TR EN

Dil Seçin

Ara

Amaçlı Alışveriş / İncelikler

Çağdaş medeniyetin görücüye çıktığı yer olarak Amerikaya yolu düşen herkes, bu ülkeye ve bir bütün olarak çağdaş medeniyete rengini veren en önemli unsurun ne olduğunu kolaylıkla görür. Bu diyarda, bir şehirden bir diğer şehre giderken yol boyu karşınıza çıkan ve her biri yüzlerce dönümlük araziye yayılmış alışveriş merkezleri, modern dünyada bir numaralı değerin tüketimolduğunu haykırır durur.

Bunu anlamak için Amerikaya kadar gitmeye de gerek yoktur aslında. Amerikan tarzı hayatı bütün bir dünyaya seyrettiren sinema filmleri veya TV dizileri, çılgınlık düzeyinde bir tüketim manzarasını evimizin içinde gözümüzün içine sokmaktadır zaten. Bu diyarı kendi gözünüzle gördüğünüzde yaşadığınız duygu ise, filmlerde gördüğünüz şeyin abartı değil, gerçek olduğu duygusundan ibarettir.

Modernitenin görücüye çıktığı diyarda tüketim çılgınlığı o boyuttadır ki, hemen her zaman insanları tüketime teşvik için bir gerekçe mevcuttur. İnsanları tüketime sevk etmek üzere plânlanmış günler vardır sözgelimi. İnsanları tüketime sevk edecek böylesi günlerin olmadığı zamanlarda ise, kampanyaların ardı arkası kesilmez. Sürpriz fırsatlar,sürpriz indirimler, iki al bir ödekampanyaları, ‘şimdi parasını tam ödeyip iki ay sonra bu paranın yarısını geri almatüründen kampanyalar.. akla hayale gelmedik daha bin türlü yol ile, insanlar tüketime yönlendirilir. Öyle ince, öyle ayartıcı tüketime teşvik kampanyaları yapılır ki, elde ettikleri kârı azamileştirmek için nazarları dünyaya teşvik uğruna bu kampanyaları tasarlayanların, bu aklı ve bu zekâyı âhiret için ve maneviyat yolunda kullanabilse, büyük velîler hanesine yazılacağını düşünür insan.

Velhasıl, ürününü satmak için istimal olunan yolların suistimali hatıra getirdiği nice yol vardır modernitenin ve kapitalizmin gözde diyarında. Suistimali en ziyade akla getiren görüntülere ise, insanları tüketime teşvik için mecraından saptırılan günlerde, özellikle de Şükran Günü ve Noel esnasında rastlanır. Kasım’ın sonunda Şükran Günü, Aralık’ın sonunda ise Noel vardır. Ve bu zaman aralığı, bu diyarda insanların Allah’ı en çok düşünüp Ona en ziyade hamd, şükür ve ibadet ettiği zamanın ifadesi değildir. Bilakis, yılın en büyük tüketim çılgınlığı bu dönemde yaşanır. Dinî hassasiyetlerin ön plâna çıkması umulan bir zaman diliminde, tüketim çılgınlığı had safhadadır. Yine, kendilerine kutsallık izafe edilen Paskalya ve benzeri günler ve bayramlar, dinî içeriğinden soyundurulup tüketim çılgınlığının mezesi hâline getirilmiştir. Ortadaki manzara, bu satırların yazarına ibadet anlamına gelen worshippingi alışveriş anlamındaki shoppingle mezcedip worshoppingdiye bir kavram ürettiren bir manzaradır. Zira, insanlar sözüm ona ibadetvesilesi olacak günleri ibadet bahane, alışveriş şahanedenklemine indirgemişlerdir.

Amerikan sahnesindeki bu durum Amerikayla sınırlı kalsa insan belki bir derece müsterih olabilir. Oysa, Avrupayı Düşünmek yazarı Edgar Morine, meselâ Avrupa için Amerikan değerlerinin istilasından nasıl kurtulabiliriz? Bilhassa, Amerikanizmin her şeyi ticarileştirip metalaştıran niteliğine nasıl karşı koyabiliriz?kabilinden sorular düşündüren bir durumdur bu. Modernitenin Amerika sahnesinde yaşananlar, dünyanın her tarafında Amerikan değerlerinin hayranı ve gönüllü tüketicisi durumundaki ülkeler ve kesimler için de geçerlidir. Bu anlamda, Amerikan tarzı hayat ve Amerikan tarzı tüketim, küreselleşmiş bir gerçek halindedir. Dünyanın her yerinde, bu arada Türkiyede sayıları giderek artan süper, hiper, ultra alışveriş merkezleri, bu küresel gerçeğin bir izdüşümüdür nitekim. Sabahleyin girenin tamamını gezmeye akşama dek güç yetiremediği bu dev alışveriş merkezleri, dünyanın her tarafında yüz milyonlarca insana bugün ona da bakayım, bunu da göreyimdedirtir; ve bugünün bu hevesi yarın onu da alayım, bunu da giyeyime dönüşüverir. Sonuç, bir türlü denkleştirilemeyen aile bütçeleridir. Alınan onca şeye rağmen alınacak daha bir sürü şeyin kalmasıyla gelen doyumsuzluk, şükürsüzlük ve mutsuzluktur. İnsanın gerçekten ihtiyacı olan şeyler belli ve sayıca sınırlı iken, binlerce metaın gerçekte ihtiyaç olmadığı halde insan arzu edip canı çektiği için ihtiyaca dönüşmesidir. Hafıza arşivine her gün yenileri eklenen onbinlerce meta arasında insanların gözünün sürekli dünyaya ve dünyalıklara dönük hâle gelmesidir. Daha fazla tüketebilme imkânını nasıl edinebileceğini düşünmekle meşgul sürülerin, bu dünyada kendinden başkasını düşünemez ve dahi bu dünyadan ötesini düşünemez hâle gelişidir.

