan Diatomlar (üstteki resimler), alglerin alt bir türü tek hücreli canlılardır. En büyükleri 1 milimetre çapında olan bu minik canlılardan 1 cm3 deniz suyunda, yaklaşık 10 bin tane bulunur. Karada yaşayanları da vardır. İlginç bir mimariye sahiptirler. 25 binden fazla çeşidi olan diatomların hiçbirisi diğerine benzemez. Üzerlerinde bulunan gözenekler sayesinde besinlerin içlerine girip gaz değişimi sağlayacak şekilde yaratılırlar. Çoğalmaları genelde eşeysizdir; yani ikiye bölünüyor ve daha küçük bir diatom yaratılıyor. Bu tekrar tekrar bölünme daha küçük bir parça oluşması imkânsızlaşana dek sürüyor. Diatomlar inanılmaz hızlarda, bazıları sekiz hatta dört saatte bir bölünerek ürerler. Bu nedenle 10 gün içerisinde 1 diatom 1 milyar ayrı diatom haline gelebilir. Ancak ilginçtir ki bunlara eşeyli üreme sistemleri de verilmiş. Yani dişisi ve erkeği var. Böylece sürekli bölünerek çoğalmanın hep daha küçük diatomlar olmasının önüne geçilmiş oluyor. Eşeyli doğan birey tam büyüklükte oluyor.

Diyatomlar öldükten sonra silisyumdioksit bileşimli kabukları, sonra deniz veya göl tabanına çöker ve kalın katmanlar oluşturacak kadar birikebilir. Bu da, belli bir tortul sürecin ardından, diyatomit adı verilen, kumtaşı ya da kiltaşı gibi bir tür tortul kaya oluşmasını sağlar. Görünüşüyle tebeşiri andıran diyatomit, ateşe dayanıklılığı ve hafifliği sayesinde eskiden beri tıpkı bir tuğla gibi kullanılmıştır. En bilinen örnek Ayasofya’nın kubbesi MS. 532’de Roma imparatoru I. Jüstinyen zamanında böyle tuğlalarla örülmüştür.

Birincil tüketiciler doğrudan doğruya algleri yiyerek beslenirler. İkincil tüketiciler de birincil tüketiciler üzerinden beslenmektedir. Bu tüketicilerin en önemli halkasını zooplanktonik organizmalar oluşturmaktadır. Zooplanktonik organizmalar içerisinde alglerle beslenen gruplar olduğu gibi diğer küçük zooplanktonlarla beslenenler de vardır. Balıklar da, tercih ettikleri besin grupları açısından algler, zooplanktonik organizmalar, bentik organizmalar ve diğer balık türleri üzerinden beslenmeleri bakımından üçüncül tüketiciler olarak değerlendirilebilir.

Genel olarak, belli zooplankton grupları belli fitoplanktonları tüketmektedirler. Fitoplanktonun zooplanktonlar tarafından tüketilmesi nedeniyle ortamın fitoplankton yoğunluğu ile zooplankton yoğunluğu arasında zıt bir ilişki kurulur.

Evet denizlerde yaşayan bu mikroskobik canlıların herbiri denizlerin çimenleri, mücevherleri olarak duruyor. Sularda ve yeryüzünde hayat bunlara bağlanmış. Hem denizde yaşayan hayvanlara gıda oluyorlar hem karbon döngüsünde zincirin bir halkası oluyorlar; karbondioksiti alıp besin yaparak tabiata oksijen üretilmesinde görev alıyorlar. Öldüklerinde de fosil yakıt olmak üzere yerlerini alıyorlar.

Ayrıca onların fizikokimyasal özelliklerini keşfeden insanlar onları suların kirliliğini ölçmek için indikatör olarak kullanıyorlar. Dibe çökmüş ölü planktonlardan meydana gelmiş çamurlu toprağı ise, insanlar eskiden beri birçok işlerde kullanmışlar.

Yani planktonlar boyları mikronlarla ölçülen küçük varlıklar, fakat bunlara büyük işler yaptırılıyor; ve çok hassas dengeler ve ilişkiler içindeler. Bu kadar çok ince işlerde kullanılan mikrocanlıları kim tasarladı, onları bu özellikte kim yarattı ve çalıştırıyor? Kendi kendine bu özellikleri kazanmış olabilirler mi? Peki sebepler bir araya gelerek bu kadar ince hassas ölçülerle bu planlamayı yapabilirler mi? Bu olayların serseri tesadüfler, kör kuvvetler ve şuursuz tabiata havalesi mümkün müdür? Aklınız mantığınız bu şıklardan birine evet diyebiliyor mu? Evet bu şıkların dışında bir şık daha var! Bütün bunları yaratan ve onların hepsini planlı işlere sevkeden bir Zat vardır ki O, Ehad, Samed, Vahid, Alîm ve Kadîr’dir; gördüğümüz gibi hükmü her şeyi kaplar. Yeri göğü ve içindekileri yaratan ve faydalı işlerde çalıştıran O’dur. Ondan başka hiçbir şey kendi kendine asla var olamaz.

 

Bkz. Planktonlar için ilgili linkler:

https://www.youtube.com/watch?v=xFQ_fO2D7f0

https://www.youtube.com/watch?v=u1Vtdz4J7J8 https://www.youtube.com/watch?v=23mrtGCkAH8 https://www.youtube.com/watch?v=7kyP0XsF0zM