TR EN

Dil Seçin

Ara

Kâinattan Haberler

“Istakozlar, akrabalarının hasta olduğunu anlamakla kalmıyor, onları karantinaya alarak kendilerini koruyor...”

 

ISTAKOZLARDA KARANTİNA

Yapılan son araştırmalar, ıstakozların şimdiye kadar bilinmeyen bir yönünü ortaya koyuyor. Üstelik bu, tabiatta daha önce başka hiç bir örneğine rastlanmamış bir kabiliyet: Hastalıklı hayvanları karantinaya almak.

Bilim adamları yaptıkları araştırmalar sonucunda, Karayiplerde yaşayan bir tür ıstakozun sadece zengin sofraları süsleyen nadide bir yiyecek olmadığını ortaya çıkardı. Bu kabuklular, insanoğluna hastalıklardan korunma konusunda ders olabilecek bazı kabiliyetlere sahip. 

Türdeşlerinden biri ölümcül bir virüs taşıyorsa, bunu seziyorlar.

Karayiplerin kemikli ıstakoz” denen bu kabuklu deniz hayvanı türü, sürüler halinde denizaltı kovuklarında yaşıyor. Ölümcül bir virüsün bu tür üzerindeki etkilerini araştıran uzmanlar, ıstakozların, akrabalarının bu hastalığa yakalandığını, daha belirtiler görülmeden dahi saptayabildiğini fark ettiklerinde çok şaşırdılar. Üstelik bu ıstakozlar, hastalıklı akrabalarını tespit etmekle kalmıyor, hastalıklı hayvanın yaşadığı kovuğu derhal terkedip, sağlıklı olanların yaşadığı başka kovuklara taşınıyorlar.

Bir başka deyişle hasta ıstakozu karantinaya alıyorlar. Karantina, tehlikeli virüslerin diğer ıstakozlara bulaşmasını ve tüm topluluğa yayılmasını engelliyor.

Uzmanlar, ıstakozların hastalığı önceden sezmeyi çok gelişmiş koku alma duyuları yoluyla başardığını düşünüyorlar.

 

***

 

OKYANUS DİBİNDE FOTOSENTEZ

Fotosentez, bitkilerin güneş ışınlarından yararlanarak gereksinim duydukları enerjiyi sağladıkları temel süreçtir. Güneş ışığı fotosentez için olmazsa olmaz koşulların en başında gelir. Ancak Kanadadaki British Columbia Üniversitesinden Thomas Beatty yönetimindeki bir araştırmacı grubu, Pasifik Okyanusunun 2400 metre derinliği gibi güneş ışığından çok uzak bir ortamda fotosentez yapan bir bakteri keşfetti. Araştırmacılara göre bu bakteri, son derece gelişkin antenleriyle algıladığı zayıf ışıktan, kükürtten ve okyanus dibindeki sıcak su kaynaklarından yararlanarak fotosentez gerçekleştiriyor.

 

***

 

BEYİNDE NANOTEKNOLOJİ

Bilim adamları beyni hasarlı ve kör olan hayvanları nanoteknolojiyi kullanarak iyileştirmeyi başardıklarını söylüyor.

Uzmanlar bilimde bir devrim olarak ifade edilen nanoteknolojinin bu sorun karşısında işe yarayıp yaramayacağını sınamak üzere, önce kobay olarak belirlenen hamsterlerin görüşü sağlayan optik sinirlerini kesti. Böylece kemirgenler kör oldu. Bunun ardından kopuk olan noktaya nanotanecikler yani mikroskobik büyüklükte tanecikler içeren bir sıvı enjekte edildi. Sıvının yardımıyla sinirler kendilerini onardı ve görüş imkânı geri kazanıldı. 

Uzmanlar bu yöntemin ileride onarım amaçlı beyin ameliyatlarında da kullanılmasını umuyor ancak sinirlerin yeniden gelişmesini sağlamak oldukça güç. Çünkü darbe sonucu meydana gelen yaranın kabuk dokusu oluşturması, uyaran akışını engelliyor.

