TR EN

Dil Seçin

Ara

Proje İmam Hatip Liseleri: "Oku" Emri İle İlim Yolculuğu

Modern zamanlar, hayatın bölünüp parçalanarak anlaşılmaya çalışıldığı, aslında birbiriyle bağlantılı ve hep birlikte bütünün düzenli işleyişine hizmet eden unsurların birbirinden koparıldığı, giderek kendi alanlarına çekildiği ve hayatın bütünlüğü algısının zayıflayıp kaybedildiği zamanlar. Bütüncül bakış açısı ve dayanışmacı yaklaşımın terk edildiği, çatışmanın/rekabetin ön plana çıktığı ve hayatın birbiri üzerine hâkimiyet kurma çabasına dönüştüğü zamanlar başka bir deyişle. Buna bir de insanının kendini gerçekleştirme ve özgür birey olma yolunda geleneksel bağlardan ve kurumlardan kurtulması gerektiğine dair düşüncenin hâkim olmasını ekleyin…

Modern zamanlar, hayatın bölünüp parçalanarak anlaşılmaya çalışıldığı, aslında birbiriyle bağlantılı ve hep birlikte bütünün düzenli işleyişine hizmet eden unsurların birbirinden koparıldığı, giderek kendi alanlarına çekildiği ve hayatın bütünlüğü algısının zayıflayıp kaybedildiği zamanlar. Bütüncül bakış açısı ve dayanışmacı yaklaşımın terk edildiği, çatışmanın/rekabetin ön plana çıktığı ve hayatın birbiri üzerine hâkimiyet kurma çabasına dönüştüğü zamanlar başka bir deyişle. Buna bir de insanının kendini gerçekleştirme ve özgür birey olma yolunda geleneksel bağlardan ve kurumlardan kurtulması gerektiğine dair düşüncenin hâkim olmasını ekleyin… Bu şartlar altında kurulan anlam dünyasının temel unsurları olan zıtlık, karşıtlık ve rekabet, bireysel ve toplumsal hayatı şekillendiren dinamikler aynı zamanda. Dışımızdaki dünya zihnimizdeki dünyaların yansıması bir anlamda. 

Hayatı çatışmacı perspektiften okumalar din-bilim karşıtlığından etnik aidiyet, inanç, dünya görüşü veya hayat tarzı farklılıklarına kadar geniş bir yelpazede ayrışmayı getirmekte. Bir arada yaşama kültürü, toplumsal dayanışma ruhu, huzur ve barış iklimi zayıf düşmekte… Nitekim bir toplumda kendi alanında derinlemesine bilgi sahibi olan, uzmanlaşmış, profesyonel bireyler, diğer alanlara kendilerini kapadıkları takdirde toplumun farklı kesimlerini ilgilendiren meselelere dair çalışmalarda, ancak kısmi değerlendirmeler yapılabilecektir ve bir şeyler hep eksik kalacaktır. Nitekim iş bölümü ve uzmanlaşmanın, zamanla bakış açısının ve çalışma şeklinin rutinleşmesi ve yenilik üretme becerisinin körelmesi sonucunu getirdiği söylenmektedir. 

Günümüzde yapılan hangi uzmanlık/hangi iş olursa olsun mutlaka diğer alanlarla doğrudan ve dolaylı olarak da ilgili olduğu daha iyi anlaşılmıştır. Bu nedenle de farklı uzmanlık alanlarının bir meseleyi “birlikte” veya “bir arada” ele almasının daha verimli bir çalışma olacağına dair kanaatler artmaktadır. İşte burada “multidisipliner” ve “interdisipliner” kavramları karşımıza çıkmaktadır. Multidisipliner yaklaşımda farklı disiplinlerin bir aradalığı ile bir ortak çalışmanın yürütülmesi ve her disiplinin kendi alanından sorumlu olması söz konusudur. İnterdisipliner yaklaşımda ise, bir ortak çalışmada disiplinler arasında karşılıklı etkileşim olmakta ve aynı meselenin farklı açılardan ele alınması neticesinde daha yenilikçi ve inovatif sonuçlara varma imkânı doğmaktadır. Bir ARGE merkezinde mühendislerin yanı sıra sosyolog, psikolog, felsefeci veya matematikçilerin yer alması mesela. Yine pandemi sürecinde tıp uzmanlarının yanı sıra toplum bilimcilerin de süreci değerlendirme ve tavsiyelerde bulunmak üzere istihdam edilmesi bu minvalde anlaşılabilir.

