TR EN

Dil Seçin

Ara

Doktor Şifa

Doktor Şifa

Evde Çok Sertim, Dışarıda İse Yumuşak!”

Sayın Hocam,

Bir konuda sizden destek almak istiyorum. Bana yardımcı olursanız, sevinirim. Ben bir eğitimciyim, yani çalışan bir bayanım. Yaşım 28, evliyim ve bir çocuk annesiyim.

Ben evlenmeden önce de çalışıyordum ve meslek hayatında çok başarılıydım. Fakat şu anda çok farklı bir durumdayım. Evlilik ve çocuk beni çok değiştirdi. Mesleğimde eskisi kadar başarılı olamadığımı düşünüyorum.

Ayrıca içimde eskisi gibi istek kalmadı. Birçok konuda istediğim gibi davranamıyorum. Evde çok sertim, dışarıda ise oldukça yumuşak. Ben aslında böyle olmak istemiyorum. Dışarıda daha otoriter bir insan olmak istiyorum, evde ise mülayim olmak. Ama bunu elimde olmadan gerçekleştiremiyorum.

Ne yapmam lazım?

Bana yardımcı olursanız sevinirim.

 

Cevap:

“Her Ortam, Ayrı Bir Kişilik Laboratuvarıdır!”

Saygıdeğer Hanımefendi,

Bahsettiğiniz sorun, farklı şekillerde pek çok kişi tarafından yaşanıyor.

Örneğin, siz de bilirsiniz, öğrenciler için de pek çok veli, “Hocam, okulda içe kapanık, evde ise farklı bir kişiliğe bürünüyor, hiç laf dinlemiyor!” diye şikâyet eder.

Burada, bir “ortam” sorunuyla karşılaşıyoruz. Mesele şu ki, her insan, farklı ortamlara girdiğinde, o ortamın gerekliliklerine göre, çoğu kere istemediği halde, davranışlarında bir miktar değişiklikler yaşar.

Bu anlamda, farklı ortamlar, kişi için bir “kişilik laboratuvarı”na dönüşür. Acaba, değişik şartlarda, değişik zorluk ve beklenti düzeylerinde, kişi kendine özgü davranış ve alışkanlıklarını ne kadar muhafaza edebilmektedir?

Eğer bu soruya arzu ettiğimiz şekilde cevap veremiyorsak, söz gelimi sizin bahsettiğiniz gibi istemediğiniz halde sert veya mülayim oluyorsanız, o zaman bu iç dünyamızda bir huzursuzluk hissi yaşamamıza sebep olur.

Bu huzursuzluğun altında, kişiliğimizin “ortam”a yenik düştüğü kanısı yatmaktadır. Yani, dış şartların zorlayıcılığı karşısında sanki kişiliğimizden ödün vermişiz gibi hissederiz. Ve bir ortamda yenilgi hissi yaşarsak, öbür ortamda sanki ilkinin rövanşını alıyormuşuz gibi gerektiğinden fazla saldırgan ve hırçın davranabiliriz.

Bu dediğim genellikle ev ve iş ortamları için geçerlidir. İnsanlar, sosyal bir ortam olduğu için işyerlerinde kendilerini kısıtlarlar. Ayrıca, işyerlerinde bir beklentileri vardır. Daha iyi çalışarak, makam ve kazançlarını iyileştirmek isterler.

Psikolojik açıdan bakarsak, burada yüklenilen stresin boşaltılması gerekmektedir. Bunun için de, hep “ev ortamı” seçilir. Çünkü ev ortamı, insanın en mahrem mekânıdır. Dışarıda zorla yüze gülersiniz, ama evde bunu yapmak zorunda değilsinizdir. Ve taşıdığınız bütün yükleri, eve geldiğinizde boşaltırsınız. Yani, sertleşirsiniz.

Sorunuzda yardım istediğiniz konu tam da bu. Siz, evde sert değil mülayim ve anlayışlı olmak istiyorsunuz.

Bunu başarabilmek için, öncelikle yukarıda izah etmeye çalıştığım “ortamlar”a dair bir bilinç ve farkındalık sahibi olmanız gerekiyor.

Acaba çalıştığınız yerde ne tür aşırı yüklerle yükleniyorsunuz? Bunları azaltmanın yolları olabilir mi? İşte, üzerinde düşünmeniz gereken iki soru.

Öte yandan, sizin konumuzda madalyonun öteki yüzü, evlilik öncesi ve sonrasına dair bir muhasebe yapmakla ilgili gibi görünüyor.

“Evlenmeden önce meslek hayatımda çok başarılıydım. Fakat evlilik ve çocuk beni çok değiştirdi” diyorsunuz.

Sözlerinizden, en azından mesleğinizle ilgili olarak, evlilikten şikâyetçi olduğunuzu çıkarsadım. Daha hafif bir ifadeyle, iş hayatı ile ev hayatı arasında denge kuramadığınızı düşünmek istiyorum.

Hemen ifade etmek isterim ki, bu denge kolay bir denge değil. Hele bayan iseniz...

Zira, iş hayatı sizden “erkek gibi” çalışmanızı talep ederken, ev hayatı sizden anne olmanızı ve aile için büyük fedakârlıklarda bulunmanızı talep etmektedir.

Burada çözüm yolu, iki türlü düşünülebilir. Ya iş ortamında iş yükü azalacak ya da ev ortamındaki iş yükü azalacak.

Genellikle tercih edilen şık, bunlardan ikincisidir. Eşler ev ortamında birbirlerine yardımcı olarak birbirlerinin iş yükünü azaltmaya çalışırlar ki, hayatı daha yaşanılır bir biçimde sürdürebilsinler. Maalesef patronlarımız, iş yüklerimizi hafifletmeyi pek akıllarının ucuna getirmezler. Oysa, bazı akıllı patronların uyguladığı gibi, rahatlatıcı birtakım önlemler ve işçilerini düşündüğünü gösteren birtakım davranışlar, işyerinde performans ve verimin çok daha yükselmesini sağlar. Ama dediğim gibi, patron ve yöneticilerin pek çoğu henüz bu psikolojik olgunlukta değiller.

Tabi bahsetmemiz gereken bir diğer nokta, sizin işiniz ve eş ve anne olarak evdeki rolleriniz arasında bir çatışmanın mevcut olduğudur.

İş kadını modası başladığından beri, annelik ve kadınlık maalesef değersiz görülür oldu. Çocuk yetiştirmek, evin işlerini görmek, belki de tarihin hiçbir döneminde bu kadar aşağılanmamıştı. Bu horgörünün, doğal olarak kadınlar üzerinde etkisi oluyor.

Siz de, mesela mesleki başarı kaygılarınızı ön plana çıkarıyorsunuz, ama annelik konusunda herhangi bir başarı veya başarısızlık ifadesinde bulunmamışsınız. Yoksa acaba mesleki kariyerimize çok önem verirken, anneliğe ve eşliğe o derecede önem vermiyor muyuz?

Bu soruları da biraz düşünüp konumunuzu ve duruşunuzu tekrar gözden geçirmenizi tavsiye ediyorum.