Anne sütünde; protein, karbonhidrat, yağ ve vitaminlerden terkip edilmiş eşsiz bir besindir. Ayrıca hormonlar, enzimler, immünoglobulinler, büyüme faktörleri, sitokinler, antiinflamatuar ajanlar ve antimikrobiyal faktörler gibi farklı biyoaktif (aktif ve canlı) maddeleri de içeren benzersiz ve paha biçilmez bir salgıdır.
Aynı zamanda, dağılımı önemli ölçüde farklılık gösteren farklı türlerdeki canlı hücreleri de barındırır. Normal şartlarda tüm anne sütü hücrelerinin %13-70’ini lökositler (kandaki savunma hücreleri) oluştururken, enfeksiyon geçirilmesi durumunda bu oran %94’e kadar çıkabilir. Bu da anne sütünün enfeksiyonlara karşı bebeğe savunma sağladığını, bağışıklık sistemini güçlendirdiğini gösterir.
Meme bezlerinin kanallarındaki epitel hücreleri her zaman normal hücre popülasyonu arasında yer alır. Anne sütündeki diğer bir hücre grubu da laktogenez (süt salgılanması) sırasında yeni meme dokusunun oluşumunu sağlayan meme bezi kök hücreleridir. Bu hücreler normal bir meme bezinde az sayıda veya aktif değilken, hamilelik ve emzirme ile meme bezini aktif olarak yeniler. Meme dokusunun alveolar, duktal ve miyoepitelyal hücrelerine farklılaşabilirler.
Anne sütü ile teşekkül eden hücreler, bir bebeğin mide-bağırsak sisteminin zorlu koşullarına rağmen hayatta kalırlar; sonra da bağırsak duvarına ve onları karaciğere ve dalağa taşıyan kan dolaşımına geçtikleri gösterilmiştir. Ancak bu hücrelerin vücuttaki tam dağılımları ve akıbetleri büyük ölçüde bilinmemektedir. Anne sütü kök hücrelerinin farklılaştığı ve farklı dokulara (kan, mide, timüs, karaciğer, pankreas, dalak ve elbette beyin) entegre olduğu düşünülmektedir.
Şimdi Türk bilim insanlarının yaptığı bir araştırmada1; anne sütü kök hücrelerinin yavrulara geçtiği, beyne ulaştığı, oraya yerleştiği ve farelerde nöron (sinir hücresi) ve glial hücrelerde başarılı bir şekilde farklılaştığı gösterildi. Yani annenin hücreleri ve DNA’sının anne sütüyle bebeklerin kanına ve beynine de geçtiği tespit edildi. Böylelikle bu hücreler beyin hücrelerinin oluşumunda aktif rol oynuyorlardı.
Üstelik anne sütü kök hücreleri oldukça zor olan kan beyin bariyerini geçerek beyne yerleşiyorlardı. Bunun için henüz bilemediğimiz bir stratejiye sahiptiler.
İnsanın varoluşunun sebebi olan aile, İslâm’a göre çok önemlidir. İslâm sağlıklı bir neslin ve ailenin devamı için bebeklerin ilk iki yıl anne sütüyle beslenmeleri üzerinde titizlikle durmakta konunun önemine dikkat çekmektedir. Kur’an-ı Kerîm’de de belirtilen emzirme; ister bebeğin annesinden ister başka kadınlardan süt emmeye verilen isimdir. Fıtrat (yaratılış) gereği süt emzirme âdeti, naslarla belli ilkelere bağlanmış, böylece süt emzirme âdeti korunmuştur. Öz anne dışındaki kadınlardan emzirmelerin sütkardeşliği oluşturacağını beyan etmiştir. Sütkardeşliği, kan bağı akrabalığı gibi sürekli evlenme yasakları içerisinde kabul edilmektedir. Araştırmada ortaya çıkan bulgular anne sütünün vazgeçilmez olması yanında, süt kardeşliğinin önemini vurgulamaktadır.
Her geçen gün daha iyi anlaşılmaktadır ki, anne sütü, bebeği çeşitli hastalıklardan koruyan, besin ihtiyaçlarını gideren ve Allah’ın (cc) üstün nitelikli bir armağanıdır.
...
Resimde, GFP+ (işaretli anne) tarafından emzirilen yavruların immünohistokimyasal olarak boyanmış beyin bölümleri görülüyor. Anne sütüyle taşınan anne hücreleri, yavrunun beynine dağılır. (A,B) Beynin hipokampal bölgesindeki GFP+ hücrelerinin yakınlaştırılmış görüntüleri. (C–F) Glial hücre markörü (anti-GFAP) ve nöronal markör (anti-NeuN) farklı hücre tiplerini etiketlemek için kullanıldı, nükleer boya TO-PRO3 ile zıt boyandı. Nöronal ve glial hücrelere farklılaşan GFP+ hücreleri, bir hafta ve iki aylık emzirmeden sonra saptandı. (ölçek çubukları: 5 µm)
Kaynak:
1. Transfer and Integration of Breast Milk Stem Cells to the Brain of Suckling Pups. Mehmet Şerif Aydın, Esra Nur Yiğit, Emre Vatandaşlar, Ender Erdoğan & Gürkan Öztürk: www.nature.com/scientificreports