Hayatın çatışan unsurları olarak görülen din ve bilim alanlarına bu kavramlar/yaklaşımlar ışığında baktığımızda, bugün insanlık krizi şeklinde tezahür eden pek çok soruna dair farklı pencereler açılabileceği ve daha sağlıklı değerlendirmeler yapılarak çözüm yolunda mesafe kat edilebileceğini düşünebiliriz. Bunun için öncelikle bizim bakış açımızı şekillendiren medeniyet perspektifinde bilim ile dinin çatışan değil birbirini destekleyen sistemler olduğunu hatırlamamız gerekiyor. Çünkü vahyin ilk emri olan “Oku” dendiğinde, bizlerden Kur’an ayetlerinin yanı sıra insanı, tabiatı, varoluşu, olan biteni “Âlemlerin Rabbi olan Allah adına” okumamız, kainata hikmet nazarıyla bakmamız istenmekte. Buradan hareketle insanlığın hayrına ve Allah’ın rızasını gözeterek işler üretmek, yaşadığımız dünyayı hikmet ve adalet üzere imar etmek aynı zamanda öte dünyamızın da imarı anlamına gelecektir.

İslam’ın bir ilim medeniyeti olduğunu, bizlere “karanlık çağ” olarak öğretilen zamanlarda aslında altın çağını yaşadığını, İslam âlimlerinin Kur’an ve Sünnet kaynaklarından beslenerek ortaya koydukları eserlerle Ortaçağ ve Batı düşüncesini derinden etkilediğini hatırlamamız gerekiyor. Fizik, kimya, tıp, matematik, astronomi, coğrafya, tarih, felsefe, ilahiyat gibi farklı alanlarda Müslüman bakış açısını ve okuma/anlama biçimini yansıtan kıymetli eserler vermiş olan âlimlerimizin dünya bilim tarihine katkıları son derece önem taşımakta. Ancak bu değerlerimiz çok uzun bir süre tarihin tozlu raflarına terk edilmiş ve “Müslümanlar dünya bilim tarihine herhangi bir katkı sunmamıştır” algısı kabul görmüştür. 

İşte bu yanlış algının giderilmesi noktasında çok önemli çalışmalara imza atmış kıymetli bir isim çıkıyor karşımıza: Fuat Sezgin. Kendisi de geleneksel âlim profiline benzer bir şekilde matematik, coğrafya, tarih, bilim tarihi ilimleri ve İslami ilimleri birbiri ile kaynaştırmayı başarmış “multidisipliner” bir ilim adamı olarak tanımlanıyor. En önemli özelliği de kimliğinden, kişiliğinden taviz vermeyen, milli duruşlu bir ilim adamı olması. 300 bin yazma eseri inceleyerek 18 ciltlik devasa bir eser bırakmış arkasında. Yeni nesiller tarihî tecrübemizden güç alarak kendi medeniyet kodlarımızla bir anlama çabasına girişsinler ve yarınların aktif özneleri haline gelme idealine sarılsınlar diye. Hafızamız geri gelsin, aşağılık kompleksi ve öğrenilmiş çaresizlik sarmalından kurtulalım, kendimizle barışalım, bu özgüvenle geçmişte yapıldığı gibi bugün de başarılara imza atalım… Ve, farkımız ortaya konsun. Meselesi olmak önemli mesela. Başarmak ama salt dünyevi başarı, kazanç, makam değil mesele… Çalışmak ama kısa günün hesapları ile değil, insanlığa hizmet, kulluk, adanmak ve rızayı Bari’ye talip olmak gibi ulvi niyetlerle çalışmak…

Bu değerli bilim adamımızı anmak kadar, “Yeni Fuat Sezginler” yetiştirme çabası da önemli. Okuyan, düşünen, araştıran, yorumlayan, sorgulayan, yapıcı, üretken, bilgi ve hikmet yolunda giden gençler… İşte bu noktada Fen ve Sosyal Bilimler ile Temel İslami Bilimler’in bir müfredat çerçevesinde genç nesillere öğretilmesini amaçlayan Proje Anadolu İmam Hatip Liseleri’nin öneminden bahsetmek gerek. Bütüncül bakış açısı ve ilmin insanlığın ortak mirası olduğu düşüncesinin yeniden hayat bulması, bugünün kördüğüm olmuş sorunlarının çözümü için önemli bir adım. Doğru inanç, doğru bilgi, doğru düşünce ve doğru davranış kazandırmayı önceleyen bu okullarda, birbirini tamamlayan fen ve sosyal bilimler ile İslami ilimleri kuşanarak tıpkı tarihteki güzel örnekler gibi kendi medeniyet perspektifimizi yansıtan çalışmalara imza atarak ülkemize ve insanlığa faydalı olacak kuşakların yetişmesi hedefleniyor. Bunun için çok temel bir çıkış noktasından harekete geçmiş oluyorlar ve farkları ortaya konmuş oluyor. Derslikler, fen laboratuarı, dil sınıfı, bilişim odası ve mescit arasında ilim yolculuğu yaparak Kitabın ayetleri ile kâinatın ayetlerini aynı ortamda bir sistem içinde öğrenme gayreti… “Oku” emrine gereğince ittiba etmek noktasında güzel bir örneklik, değil mi?