TR EN

Dil Seçin

Ara

Nisan 2012

post-title

Nisan 2012, 424

 

Söze selam ile, besmele ile başlıyoruz, sevgili okuyucularımız.

Dualarınızın üzerimize yağmur gibi yağdığını hissediyoruz. Bizden de size dualar gönderiyoruz. Hasta olan kardeşlerimiz var. Cenab-ı Hak cümlesine şifâlar ihsan eylesin. Dertli olan kullarına devâlar ihsan eylesin.

Bu köşe, bu sayfalar, sizinle gönül gönüle kaldığımız ve dertlerimizi, neşelerimizi paylaştığımız en güzel sayfalardan biri olacak inşallah. Gönlümüzü burada açacağız. Derdimizi buradan size ulaştırıp paylaşacağız. Derdiniz, derdimizdir; derdimiz, derdinizdir. Bunu biliyoruz.

Geçenlerde bir telefon aldım. Telefonun öbür ucundaki ses, bize ulaşmakla duyduğu muhabbeti, sevgiyi ifade etmekte yetersiz kalıyordu adeta. Sesinden anlaşılıyordu. Yıllar önce Zafer'deki ders ortamına katılmış, o gecenin meyvesi olarak, üniversiteye girmek üzere olan bu genç sohbetin bir yerinde bir cümle duymuş. Bediüzzaman Hazretleri'nin  Sözler adlı eserinden bir cümle:

Bir köy muhtarsız olmaz, bir iğne ustasız olmaz, sahipsiz olamaz, bir harf kâtipsiz olamaz; biliyorsun. Nasıl oluyor ki, nihayet derecede muntazam şu memleket hâkimsiz olur? (Sözler, 53)

Ödemişli genç kardeşimiz, şimdi olgunluk yaşlarında. "O gece hayatımda bir dönüm noktası yaşadım." diyor.

"Bir köy muhtarsız olmaz, bir iğne ustasız olmaz."

“Eve gittim. Duvarlarla konuştum. İnanın, duvar benimle konuşuyordu adeta. Odamın duvarlarıyla o gece konuştum. Ne kadar doğru bir söz... Ben ne yapıyorum hayatta? Yolum ne, yönüm ne?" diyerek hayatını ve yönünü baştan aşağı değiştirmeye karar veriyor. Ve tabii birbirimizi göremiyoruz. Üzerinden 20 küsur yıl geçiyor. Neyse, ulaşmış, bulmuş ve görüşmüş olduğumuza o kadar sevindi ki, kendisinde meydana gelen değişikliği hayatını yeni baştan düzenlemenin ve yeni bir hayata başlamanın yıllar önceki hazzını duyalım, bilelim diye bize ulaşmaya çalışmış.

Bize ulaşır, seviniriz de sizlerle paylaşmak olmaz mı? Hemen paylaşalım dedik. Bu güzel gezegenimizin, ve şu güzel dünyamızın içinde kim bilir nice nice böyle harika faaliyetler, çalışmalar oluyor da haberimiz olmuyor... Nice hayatlar değişiyor da farkında olmuyoruz. Kardeşimize teşekkür ediyoruz paylaştığı için. Paylaşmak bütünleşmektir, aynîleşmektir, aynı sevinci doya doya yaşamaktır. Dertler böyle azalır, sevinçler böyle çoğalır.

Dergimizde son aylarda meydana gelen değişikliklerin hepiniz farkındasınız. Bunu iletilerinizden, yüz yüze konuşmalarınızdan anlıyor, duyuyoruz. Özellikle eski okuyucularımız, eskimeyen okuyucularımız diyelim biz ona, bunu derhal fark ediyorlar. En küçük bir sözün, bir yazı başlığının, araya konan bir spotun, kapaklardaki cümlenin, dahası, Zafer'in top yekûn havasının ve kokusunun nasıl değiştiğini hemen fark ediyorlar. Mutfak, giren malzemeyle zenginleşir. Malzeme, usta bir aşçının elinde size tekrar geri döner ve gerçekten malzeme güzelse, ortaya çıkan eser de en az o kadar güzel olur.

Rabbim bu imkânları, yılların verdiği tecrübeleri sizlerle paylaşmayı, her ay bize nasip ediyor da bizler de en az sizler kadar seviniyoruz. İnşallah yeni yeni değişikliklere, yeni yeni gelişmelere sahne olacak. Güzellikleri göreceğiz ve görmekteyiz.

