TR EN

Dil Seçin

Ara

Müntehir / Hayalin İçinden Öyküler

Genç adam gözlerini açtığında bir hastane odasındaydı.

Her şeyi bitirmek isterken yeniden başlıyor olmanın sebep olduğu tuhaf bir duygu kapladı içini. 

“Ölmedim mi ben şimdi?” diye mırıldandı şaşkın bir halde. 

Uzun zamandır planladığı bir şeydi yaptığı. Ona her zaman anlamsız gelen, özellikle de babasının ölümünden sonra anlamını tamamen yitiren hayatını sona erdirmek için yapmıştı bunu. Kendisine sorulmadan gönderilmişti dünyaya, o da kimseye sormadan gitmek istemişti. Kötü alışkanlıklarından vazgeçemiyor, annesine yük olmaktan, onu üzmekten başka bir işe yaramıyordu. Sadece ona değil, kimselere bir artısı yoktu ve yokluğu bir eksikliğe sebep olmayacaktı. Bu dünyanın da içinde olduğu ve milyarlarca yıldızın bulunduğu bu galaksiden milyarlarca daha vardı ve kendisi ne bir dünya ne bir güneş olmadığına göre, evrende yokluğu hissedilecek bir büyüklüğe de sahip değildi. Belki de anlam ölümde gizliydi. Belki hayat anlamsız, ama ölüm anlamlıydı.

Bütün bu düşüncelerle teşebbüs etmişti intihara. Fakat birçok şeyde olduğu gibi bunda da başarısız olmuştu. 

Üzerinde kim olduğuna dair hiçbir bilgi bulunamamıştı. Acile getiren kişi, hastanedeki bir doktorun ismini vererek onun yakını olduğunu söylemişti. Başka bir bilgi vermeden ortadan kaybolmuştu.

Genç adam haline baktı. Oysa hiç kimsenin kendisini bulup kurtaramayacağını düşündüğü bir yer seçmiş ve kimliğine dair üzerine hiçbir şey almamıştı.

O sırada içeri giren doktorun,

“Aramıza dönmene çok sevindim. Fakat bizi epey korkuttun” diyen sesi ile düşüncelerinden sıyrıldı.

“Anlatmak istersen, iyi bir dinleyiciyimdir. Hatta diğer yakınlarından önce kız arkadaşını çağırabilirim buraya. Tanışmak isterim doğrusu.”

“Evet” dedi genç adam, doktorun zannını boşa çıkarmak istemedi:

“Bana bir veda bile etmedi. Gittiği yeri öğrenince, size de haber veririm.”

“Hiç merak etme. İnşallah önünde uzun bir hayat olacak ve karşına seni hak edecek biri mutlaka çıkacak. Şimdi söyle bakalım sen kimsin ve beni nereden tanıyorsun. Acile getiren kişi, görevlilere senin bir yakınım olduğunu söylemiş.”

Genç adam doktoru daha önce hiç görmediğini ve onu hastaneye kimin getirdiği konusunda en ufak bir fikri olmadığını söyledi. Kendisinin ve ailesinin kimlik ve adres bilgilerini de verince, bu bilgilere çok şaşıran doktor, sesinde önleyemediği bir tedirginlikle:

“Bu verdiğin adres ve isimleri ben de çok yakından tanıyorum” dedi.

Fakat sözlerine devam edemedi. Çünkü verdiği isimlerin bu genç adamın ailesi olması mümkün değildi. Onların bu yaşta bir erkek çocukları olmadığını çok iyi biliyordu. Bir tür hafıza sorunu olabileceğini düşünerek ayrıntılı bilgiler istedi. 

Babasının vefat ettiğini fakat annesinin sağ olduğunu, ayrıca kendisinden büyük üç kız kardeşinin olduğunu söyledi genç adam. İsim, adres, eş ve çocuklarla ilgili ayrıntılı bilgiler verdi.

Doktorun şaşkınlığı daha da artmıştı. Genç adamın ailem diye bahsettiği kişileri çok yakından tanıyordu. Anlattıkları her şey doğruydu. Sadece babasının vefat ettiği bilgisi tutmuyordu, bir de üç değil dört kız kardeş söz konusuydu. Onun öldüğünü söylediği kişi doktorun kayınpederiydi ve oldukça sağlıklı bir adamdı. Eşi kız kardeşlerin en küçüğüydü ve geçen yıl evlenmişlerdi. Ondan öğrendiği kadarı ile kayınpederi hep bir erkek çocuğu olsun istemişti fakat nasip olmamıştı. Bu konunun kayınpederinin psikolojisini bir dönem çok olumsuz etkilediğini, kayınvalidesi ile aralarında sorunlara yol açtığını, kayınvalidesinin birçok hastalık sahibi olmasında o dönemin etkisi olduğunu da çok iyi biliyordu. Çocuklar büyüdükçe ve yaş ilerledikçe bu hassas konu normale dönmüş fakat izleri tamamen silinememişti.

