TR EN

Dil Seçin

Ara

Tercih Etmek Ve Yaratmak / Kader Nedir?

İnsanın İradesi

Kader’le ilgili yazı dizimizin geçen ay yayınlanan ilk bölümünde, kader ile ilgili bazı kavramları anlatmış, bu yazımıza ise insanın iradesi ve tercih etme kabiliyeti hakkında detaylı bilgi vereceğimizi ifade etmiştik. 

Kısaca hatırlayacak olursak iki ayrı kader tecellisi vardı. Birisi Allah’ın hakkımızda takdir buyurduğu ve bizim irademizin karışmadığı ve tercih hakkımızın olmadığı kaderdir. Buna ızdırari kader de demiştik. Diğeri ise kulun tercihine bırakılan ve mesuliyetimizin olduğu, imtihana tâbi tutulduğumuz kaderdir. Buna da ihtiyari kader demiştik.

 

Izdırari Ve İhtiyari Kader

Bu iki kavramı biraz daha açacak olursak, fiziki özelliklerimiz, hangi anne-babadan doğacağımız gibi bizim elimizde olmayan, doğrudan Allah’ın takdiri ile olan kaderimiz ızdırari kaderdir. Burada bizim irade ve tercihimiz söz konusu olmadığı için, her hangi bir sorumluluğumuz yoktur. Yani bir insan boyunun kısa olmasından veya doğduğu memleketinden dolayı, her hangi bir uhrevi mesuliyet taşımamaktadır.

İhtiyari kader ise, bizim kendi irademizi ve tercihimizi kullanarak seçtiklerimiz ile ilgili olan kaderdir ki, burada sorumluluğumuz başlar. İşte insanda olan bu seçme ve tercih etme kabiliyetine İslami ıstılahta cüz’i ihtiyar denilmiştir. Cüz’i ihtiyar, Allah tarafından insana verilen, dilediğini seçme yeteneği ve serbestliğidir. İnsanın serbest tercih yapabilen iradesine de cüz’i irade ismi verilmiştir. Cüz’i denmesinin nedeni, Allah’ın iradesinin “külli irade“ olmasıdır. Kul tercih eder ama yaratamaz. Allah, kulun kendi cüz’i olan tercihi ile seçtiğini, külli iradesi ile yaratır. 

Bir örnek verecek olursak; mesela insanda yeme içme kabiliyeti vardır. İnsan bu yeteneğini (cüz’i olan) iradesi ile meyve yemeği veya su içmeyi tercih edebileceği gibi, haram olan bir yiyeceği veya içeceği de tercih edebilir. Kulun tercihini kullanmasından sonra ise Allah “külli iradesi” ile o fiili yaratır. Kul kendisi fiilini yaratamaz. Basit bir kol hareketinde beyin ile kol arasında bizim irademiz dışında onlarca biyolojik faaliyet olur, hiçbirini biz yapmayız, yapamayız. Biz tercihimizi yaptıktan sonra fiili yaratan Allah’tır. Kul fiili yapmayı tercih eder, Allah ise yaratır. İşte bizleri mesul eden de, yaptığımız bu seçimimizdir.

 

Başka Bir Örnek

Bir padişahın misafirhanesinde bulunduğumuzu farz ediyoruz. Bu misafirhanenin her katında ayrı ayrı nimetler ve ihsanlar sergileniyor olsun. Yukarıya doğru çıktıkça bu nimet ve ihsanların arttığını; girişten alt katlara doğru inildikçe de nimete karşılık cezanın, ihsana karşılık da azapların arttığını farz edelim. Yukarı katlara çıkmak için de aşağı katlara inmek için de tek yol, asansöre binmek ve ulaşmak istediğimiz katın düğmesine basmak olsun.

Şu an bizler böyle bir asansördeyiz ve asansörün üst katlara çıkaran düğmesine basabileceğimiz gibi alt katlara indirecek düğmesine de basabiliriz. 

Şimdi durumumuzu inceleyelim: Asansörü biz yapmadık ve onu kendi kuvvetimizle hareket ettirmiyoruz. Ancak asansör de kendi kendine hareket etmiyor. Biz irademizi kullanarak bir düğmeğe basıyoruz ve asansör bizi o kata ulaştırıyor.

O halde “Asansörü ben hareket ettiriyorum ve asansör benim kuvvetimle çalışıyor” diyemeyeceğimiz gibi, “Bu asansör kendi kendine hareket ediyor; dilerse beni üst kata, dilerse alt kata indiriyor, elimde hiçbir şey yok” da diyemeyiz. Çünkü asansör, bizim bastığımız ve çıkmak istediğimiz kata bizi çıkarmaktadır. Bizi, istemediğimiz ve düğmesine basmadığımız hiçbir kata çıkarmamaktadır.

O halde en doğru söz şudur: “Asansörü biz hareket ettirmiyoruz ve bizim kuvvetimizle çalışmıyor. Ancak biz asansörün çıkacağı ve ineceği katları irademizle seçiyor ve düğmeye basıyoruz.” Demek ki, çıkacağımız ve ineceğimiz katı biz belirlemiş olmaktayız. Asansör de bizim tercihimize göre hareket etmektedir.

Bu örnekten hakikate geçecek olursak; bu misaldeki misafirhane, bu dünyadır ve şu güzel âlemdir. Misafirhanenin sahibi ise, ezel ve ebedin sultanı olan Allah’tır. Misafirhanenin üst katları, bizi cennete ulaştıracak ameller; alt katları ise, bizi cehenneme düşürecek günahlardır. Asansör ise, Allah’ın irade ve kuvvetinin sembolüdür. Asansörün düğmesine basmak ise, Allah’tan o fiilin yaratılmasını istememizdir. İşte bu cüz-i iradedir.

 

Tercih Etme Ve Yaratma

Cüz-i irademizle Kur’an’ın başına oturduğumuzda ve Kur’an okumayı talep ettiğimizde, Allah da kudretiyle “Kur’an okumak” fiilini yaratmaktadır. Yani biz bu hâlde iken, asansörün üst düğmesine basmış ve asansör de bizi o kata çıkartmıştır. Ağzımızın hareketinden tutun, görmemize okumamıza kadar her şeyi yaratmak Allah’a aittir ve Onun yaratması ile meydana gelir. Bize düşen tek şey bu vaziyetin yaratılmasını tercih ve talep etmemizdir. İşte bu tercih ve talebe cüz-i irade denilir.

Eğer biz Kur’an’ın başına oturacağımıza, okunması haram olan bir kitabın başına oturmuş olsaydık. Bu sefer cüz-i irademizle asansörün alt katlarına indiren bir düğmeye basmak gibi, o fiilin Allah tarafından yaratılmasını talep etmiş olacaktık ki, Allah da imtihan dünyası olmasından dolayı bu fiili yaratacaktı. Allah’ın yaratması da bizim isteğimize yani cüz-i irademize göre tecelli edeceğinden dolayı biz mesul olmaktayız.

Yazı dizimizin bu ikinci bölümünde ise kader ile ilgili en kritik tanımlardan olan cüz’i irade ve cüz’i ihtiyar konularına değinmiş olduk. Bir sonraki yazı dizimizde “İyiliklerin Allah’tan, Kötülüklerin Nefsimizden Kaynaklanması” konusunu ile Kader keşiflerine devam edeceğiz.

Önümüzdeki ay görüşmek üzere, Allah’a emanet olun…

Serinin Diğer Yazıları: