TR EN

Dil Seçin

Ara

Faiz: Haksız Fazlalık-3 / Faizin Kaynağı: Veresiye

Karmaşık bir konu olan faiz meselesinin iyi kavranabilmesi için, faizin nereden kaynaklandığını da bilmemiz ve öğrenmemiz önemlidir. Bankacılık ve finansın motoru faiz, faizi doğuran ise veresiyeolgusudur. Peşin satışlar faize yol açmaz, ancak iki taraftan biri lehine ve aleyhine olan bir alış-veriş İslâmî ölçülere göre riba addedildiğinden, bu tür muamelelerde faiz meydana gelmiş sayılır. Ancak geçmişte oldukça yaygın olan söz konusu durumlar, bugün yok denecek kadar azalmıştır. Dolayısıyla artık faiz, gelir ve giderlerimize farklı kaynaklardan çıkıp bulaşmaktadır. Dediğimiz gibi bu kaynakların neredeyse tamamı veresiyeden gelir.

 

VERESİYE NEDİR? 

Veresiye denince hepimizin aklına artık sayıları iyiden iyiye azalan mahalle bakkallarının, bir nüshası müşteride bir nüshası da bakkalın kendisinde bulunan o kargacık burgacık hesaplarla dolu veresiye defterlerigelir. Karşılıklı itimada dayalı, gerçek birer dayanışma timsali olan bu tür örnekler, bizim yazımızda bahsedeceğimiz konunun haricindedir. Çünkü artık, hemen hepimizin cüzdanında taşıdığı kredi kartları o eski veresiye defterlerinin yerini almıştır ve mahalle bakkalının veresiyesiyle, süpermarketin veresiyesi başka bir deyişle, bakkal efendinin yazdığıyla, yazar kasanın yazdığı arasında çok fark bulunmaktadır.

Bugünkü uygulamada veresiye kavramı; her türlü borçlanma (alacaklar), mal ve hizmetlerin vadeli olarak ticareti, taksitli alış-verişler, vadeli döviz alım-satımı, vadeli kontratlar ve benzeri muamelelerin hepsini kapsar. Bir başka açıdan, para ve malın peşin olarak değiştirildiği spot alış-verişler dışındaki işlemler veresiyenin yukarıdaki sayılan türlerinden birine girer.

İçinde bulunduğumuz ekonomik sistem, yürütülen pazarlama yöntemi icabı, insanları taksitlendirme yoluyla devamlı olarak veresiyeye yönlendirmektedir. Kredi kartları da vadeli alış-veriş için uygun hâle getirilmiştir. Kart sahibi olmanın prestij sağladığı şeklinde sahte bir izlenim oluşturularak, insanlar zayıf yerinden yakalanmaktadır. Diğer taraftan, ustaca hazırlanmış cazip reklamlar beyinleri yıkayarak olayın sadece tek bir yönünü gösterip, tüketicinin veresiye imkanı karşılığında nasıl bir maliyetle karşılaşacağından hiç bahsetmezler. Milletimiz için asırların alışkanlığı olan bakkallara karşı bir türlü istediği üstünlüğü elde edemeyen marketler, çare olarak müşterileri başka yöntemlerle de olsa veresiyeye alıştırmışlardır. Ev tamiratı, yazlık tatil, eğitim ve aidat giderleri dahil her türlü masraf kredi kartına bağlı taksitler halinde ödenebilmektedir. Artık veresiye meselesi, normal boyutları aşıp, çığrından çıkmış gibi görünüyor.

İş hayatında da peşin işlemler giderek azalmakta, yerini vadeli ticarete bırakmaktadır. Örneğin, finansal kiralama sayesinde her türlü makine, teçhizat, bilgisayar, mobilya ve mefruşat beş kuruş peşinatsız olarak kullanılabilmekte, karşılığı kira bedeli olarak 60 aya kadar vadeyle ödenmektedir.

Ancak, şunu da kabul etmeliyiz ki vadeli alış-veriş konusunda tüketiciyi zorlayan da yoktur. Faizden (haklı olarak) kaçınan kimselerin veresiyeden mümkün olduğu kadar uzak durarak bu konudaki hassasiyetini somut bir şekilde ortaya koymaları gerekir. Şu bir gerçek ki, bazılarımız veresiyeyi âdeta bedava gibi görmekte ve şahsî gelirini gideriyle mukayese etmeden sadece taksitli satışın büyüsüne kapılarak alımda bulunmaktadır. Mükemmel dizayn edilmiş, klima sistemi sürekli çalışan, rahat ve uygar bir ortamın hüküm sürdüğü süper marketlerde, tüketiciler çoğu kez ihtiyacı olmayan maddeleri kredi kartıyla vadeli ödemenin o an için sağladığı rahatlıkla alışveriş sepetine atmaktadır. Diğer taraftan, iş adamı da işini çabuk büyütmek adına, sermayesinin çok üzerinde veresiyeyle iş yaparak kendini riske atmaktadır.