Sadece ABDde veya sadece Batıda değil, dünyanın her tarafında olan şey budur. Tüketenler, insaniyeten tükenişe geçmektedir.

Ancak, tam da bu noktada insanın aklına gelen bir itiraz söz konusudur. Hele hele hep alışveriş yapan’ların aklına çabucak gelen bir itiraz: Peki, hiç alışveriş yapmayacak mıyız?

İnsanı ve kâinatı yaratan âlemler Sultanının Kelâm-ı Ezelî’sinde bizim için en güzel örnekolarak sunduğu Hz. Peygamberin Medineye hicretinden sonra yaptığı ilk iki iş, bu soruya makûl bir cevap bulmayı mümkün kılar. Hz. Peygamber, Medineye geldiğinde ilk iş olarak Mescidin yerini tayin etmiş ve Mescidin inşaatına başlanmıştır. İkinci iş, Medine çarşısı için yer tesbiti ve çarşının tesisidir. Hemen hatırlatalım: Medinede hiç çarşı olmadığı için bu çarşı kurulmuş değildir. O şehirde yaşamakta olanların, bu arada Yahudilerin alışveriş için kurdukları, Nebit çarşısı gibi çarşılar elan mevcut olduğu halde Resul-i Ekrem aleyhissalâtu vesselâm yeni bir çarşı kurdurmuştur. Ve bu nebevî tavır, elbette manidardır.

Hz. Peygamberin Medinede Mescidin inşasından sonra Medine çarşısının tesisi üzerinde durması, alışveriş denilen şeyin fıtrî olduğunu, fıtrî ve insanî bir ihtiyaca karşılık geldiğini, ve bu ihtiyacın karşılanması zaruretini gösterir elbette. Gelin görün ki, Medinede Mescidden sonra çarşı kurduran Hz. Peygamber, “Allah’ın en çok sevdiği yerler mescidlerdir. Allah’ın en ziyade nefret ettiği yerler de çarşı ve pazarlardır.” sözünün de sahibidir.1 O, mübarek ağzından dökülen dua ile yaşça, malca ve evlatça ömrü bereketlenen genç hizmetkârı Enes b. Mâlike, ettiği bu duanın yanısıra şunu da tavsiye etmiştir: İleride—o dönemin en müreffeh mekânları olarak—Basra ve Busayraya yerleşmeyi düşünecek olursan, limanından, çarşısından, ümera kapısından sakın!2 Selman-ı Farisî radıyallahu anh’ın bildirdiğine göre ise, Resûl-i Ekrem aleyhissalâtu vesselam kendisine şunu söylemiştir: Elinden geliyorsa, çarşıya ilk giren olma. Oradan son çıkan da olma. Çünkü çarşı, şeytanın savaş verdiği yerdir, bayrağı da orada dalgalanır.”3

Buna göre, Hz. Peygamberin Medinede mü’minler topluluğu için önce mescid, sonra çarşı inşa ettirmesi alışverişin önemini ve değerini belgelediği gibi; çarşı pazarda dolaşmaya dair bu hadisler insanların nazarını semadan alıp dünyaya indiren ve ehl-i dinin ya fiilen ya manen ehl-i dünyaya boyun eğmesine sebebiyet verdiren tüketim hırsına gem vurmayı öğretmektedir.

Bu hadislerin, özellikle de Selman-ı Farisî’nin bildirdiği nebevî tavsiyenin öğrettiği odur ki, insan çarşıya veya pazara amaçlı ve hedefli bir biçimde gitmelidir. Ne alacağını, neye ihtiyacı olduğunu önceden belirlemiş şekilde alışverişe çıkmalıdır. Ve en önemlisi, almayı planladığı şeyleri alıp ihtiyacını gördükten sonra, alışveriş mahallinden ayrılmalıdır. Ancak bu takdirde alışveriş ihtiyaca göre yapılıp tadında bırakılmış olur.

Yok eğer çarşıya ilk gelip son giden’lerden olunursa, ‘bir de şuna bakayımların işin içine girmesi kaçınılmazdır. Bunun kaçınılmaz sonucu ise, hâcât-ı gayr-ı zaruriyenin hâcât-ı zaruriyehâline gelmesi; arzu ve hevesin ihtiyaca dönüşmesidir.

Bu girdaba girilince de, insanın tüketim şeytanının elinde oyuncak olması, Rabbini tanımaya adanmış onca donanımını ihtiyaç gibi algılanan ve bir türlü bitmek bilmeyen arzularını tatmin peşinde yaşamasıdır. Ki bu durum, insanı ‘eli delikahirzaman deccalının esiri olup iki yakasını bir araya getiremeyen ve yiyip de doymayanlardan kılacaktır.

Kim bu girdabın uzağında olmak istiyorsa, alışverişi, alışveriş hadisinin gösterdiği çizgide yapmalıdır.

 

1. Müslim, Mesâcid 288.

2. Ebu Dâvûd, Melâhim 10: Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: Resûlullah aleyhissalâtu vesselam bana: Ey Enes!dedi. ‘İnsanlar yurtlar ediniyor. Bu yurtlardan biri Basra ve Busayra diye tesmiye edilmektedir. Eğer sen oraya uğrar veya ona girersen, oranın çorak (tuzlu) arazisinden, gemilerin yanaştığı limanından, çarşısından, ümerasının kapılarından sakınasın!”

3. Müslim, Fedâilus-Sahâbe 100.