Yine de kendisinin bilmediği bir mesele olabileceğini düşündü. Eşi ile görüşerek akşama herkesi davet etmesini istedi ve çok önemli bir konu hakkında bilgi paylaşacağını söyledi.

Akşam konuyu tüm aile bireyleriyle paylaştığında onlar da çok şaşırdılar. 

Kayınpederi:

“Sen de biliyorsun, Allah bize dört kız çocuğu nasip etti. Dört kızımız da çok şükür sağlıklı birer yetişkin oldular, çoluk çocuğa karıştılar. Aklınıza gelebilir diye söylüyorum, gayri meşru bir durum da asla söz konusu değil.” 

Ertesi gün karmakarışık duygular içinde genç adamı görmeye gittiler. Önce kameradan izlediler. Gerçekten de bu genç adamı ilk defa görüyorlardı. Fakat onun fiziksel yönden baba ile benzerliği inkâr edilemeyecek düzeyde idi. Babanın ve kendi eşinin gelmemesinin daha iyi olacağını düşünen doktor, annesini ve diğer kardeşleri hastanın odasına aldı. Genç adam hepsinden kendisini affetmelerini istiyor ve pişmanlığını dile getiriyordu. Fakat onlardan bu yakınlığı göremediği için de çok şaşırıyordu. Birer yabancı gibi davranıyorlardı. Eskiden olsa kendisinin bu hasta haline dayanamazlar yaşanan bütün olumsuzlukları unutarak çok daha yakın davranırlardı.

Genç adam annesine dönerek, onu yine üzmüş olmanın pişmanlığı ile seslendi:

“Anne seni tek başına bıraktığım için çok üzgünüm. Fakat benim sana yaşattığım sıkıntılardansa yalnız kalman senin için daha hayırlı olur diye düşündüm. Affet beni.”

Kadın hiçbir şey diyemedi. Kendisine anne diyen bu genç adam bir yabancıydı onun için. Ve “geçmiş olsun” derken bir yabancıya söyler gibi söyledi bunu, daha fazlasını yapamadı.

Herkesin kafası çok karışmıştı. Doktorun odasında bir araya geldiler.

Doktor da şaşkındı: 

“Gerçekten çok ilginç bir vaka. Sizin çocuğunuz olduğunu söylüyor fakat babasının yıllar önce öldüğünü iddia ediyor. Siz haklı olarak, bizim hiç erkek çocuğumuz olmadı diyorsunuz. Biraz daha iyileşsin onu psikiyatri bölümüne sevk etmem gerekecek.”

İlk seansta genç adamı uzun uzun dinledi psikiyatrist. Birkaç seanstan sonra kendisine ailesi olduğunu söylediği kişilerin genç adam ile ilgili düşüncelerini aktardı ve babası olduğunu ve öldüğünü söylediği kişinin de sağ olduğunu söyledi. Bunları bilmesinin tedavi sürecinin verimliliği için daha doğru olacağı düşüncesinde olduğunu belirtti.

Genç adam bütün bu olanların bir kâbus olma ihtimali ile yaşadı bir süre. Fakat kaç kez uyuyup uyandığı halde aynı gerçeklerle karşılaşınca bunların bir kâbus olduğuna dair ümidi kalmadı. Anlamsız bulduğu bir hayattan kurtulmak için ölümü seçmiş fakat ölmenin bile onun seçimine bırakılmadığını anlamıştı. 

Psikiyatristin ricası ile evlerinde misafir ettiler genç adamı. Evi gezmesine, onların çocuğu olduğunu kanıtlamaya çalışmasına, şu ana kadar yaşadıklarını, aile ile ilgili sahip olduğu bilgileri paylaşmasına, fotoğraf albümlerini incelemesine izin verdiler. Arkadaşı olduğunu söylediği birkaç kişiyle ve akrabalarından bazıları ile görüştürdüler. Anlattıklarının doğru olmasına rağmen buna bir anlam verememeleri ve hiçbirisinin onu tanımaması daha da acıttı genç adamın yüreğini. Fakat onu en çok yaralayan, yıllar sonra sağ salim bir halde karşısına çıkan babası için bile bir yabancı olmasıydı.

Çeyrek asra yakın bir hayatı, çocukluğu, gençliği, anıları artık sadece hafızasındaydı. Onun olduğu bir fotoğraf, bir video ya da kayıtlı olduğu her hangi bir evrak yoktu. Bir kimliği bile yoktu.

Genç adam, annesi, babası ve kardeşleri için, hiç var olmamıştı.

Bu yaşadıklarını, aynı suçu işleyen herkesin yaşayıp yaşamadığı sorusu kafasına takıldı bir ara…

Belki de burası başka bir dünya diye düşündü. Ve belki de bu dünya onun gibiler içindi, istediği zaman ölebileceğini zannederek aynı suçu işlemiş kişiler için…