 

VERESİYE KONUSUNDA İSLÂMΎ YAKLAŞIM 

Hz. Peygamberin söz ve davranışlarından, borçlanmanın (veresiyenin) mekruh addedildiği anlaşılmaktadır. Hz. Ayşeden öğrendiğimize göre, Peygamberimiz her namaz sonrasında kendisini borçtan koruması için Allaha yalvarmıştır. Diğer taraftan, Resulullah’ın borçlu ölen bir müslümanın cenaze namazını (borcuna cemaatten biri kefil olana kadar) kıldırmayı reddetmesi çok çarpıcı ve anlamlı bir olaydır. Veresiye ile ilgili hadisler şöyledir:

Sakın borcun varken ölme, zira âhiret, sevap ve günah yeridir. Orada ödeme olarak altın ve gümüş yoktur ve hiç kimseye zulüm yapılmaz.”

Allah nazarında, Allah’ın yasakladığı günahlardan sonraki günahların en büyüğü karşılık bırakmadan borçlu ölmektir.”

Borç bir kelepçedir ve ağır bir bağdır. Bu kulun boynuna yükletilir. Borç insanı üzer, hüzünlendirir.”

Borç, arzda Allah’ın bayrağıdır. Allah bir kulunu zelil etmek isterse, bayrağı o kulun boynuna diker.”

Kim ödememek niyeti ile borçlanırsa, Allah’ın huzuruna hırsız olarak girer.”

“Ödeyebilecek durumu olan bir adamın, borcunu geciktirmesi zulümdür.” 

Allah katında işlerin en güzeli, mümin kardeşinin kalbini sevinçle doldurmak, onun borcunu ödemek veya yemek yedirmektir.”

“Ödemek kastıyla borç alana Allah yardım eder.”

Hadislerin bize açıkça anlattığına göre, aşırı borçlanma yüzünden borçlu olarak ölmenin sonuçları çok ağırdır. Bazı hadisler ise, iyi niyetli borçluya Allah’ın yardımcı olacağını müjdeler. Kurandaki bazı âyetler de alacaklının borçluya ek süre tanımasının ve borcu bağışlamasının çok büyük sevap olduğunu haber verirler.

Her şeyin bir ölçü dahilinde ve birbiriyle tutarlı biçimde düzenlendiği İslâmda, faiz kesinlikle haram kılınmakla beraber, veresiye yasaklanmamıştır. Çünkü helâl olan ticaret hayatının gelişmesinde veresiyenin inkâr edilemez bir rolü bulunmaktadır.

Borçlanma (veresiye) konusunda helâl ile haramı ayıran unsur, borçlanmanın derecesidir. Ödeme gücünü zorlamayan ölçüde borçlanma, ticaret hayatında alıcılara kolaylık sağlarken, öz varlığına göre makul düzeyde borçlanan bir işletme, ciro ve kârlarını sağlıklı bir şekilde geliştirebilir. Buna karşılık imkânların üzerinde karşılıksız borçlanmanın şahıs ve kurumlar için felâkete yol açtığına her gün şahit olmaktayız.

Aşırı borçlanmanın faiz batağına nasıl yol açtığına dair canlı örnek, ülkemiz ve devletimizdir. Bugün Türk para piyasasında kurumlar ve kişiler arasında gerçekleşen faizli muamelelerin %80i devlete ait borç senedi olan hazine bonolarından oluşmaktadır. Ayrıca, devletimiz dövizle yazılı bonolar çıkartarak, yabancı ülkelerde pazarlamakta ve ecnebi yatırımcılara da borçlanmaktadır. Sonuç, kamu gelirlerinin %70-80i faiz ödemesine gittiği halde toplam borç stokunun yükselmesi yine de engellenememektedir.

Bütün bu açıklamalarımız ışığında şunu söyleyebiliriz ki: Faiz konusunda şeytan, veresiyede yani borçlanmada saklıdır.