TR EN

Dil Seçin

Ara

Kasım 2012

post-title

Kasım 2012, 431

 

Sevgili okuyucularımız,

Hepinize sonsuz selamlar, dualar…

Çok şükür Mevlâ’ya, bizleri Kurban Bayramı’na da eriştirdi. Bu mübarek günlerden istifadeyle, bütün insanlığın huzuru ve barışı için dualar ettik.

Bediüzzaman bu asrın başlarından itibaren dünyada yaşanan ve yaşanmakta olan krizlerin kaynağına dikkatleri çekmiştir. Batı medeniyetinin içinde doğan bir hastalığın bütün dünyaya yayılmakta olduğunu görmüş ve çarelerini de göstermiştir.  Bu da Kur’an ve  ondan süzülen iman hakikatleridir.

Kaynağından uzaklaşan ırmak kurur. Ruhunu kaybeden insanlığın kalbi durur. İman boşaldı mı, onun yerini ne tekniğin buluşları, ne de ilmin görüşleri doldurabilir. İçinden geçtiğimiz süreç, bunun bir göstergesidir. Hastalığı teşhis kadar tedavi de önemlidir. Bediüzzaman, her ikisini biiznillah başarmış nâdir insanlardan. Uçurumu, gören bağırır. Önde giden, geriden gelenleri uyarır.

Batı medeniyeti içindeki tehlikeyi fark edip ruhunun boşaldığını ve sadece bu dünyanın insana yetmeyeceğini hissedenlerden biri de, Romen asıllı Fransız sanatçı E. Ionesco’dur. Kendisiyle yapılan röportajlarda samimi itiraflarda bulunmuştur:

“Aradığım imandır. Göğün kapılarını zorluyorum. Bana açıklamalar ilham etmesi için Onu arıyorum. Kâinatı Onunla anlamaya çalışıyorum. Ben daha çok, ‘Rabbim, sana iman etmemi sağla!’ diye yalvaran bir adama benziyorum.”

Sanatçının, Allah’ı arayışını dile getiren “Fasılalı Arayış” isimli bir de kitabı mevcut.

“Neden Fasılalı Arayış?” diyorlar.

O da şöyle açıklıyor:

“Şöhret, benim için bir şey ifade etmiyor. Edebiyat, ruhumu kurtaramadı. Huzuru resimde aradım. Bir ölçüde buldum. Fakat benim aradığım mutlaktır. Yani M. Elinde’nin mukaddes yani gerçek diye adlandırdığı şeyi arıyorum. Bana göre realizm de gerçek değildir.”

Peki, gerçek nedir öyleyse? Onun peşinde, arıyor işte…

Bu itiraflar, Batı medeniyetinin insanlığın ruhunda nasıl onulmaz yaralar açtığının resmidir. 

Biz Zafer dergisi olarak, yıllar önce bu arayışın içinde olanların sesini duyarak yola çıktık. Adımlarımız küçük de olsa, gayemiz büyüktü. İnsanlığı top yekûn tehdit eden inançsızlık tehlikesine karşı, Kur’an’ın nurlarından istifade ettiğimiz hakikatleri tefekkürün ve ilmin teknesinde yoğurarak sunmaya çalıştık. Bugün gerek dünyanın, gerek Türkiye’nin manzarasına bu noktadan baktığımızda, yaptığımız çalışmaların ve katkımızın ne kadar önemli olduğunu görüyoruz.

***

Gelelim, Kasım sayımıza… Yine dopdolu bir Zafer Dergisi var elinizde.

Önce geçtiğimiz aylarda, Prof. Dr. İbrahim Hasgür’ün matematik ve adaletle ilgili yazılarına dikkatinizi bir daha çekmek istiyoruz. Yazarımız gerçekten çok çarpıcı çalışmalar sundu bizlere. İnşallah bu bilgileri tekrar okur ve paylaşırız.

Baş yazımız Prof. Dr. Kemal Sayar’a ait: “Hayatı seviyorum”. Hem bu yazıyı, hem hayatı seveceksiniz. Metin Karabaşoğlu, “Taif’te neler oldu?” yazısıyla Asr-ı Saadet’ten günümüze dersler sunuyor.

Prof. Dr. Volkan Tuzcu ilginizi çekecek yeni bir araştırmaya imza atıyor: “Arılar insan yüzünü tanıyabilir mi?” Prof. Dr. Sefâ Saygılı da, sabah ışığının üzerimizdeki etkilerini incelediği yeni bir çalışmayla karşınızda. Kasım Takım, “Enzimleri kim kontrol ediyor?” başlıklı yazısıyla ezber bozuyor. Ümit Şimşek ise, Kur’an âyetleri ışığında incelediği nimetler ve tatlar konusunu harika bir üslupla dikkatimize arz ediyor. 

Yazılarını özlediğimiz bir kalem, Ali Çankırılı, bu ayki yazısında çocuk eğitimindeki yanlışlara değiniyor.

Mehmet Akyürek geçen ay başladığı ilgi çekici araştırmasını bu ay, “Neden Allah, Niçin Kur’an” yazısıyla sürdürüyor. Prof. Dr. İsmail Kocaçalışkan “Ayva sarı, nar kırmızı sonbahar…” diyor. Eser Ölçer, “Bir ihtimal daha var” yazısıyla hayatta tek bir ihtimalin olmadığını, her zaman için yeni tercihlerin bulunabileceğine işaret ediyor.

Prof. Dr. Nevzat Tahran Hocamız, önemli bir konuyu işliyor: “Benmerkezci insan tipi ve duygu denetimi.” Doç. Dr. Kazım Uysal, Kur’an’da ismi geçen bir gıdadan, balıktan bahsediyor. Bu ay aramıza katılan yeni bir kalem var: Doç. Dr. M. Âkif Ceviz “Dönme hareketi”ni inceliyor. Dr. Yaşar Çil “Paranoya” konusunu işliyor. Alaaddin Başar’ın yazısı ise “İnsan niçin önemlidir?” İbrahim Erdinç Şumnu, “Mekke’de eski mahallelerde” dolaştırıyor bizi ve saadet asrının havasını yaşatıyor.

Evet, sevgili dostlar, hayat gibi yazılar da bize emanettir. Biz de bu Zafer emanetini sizin ellerinize bırakıyoruz şimdi. Yeni okuyucularla buluşmak dileğiyle hepinizden abone konusunda gayret bekliyoruz. Size her ay bu hatırlatmaları yaparak şevkinizi ve gayretinizi zinde tutmak istiyoruz. Unutmayalım ki, taşı delen, damlaların gücü değil, sürekliliğidir.

Bizden hareket, Mevlâ’dan bereket…

***

Yazılarımız hakkındaki düşüncelerinizi zaferdergim@gmail.com adresine bekliyoruz:

 

*****

Bazen bir düşünür, bazen bir sanatçı, bütün insanlık adına haykırır:

 

“Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak,

Haykırsam, kollarımı makas gibi açarak…” der Necip Fâzıl Kısakürek gibi.

 

 

Dergideki Yazılar