TR EN

Dil Seçin

Ara

İbni Arabî ve Bediüzzaman'ın Cehennem Hakkındaki Yorumları

İbni Arabî ve Bediüzzaman'ın Cehennem Hakkındaki Yorumları

Önceki yazımızda bir bölümüne cevap verdiğimiz sorunun, cehennem ile ilgili kısmına dair şunları diyebiliriz:

Önceki yazımızda bir bölümüne cevap verdiğimiz sorunun, cehennem ile ilgili kısmına dair şunları diyebiliriz:

 

Cehennemliklerin Durumu Ne Olacak?

Allah’ın celal ve cemal şeklinde iki türlü sıfatları vardır. Bu sıfatların tezahürü olarak cennet ve cehennem yaratılmıştır. Şu anda da bunlar mevcuttur. Allah herkese imtihanı kazanabilecek donanımlar vermiştir. Nitekim, akıldan mahrum deli ve çocuklar imtihana tâbi değillerdir. Fakat aklı olduğu halde, 124 bin peygamber, 104 kitap ve bunların öğretilerini ders veren milyonlarca İslam âlimi ve evliyasına rağmen kendi nefsini bir nevi “ilah” edinip onun emrinden çıkmayanlarla, gece gündüz O’na itaat etmeyi vazife bilenlerin bir tutulması adaletsizliktir. Demek ki cennet insan istediği gibi, cehennem de ister. İşte dünyadaki imtihanın bir karşılığı olan cennet ve cehennemin varlığı bu haksızlığı önlemeye yöneliktir.

Burada, İslam âlimlerinin çok güzide şahsiyetlerinden oldukları kabul edilen Muhyiddin İbn Arabî Hazretleri ile Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin kâfirler hakkındaki cehennem azabının durumu konusunda yaptıkları orijinal yorumlarını hatırlamakta büyük faydalar olduğunu düşünüyoruz:

 

İbn Arabî Hazretleri:

Kur’an’da ifade edildiği üzere—cehennem ehli ölerek yok olmayacaklarına ve cehennemden çıkıp cennete giremeyeceklerine göre, Allah’ın sonsuz rahmeti ve lütfu, onlar hakkında da—bizzat ateşin içinde—bir şekilde tecelli etmesi gerekir. Bu da şöyle olabilir: Cehennemde ebedî kalanlar—Allah’ın haklarında tayin ettiği—cezalarının süresi bittikten sonra, artık ateşe karşı bir alışkanlık, bir muafiyet kazanacaklar. Acıyı hissetme duyuları alınıp, artık elemi, sızıyı, ağrıyı duymaz hale geleceklerdir. Hatta, uykuda olan birinin rüyada gördüğü türden hayalî bir lezzeti bile hissedebileceklerdir. (bk. İbn Arabî, Futuhat, 1/303)

 

Bediüzzaman Hazretleri:

“Maahaza kâfirin meskeni cehennemdir ve ebedî olarak orada kalacaktır. Fakat kâfir kendi ameliyle bu duruma kesb-i istihkak etmiş (cehennem azabını hak etmiş) ise de amelinin cezasını çektikten sonra, ateş ile bir nev’i ülfet (alışkanlık) peyda eder ve evvelki şiddetlerden azade olur. O kâfirlerin dünyada yaptıkları a’mal-i hayriyelerine mükâfaten, şu merhamet-i İlahiyeye mazhar olduklarına dair işarât-ı hadîsiye vardır.” (bk. İşarât-ül İ’caz, s. 81)

...

İbn Arabi ve B. Said Nursi’nin sözleri “(Onlara denecek ki:) Bu gününüzle karşılaşmayı unutmanız sebebiyle cezayı tadın bakalım! İşte şimdi biz de sizi unuttuk; haydi yaptıklarınızın bedeli olarak ebedî azabı tadın şimdi!” (Secde, 32/14) mealindeki ayette yer alan “Haydi yaptıklarınızın bedeli olarak ebedî azabı tadın şimdi!” mealindeki ifadesiyle çelişmiyor. Çünkü ayette “azabın ebedi” olduğuna vurgu yapılmıştır. Azabın ebediliği bir anlamda azap yerinin ebediliğini ifade eder. İbn Arabi ve Bediüzzaman ise, azabın devam ettiğini, azap yerinin ebedi olduğunu kabul ediyorlar. Yalnız azap çekenlerin ateşe karşı bir alışkanlıklarının olabileceğine vurgu yapıyorlar. En doğrusunu Allah bilir.

...

Üstad’ın “işarât-ı hadisiye” dediği hadisin hangisi olduğunu kesin olarak bilemiyoruz. Yalnız bu konuda şu deliller gösterilebilir:

1. “Rahmetim her şeyi kaplamıştır.” (Araf, 7/156) mealindeki ayetten öyle bir işareti sezmek mümkündür.

2. “Rahmetim gazabımı geçti.” (bk. Aclunî, Keşfü’l-Hafâ, 1/448) manasındaki kutsi hadisi, bu konudaki işarete bir işaret olabilir. Rahmetinin gazabını geçtiğini gösteren en açık bir belge, kâfirler için ebedi bir hapis yeri olan cehennemdeki azaplarının en sonunda hafifletilmesi olarak ortaya çıkmasıdır.

3. Hz. Peygamber (asm) şöyle buyurdu: “Allah mahlukları yarattıktan sonra, Arşın üstünde yanında bulunan kitabına şunları yazdı: ‘Rahmetim, gazabıma galip geldi.’” (Buhari, h. no: 3194) 

Rahmetin gazaba galip gelmesinin bir manası şudur: Gazabın tecellileri ile kâfirlerin suçlarına karşılık olarak çektikleri cezadan sonra, yine en üst konum ve mutlak hâkimiyet sonsuz ilahi rahmetin olacaktır. 

Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşıldığı üzere, İbn Arabi ve Bediüzzaman gibi düşünenlerin bu düşüncesi yanlış değil, bilakis rahmet penceresinden bakıldığı zaman çok da isabetlidir. Buna göre, bazı ayetlerde ebedi cehennemlik olan kâfirlerin azaplarının hafifletilmeyeceğine hatta artırılacağına yönelik ifadeler, “Normal suç-ceza ilişkisi çerçevesinde adaletin tecelli ettiği bir süreçteki durumla” alakalıdır. Bu devrede celal penceresinden tecelli eden Allah’ın gazabı hâkimdir.

Müebbet cehennem hapsine çarpılanların, işledikleri suçlarının karşılığını gördükten sonra—cehennemin dışına çıkmaları ilahi hikmete göre mümkün olmadığı için—“gazabı geçen” ilahi rahmet devreye girer ve ilahi gazabı devre dışı bırakır. Artık inkârcılar, ebediyete kadar cehennemde kalmakla birlikte, lezzetsiz ama aynı zamanda az da olsa kedersiz bir hayat süreceklerdir denilebilir. Her şeyin doğrusunu Allah bilir; her konuda hüküm Allah’ındır.