TR EN

Dil Seçin

Ara

Ayva Sarı, Nar Kırmızı, Sonbahar

Yaz mevsiminin sıcağı, meyvesi, yeşili bol, cıvıl cıvıl günlerini geride bırakıyoruz. İnsan yaz günlerinin coşkusunu yaşarken, hiç bitmeyecekmiş, çiçekler hiç solmayacakmış, ağaçlar yapraklarını hiç dökmeyecekmiş gibi bir hisse kapılıyor. Ne var ki, mevsim yaprakları çevriliyor, ilkbahar, yaz ve derken sonbaharın kuru yapraklı yollarına adım atıyoruz.

Bu mevsimde ağaçların yeşilden, sarının, turuncunun, kırmızının onlarca güzel tonlarına bürünüp, harika tablolar oluşturması hep dikkatimi çekmiştir. Yemyeşil ağaçlar, nasıl olup da başka renklere bürünür, bu nasıl olur?

Bunun izahı çok basit. Fakat bu basit formülden Allah sonsuz sayıda güzel eserler yaratıyor. Sarı, kırmızı, mor ya da yeşil olsun bütün yapraklar ihtiva ettikleri çeşitli pigmentler tarafından renklenirler. Bitki pigmentleri arasında en çok bilinen ve görülen, yapraklara yeşil rengi veren ve fotosentezde önemli rol oynayan ‘klorofil’dir.

Daha çok ılıman iklimlerde sonbaharla beraber yapraklarda ortaya çıkan ve yeşilin yerini alan sarı, turuncu, kırmızı ve en sonunda kahverengi renkler ise, sarı ve turuncu pigment olan ‘karoten’ sayesindedir. Aslında yeşil yapraklarda başka renk pigmentleri de mevcuttur. Ancak yeşil yapraklardaki klorofil o kadar baskındır ki, yapraklarda bulunan karotenlerin sarı ve turuncu renklerini tamamen gölgeler. Böylece tek renk olarak yaprakları yeşil görürüz.

Ayrıca ‘antosiyanin’ adlı pigment de kırmızıdan mora değişen renkleri verir. Bu üç pigment, bildiğimiz yaz çiçekleri de dahil olmak üzere yaprakları renkli gösteren maddelerdir.

İşte sonbahar manzaraları dediğimiz çarpıcı güzellikteki tablolar bu pigmentlerle boyanır.

Açıklaması dediğimiz gibi bu kadar basit. Ancak bütün bu bilinçli işleri bu şuursuz maddeler yapıyor şeklinde de anlamsız değil. Çünkü yaprakların yaratılıp renklenmesi ve rengini değiştirip dökülmesine kadar bir dizi zincirleme olaydaki amaç ve o amaca yönelik uygulanan planlı işler, bütün bu işlerin şuurlu ve bilerek yapıldığını gösteriyor. Oysa bu pigmentler basit maddelerden ibaret. Şuurlu ve bilgili olmaları söz konusu bile değil. En doğru izahı şu ki, Allah bu güzellikleri, bu maddeleri kullanarak yaratıyor; tercihini böyle yapıyor.

Peki yapraklardaki renk değişimleri nasıl gerçekleşir? Bunun için ise sonbaharı beklememiz gerekir. Sonbaharda yapraklarını döken bitkiler, yaprakları dökülmeden önce bunlardaki faydalı malzemeleri geri alırlar. Bu geri alma işleminin sonuçlarından biri olarak yapraklardaki klorofil bozulmaya başlar. Böylece daha önce klorofil baskın olduğu için renkleri görülmeyen sarı ve turuncu pigmentler ortaya çıkar.

Bazı yapraklarda ise yaşlanınca, antosiyanin pigmenti çoğalmaya başlar. Ve yeşili hafifçe kırmızı-mora doğru boyar. Antosiyanin pigmentleri renk olarak kırmızıdan mora değişim gösterirler ve kırmızı, mavi ve mor renkli bitki çeşitlerinde tamamen onlar baskındır.

Sonbaharı, yazdan sonra gelip, yeryüzü sayfasından götürdükleriyle dikkatimizi çektiği için, gençlikten sonra gelen ihtiyarlık mevsimi gibi algılarız. Halbuki sonbahar öyle pat diye gelmediği gibi, gelecek bahara yapılan hazırlıkları da hesaba katarsak, gelecek yaz mevsiminin hazırlığı ve ayrılmaz bir parçası olarak karşımıza çıkar.

Ayrıca görevlerini bitirip toprağa karışmadan önce, Allah bu rengârenk yapraklarla doyumsuz tablolar oluşturur. Sarının ve kahverenginin onlarca tonlarıyla ağaçları ve yolları kaplayan yapraklar, birçok mucizevî olayın gerçekleştiği bir dönüşüm hadisesini de gözlerimize gösterir. Çünkü bir yaprağın dökülmesi hiç de öyle basit bir şey değildir.

 

Yapraklar nasıl dökülürler?

Yaprak dökümü, her yaprağın sapı ile dalı arasındaki bölgede meydana gelen son derece kompleks olaylar sonucunda ortaya çıkar. Konu hakkında bilgisi olmayan insanlara, yaprakların dökülmesi oldukça sıradan bir şey gibi gelebilir. Her sonbaharda aynı işlemin kusursuzca gerçekleşmesi, üstelik bu olayın hiç aksamadan sürmesi, insanlarda bakarkörlük oluşturabilir.