 

PEPTİTLER KÖPRÜ KURDU

ABDdeki Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT) uzmanları ile Hong Kong Üniversitesi’nden bir ekip bu güçlüğü  atom ve molekül gibi son derece küçük birimlere başvurulan nanoteknoloji ile çözmeyi seçti.

Bu sefer uzmanlar hamsterlerin beynine, tüm canlıların yapıtaşında bulunan peptit moleküllerini içeren bir solüsyonu enjekte etti. Sadece beş nanometre büyüklüğündeki peptit molekülleri beyinde bir çeşit iskele oluşturacak şekilde birleşti. Bu da kopuk sinir parçaları arasında bir köprü kurdu. Kobayların beyin dokusu bu iskele etrafında yeniden gelişerek boşluğu kapattı. Üstelik yara dokusu oluşturmadı.

MIT uzmanlarından Doktor Rutledge Ellis-Behnke, Beyin 24 saat içinde kendisini onarmaya başladı. Daha önce hiç böyle bir şey görmemiştik.” diyor.

Tedavide kullanılan peptidler daha sonra vücut tarafından zararsız bir madde haline gelecek şekilde parçalanıp üç dört hafta içinde idrarla atıldı. Bu çalışma henüz tıpta kullanılma noktasından çok uzak. Ancak uzmanlar en azından sinirleri yenileme önündeki ciddi bir engeli aştıklarına inanıyorlar.

 

***

 

ASPİRİN YERİNE KİRAZ

Araştırmacılara göre günde 20 kiraz yemek bir aspirin almakla eşdeğer. Kiraz kanı sulandırıp vücudu temizliyor.

Kanı sulandırıp, temizleyen kiraz aynı zamanda karaciğer ve safrayı da temizliyor, böbreklerde biriken zararlı maddelerin atılmasına yardımcı oluyor, kabızlığı gideriyor, hazmı kolaylaştırıyor...

Kirazda karbonhidratlar, pektin maddeleri, organik asitler, B2, C ve A vitamini bulunduğunu ifade eden Ordu Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Turan Karadeniz, kirazın stresi yok ettiğini, menopoz döneminde faydalı olduğunu söyledi ve:

Kiraz mide, bağırsak ve idrar yolları hastalıklarında çok faydalı olup, karaciğer rahatsızlıklarına da şifalı gelmektedir. Karaciğer ve safrayı temizler. Böbreklerde biriken zararlı maddelerin atılmasına yardımcı olur, kabızlığı giderir, hazmı kolaylaştırır. Aç karnına yenen kiraz zayıflatır. Midedeki yara, iltihap ve çıbanları temizler. Kiraz yenmeye devam edilirse böbrek ve mesane yollarını kumlardan temizler, karaciğer şişliğine iyi gelir, safra akışını normale döndürür, sinirleri kuvvetlendirir.” dedi.

Kirazın stresi yok ettiğine dikkati çeken Karadeniz, şunları ilave etti:

“Romatizma, damar sertliği ve mafsal kireçlenmesine faydalıdır. Menopoz döneminde faydalı olmaktadır. Kiraz meyvesi ağrıların dindirilmesinde aspirinden daha fazla etkili oluyor. Araştırmacılar bu etkiyi kirazda bulunan antosiyaninisimli kimyasalın yaptığını bildirmektedirler. Kirazda 12-25 miligram arasında antosiyanin bulunmakta ve bu maddenin ağrı kesici etkisinin aspirinden on kat daha fazla olduğu bildirilmektedir. Araştırıcılara göre, günde 20 kiraz yemek bir aspirin almakla eşdeğer görülüyor. Ayrıca kirazda bulunan antosiyanin maddesi E ve C vitaminlerine benzer antioksidan etkiler yapmaktadır.”

Karadeniz, kiraz suyunun cilde sürülünce lekeleri temizlediği, ergenlik sivilcelerini iyileştirdiğini de sözlerine ekledi.