Gönlümüz, duamız sizlerle. Sizlerin de dualarının bizlerle olduğuna yürekten inanıyoruz. Efendim, yazılarımızdaki güzellikler elbette yazanlara, yazanların elinde tuttuğu kalemlere ve gönüllere, ve onun da arkasında onu yazdırana ait olduğu için, söyleyecek başka bir sözümüz yok. Cümlesine özel dualar ettiğimizi bildiriyoruz. Biz bu yola çıkarken, yazarlarımızı derdimiz bildik, devâmız bildik. Omuz omuza yürüdüğümüz dâvâ arkadaşımız bildik.

Çok şükür, her yazarımızla, ailesiyle de beraber özel bir birlikteliğimiz var. Dertleriyle, acılarıyla nasıl ilgileniyorsak her okuyucumuzun, elhamdülillah her yazarımızın da özel dünyası bizim için çok özellik arzediyor. Kalemlere yansıyor yaşadıkları. İbadetleri, düşünceleri, tefekkürleri sizlere ulaşıyor. Ara yerde köprü oluyoruz. Bunlara ulaşmasına, sizlere de en güzel şekilde akmasına ve ruhunuzda, kalbinizde değişiklikler yapmasına yardımcı olmaya çalışıyoruz.

Geçtiğimiz ay ortalık toz duman oldu. Barnaba İncili ile alakalı basında çıkan yazılardan Zafer de nasibini aldı. Adeta onunla yatıldı, onunla kalkıldı ve o konu düşünüldü. Bu konu üzerinde bir yığın ifadelerin, düşüncelerin, görüşlerin ortaya atıldığını, uzman olan - olmayan herkesin konuştuğunu gördük. Bize de sıranın geleceğini düşünerek kenarda bekledik ve geldi de.

Zafer bu sayısında, televizyon ekranlarına taşınan, basına yansıyan bu konuyu geçtiğimiz yıllarda dört başı mamur bir şekilde kaleme alan M. Said Başaran'ın imzasıyla size tekrar son olayların ışığında geldiği noktayı takdim ediyor. Ve inşallah bu konudaki hassasiyetimizi de ortaya koymuş oluyoruz. Tevrat'ta ve İncil'de, Kur'an'da geçen ifadesiyle Hazreti Peygamber'in (asm) isminin yer aldığının ve almış olduğunun ama değişmeyen şekliyle bulunduğunun işaretleri var, âyetler var. Bunları paylaşmamız ve bu işaretlerin Kur'an'ın gösterdiği yolda Hazreti Peygamber'e (asm) olan işaretlerini, insanlığın istifadesine sunmamız gerekiyor. Bu konuyla uğraşırken inanın, sizlere çok ama çok hayret edeceğiniz o kadar enfes konular ortaya çıktığını söylemeliyiz ki, bunu inşallah gelecek ayların sayılarında, sayfalarında başyazı olarak araştırma konusu olarak göreceksiniz.

Evet, kütüphanemizin ve arşivimizin zenginliği çok şükür, kırk yıla yaklaşan malzeme toplamışız. Bunlar, gerek görsel, gerek bilgi ve işlem noktasında kayda geçmesi beklenen şeyler. Her noktadaki en küçük bir kağıt parçası bile, şu anda bir değer arz ediyor. Çünkü bazen bir söz, bir cümle, bir küçük parça bizi inanılmaz zenginliklere ve gerçeklere ulaştırıyor. Artık öyle bir dünyada yaşıyoruz. Bilgi ağı, birbiriyle katlana katlana artıyor, çoğalıyor. Sonunda usta bir ele, dikkatli bir nazara geçtiğinde, size kendi kültürümüzün penceresinden, inancınızın penceresinden yepyeni sayfalar açıyor. "Maşallah" dedirtiyor.

İşte Kur'an'ın bir emri, Kur'an'ın bir risaleti dahi gün yüzüne çıkıyor. "Zaman ihtiyarlıyor, Kur'an gençleşiyor." dedirtiyor çok şükür...