Ancak dökülecek olan yapraklarda çok ilginç olaylar meydana gelir. Bu yapraklarda son derece planlı bir sökme-ayırma işlemi gerçekleşir. Yaprak dökülmeden önce, protein ve karbonhidrat gibi kullanılabilir maddeler, bitkinin gövdesine geri alınıp depolanır. Böylece dökülüp gidecek olan yapraktaki bu maddeler boş yere kaybedilmemiş ve gelecek yapraklar için gerekli malzemenin önemli bir bölümü temin edilmiş olur. Bu ise yeryüzünde hayatın devamı için ekolojik bir zorunluluktur.

Emir geldiğinde, yaşlanan yapraklardaki yaprak ayası hücrelerinde etilen gazının üretimi başlar. Bir süre sonra etilen gazı yaprağın her tarafına yayılır ve yaprak sapına geldiğinde burada bulunan küçük hücreler şişmeye başlayıp, sapta bir gerginleşmeye sebep olurlar. Yaprak sapının gövdeye bağlandığı bölümde bulunan hücrelerin sayısı artar ve bunlar özel enzimler üretmeye başlarlar. İlk olarak selüloz enzimleri selülozdan oluşan çeperleri parçalar. Daha sonra pektinaz enzimleri hücreleri birbirine bağlayan pektin tabakasını parçalar. Giderek artan bu gerginliğe yaprak dayanamaz ve sapın dış kısmından içe doğru yarılır.

Böylece yaprak sapının gövdeye bitiştiği yerde bir ayırma bölgesi meydana gelir. Bu tabaka yaprak düşmeden çok önce oluşur. Sonra bu tabakadaki ‘parankima’ adı verilen ve değişim geçirebilen özel doku hücrelerinin çeperleri yumuşarlar ve kimyasal değişim geçirerek jelimsi bir kıvam alırlar. Bu, hücrelerin birbirinden ayrılmasına neden olur ve yaprak yalnız sıvı maddelerin geçişini sağlayan tüpe benzer yapılarla gövdeye bağlı kalır. Genişlemeye devam eden yarığın etrafında çok hızlı değişimler yaşanır ve hücreler o sırada mantar özü üretmeye başlarlar. Bu madde, selüloz çepere yavaş yavaş yerleşerek onun güçlenmesini sağlar. Bütün bu hücreler, arkalarında büyük bir boşluk bırakarak ölürler. Ve yapraklar hafif bir rüzgârla bile kopacak hale gelirler. Bu sırada da mantar hücrelerinden ibaret koruyucu bir tabaka gelişerek açılan yarayı kapatır ve yaranın tedavisi yapılmış olur.

Bu fiziksel ve kimyasal değişimler, dökülen bütün yapraklarda meydana gelen ve çok ince ayrıntılarına kadar planlanmış bir süreçtir. Bu süreç, zamanı geldiğinde yaprağın kopmasını sağlamak üzere başlatılır. Ve bu yapılırken de hiçbir madde israf edilmeden, dökülme işlemi hem bitki hem de çevre için çok faydalı bir süreç haline getirilir.

Böylece bu anlamlı işlerle, amaçlanmış bir hedefe doğru, planlı aşamalardan geçen her yaprak, Allah’ın hikmetinin o yapraktaki yansımasını gösterir. Çünkü yaprakta uygulanan işlerin bir amacı var. Amaç varsa o işte anlam ve hikmet vardır. Bu da, her yaprağın Allah’ın hikmetiyle değişip döküldüğünü, bir yaprağın dahi başıboş olmadığını apaçık gösterir. Zaten Yüce Kitabımız Kur’an-ı Hakîm bize bunu ders verir:

“…Onun bilgisi olmadan ne bir yaprak düşer, ne de yerin karanlıklarında bir tane saklı kalır. Yaş ve kuru ne varsa, hepsi apaçık bir kitaptadır.” (En’am Suresi, 59)

 

Yaprakların dökülmesinin bir faydası var mıdır?

Her sene milyonlarca yaprak dökülmekte, ilkbahar gelince yeniden çıkarılmaktadır. İlk bakışta milyonlarca yaprak boşuna dökülüyor gibi gözükebilir. Ancak bu bir yanılgıdır, çünkü yaprakların dökülmesi ekolojik sistemde önemli yere sahip bir değişimdir. Hiçbir şey boş yere yaratılmamıştır. Biz hangi sistemi veya hangi canlıyı incelersek inceleyelim onun yaratılışında çok amaç ve hikmetler olduğunu görürüz. Düşen yapraklar da bu mükemmel sistemin bir parçasını oluştururlar. Dökülen yaprakların en büyükleri toprağı besinle doldurur. Ayrıca düşen yapraklar orman tabanında bir humus tabakası oluşturarak yağmuru tutmaya ve emmeye yardımcı olurlar, birçok canlı dış etkenlerden kurtulmak için yaprakların altına saklanırlar. Son olarak, düşen yapraklar ormandaki birçok organizma için besin kaynağı haline gelir.

Dökülen yaprakların en büyük faydası ise, şüphesiz, kâinat kitabını okuyabilen insanadır. Ayrılıklar mevsimi sonbaharda dökülen yapraklara bakıp, onlar gibi dökülüp ölmekten korkan insana mesajlar vardır. Bir yaprağı başıboş bırakmayan Allah (cc), kendisi için mevsimleri yarattığı insanı elbette başıboş bırakmaz. Yok iken yaratıp, anne karnından bu güzel dünyaya çıkardığı gibi, buradan sonra da dünyadan daha güzel olduğunu müjdelediği ahirete götürecektir. Öyle olacaktır, çünkü bunu da Allah yapacaktır.