Ve son zamanlarda bizi üzen en önemli hadiselerden bir tanesi, ailede meydana gelen çatlak, zelzele ve özellikle boşanma noktasındaki çabucak, aceleyle verilen kararlar, evlilikler, darmadağın olan aileler ve ortada kalan çocuklar. Bu konu bize epeydir meşgul ediyordu. Çok şükür, ne yapmamız gerektiği hususunda düşünürken, çabalar sarf ederken, ferdî planda kalmasına gönlümüz razı olmadı. Bunun için, yine ehil olan, bu konuya vukûfiyeti olan bir kalemden size belki bir kaç sayı devam edeceğini umduğumuz güzel bir çalışmayla sayfalarımızı aralıyoruz. "Çağımızda evlilikler neden kısa sürüyor?" Psikiyatrist ve psikolog Banu Yaşar, bu konudaki hassasiyetini ortaya koyarken, sadece kuru maddeler sıralamıyor, çareleri de bize göstermeye çalışıyor. İnşallah dersimizi alırız, nefsimizi bir kenara çeker, hesabını ondan sorarız diye ümit ediyoruz.

Herkes üzerine düşeni yapmakla vazifeli. Hastalıkları ise görmemek olmaz. Doktor reçeteyi yazar, ilacı sunar. Bizim de yapacağımız en güzel çalışmalardan biri bu olmuştur. Yüreğimize, içimize sinmiştir. Gerçekten yazarlarımızın her birine teşekkür borçluyuz. Artık sadece yazıların yazılmadığını, aile ortamının, geleceğimizin nasıl kuşatıldığını gören kalplerin ve yüreklerin mahir bir elle reçeteler sunmaya çalıştığını da şefkatle, hikmetle ve merhametle koşuştuğunu da görmekle bahtiyarız tekrar. İnşallah devâ olur.

Alaaddin Hocamız yine merkezi Risale-i Nur olmak üzere çok önemli bir konuyu sayfalarına taşıyor. "İnsan şu kâinat ağacının son meyvesidir" diye merakla okuyacağınız ve "Niçin son meyveyiz?" sorusunun cevabını bulacağınız bir yazıyla, taze, yeni kaleme alınmış bir yazıyla bu sayfalarımızda. Çok şükür...

Saymakla bitmeyecek yazarlarımız, bu sayfalara sığdıramayacağımız haberlerimiz bir kenarda bekleyedursun, satır başlıklarından kısaca haberlerle geçiştirelim:

***

"Hayatınızın en güzel günü doğduğunuz gün ile, niçin yaratıldığınızı ve yaşatıldığınızı fark ettiğiniz gündür."

***

Bursa kitap fuarı, en az İstanbul fuarı kadar şaşalı geçti. Okuyucularımızla, dostlarımızla görüştük. Zafer'e olan ilgilerini, alakalarını o kadar samimi ifade eden dostlar vardı ki, bir tanesinin vasiyet hükmünde olan sözünü hemen paylaşalım sizlerle:

"Aileme dedim ki: Ben vefat ettikten sonra bu dergiye olan aboneliğiniz devam edecek, kesmeyeceksiniz. Bu dergi yaşadıkça, bu eve gelsin ve inşallah sizler de okumaya devam edeceksiniz, etmelisiniz." diye vasiyetini belirtmiş.

Çok güzel itiraflar bunlar. Dua hükmüne geçecek sözler bunlar. Sağ olsun, abone merkezindeki arkadaşlarımız da faaliyetlerini bu yönde sürdürüyorlar, gereken titizliği gösteriyorlar. Kendileri de sizlerin bu ifadelerinden ve itiraflarından şevk duyuyorlar. Ve hepimiz bu güzel duyguları yarınlar için bir dua cümlesi olarak paylaşıyoruz.

Efendim, gelecek ay da güzel bir yolculuğa çıkıyoruz. Bediüzzaman Hazretleri'yle alakalı olan bir sempozyum var. İnşaallah Zafer olarak biz de sizler adına bu toplantıya katılmış olacağız. ... seyahatine, Bosna'ya doğru yolculuğa çıkıyoruz. İnşallah bu güzel ülkelerdeki vatandaşlarımızla, abonelerimizle, kardeşlerimizle de yakînen görüşme imkânını bularak, gelecek ay da bu sayfalarda sizinle paylaşacağımız güzel anılarımız olacak.

Şimdiden Allah'a emanet olunuz. Sağlıcakla kalınız. Dualarınızı unutmayınız. Dolu dolu sayfalardaki yazıların şevkiyle olacağınıza inanıyoruz. Okurken aldığınız her nefeste bizleri de duanızda unutmayın. Yeni çalışmalara, yeni gelişmelere inşallah analık etsin, başlangıç olsun bu gayretiniz.

 

 

Dergideki Yazılar